Önceleri başkalarının beni takdir etmesi için bir kedi misali gözlerinin içine bakardım. Beni takdir et, beni onayla diyemezdim ama iki dudağının arasından çıkacak iyi birkaç sözü hevesle beklerdim. Eğer dileğim gerçekleşirse önce kendimi göklere çıkarır sonra hiçbir şey olmamışçasına zaten basit bir işti bu kadar da büyütmeye gerek yok diyerek tüm yapılanları ve çabaları değersizleştirip görünmez hale getirirdim.
Bir o kadar tatminsiz, başarısız, değersiz hissettiğim işe yaramayan birçok anıyı da aklıma getirip kendime hakaretler yağdırırken; insanların tesellileri belki anlık iyi hissettirirdi ama genel durum tam bir yıpranmışlık olurdu.
Geçenlerde son birkaç yılım gözlerimin önünden geçti. Şöyle bir durdum geriye baktım ve dedim ki, ya ben ne güzel işler başarmışım ve hâlâ başarmaya devam ediyorum. İşin en güzel yanı ise; aklıma gelenlerin hiçbiri çalıştığım meslek veya işyeri ile ilgili değil. Yakınlarıma anlatırken buldum kendimi ama bu sefer, yaptıklarımı değil kendimle duyduğum gururu ve hissettiklerimi anlatıyordum yani mutluluğumu paylaşıyorum. Artık ne düşündüler bilmiyorum ama ben fark ettim ki başkalarına olan onay bağımlılığımdan epey uzaklaşmışım. Kendi iyi yanlarımı, çabalarımı görüyorum, başarılarımın farkındayım, takdir ediyorum ve hatta kendime ödül bile alıyorum bu duyguyu hatırlamak için. En güzeli de bunları hissetmek ya da fark etmek için bir başkasına ihtiyacım yok.
Ünlü oyuncu Sally Field’ın dediği gibi; “Kendimi başkalarının gözünden değerlendirmemek zaman aldı”. Ve bu zamanın sonunda insanın kendisini sevebilmesi ve takdir etmesinin ne büyük bir özgürlük olduğunu şükür ki idrak ettim.
Sevgiler…
Bengi Çağatay