Bireysel gelişim seyahatinin değerli yolcuları, şu anda Kuraldışı dinlenme tesislerindeyiz…. Beş dakika kültür molası! Kalem bizden, okuma-yazma sizden.

Büyük bir gazla çıktığım genç kalem serüvenimin ikinci durağına gitmek üzere yola koyuldum. Frenlerim tutmuyor. Kazaya mahal vermemek adına günlerdir ilham gelmesini bekledim. Fakat ne gelen vaar ne giden. “Yahu seni mi bekleyeceğim ilhamcığım. Ben önden gideyim, sen arkadan takip et” diyerek geçtim bilgisayarın başına. Seçtiğim çeşitli konu başlıklarını yazdım da yazdım…

Voow meğer ne çok şey varmış yorumunu yapmak istediğim. Hoşuma da gitmedi değil hani. Word dosyasında alt alta koyunca konu başlıklarını, sanırsınız ki yılların usta köşe yazarı. Ama gelin görün ki içleri henüz boş:) Neyse canım başlamak bitirmenin yarısı madem, başladım bile…

“Ooo piti piti karamela sepeti terazi lastik jimnastik” diyerek bu seferki konu başlığını özsaygı üzerine seçtim ve medya piyasanın dikkatimi çeken bir örneğiyle pekiştirmek istedim.

Tv ve gazetelerde magazin konularına ne yazık ki ana haberlerde de eşit sayıda yer veriliyor. Yayın akışında; ünlülerin sağda soldaki serüvenleri, ne giydikleri ve tepeden tırnağa her parçanın fiyatı listelenir, toplam maliyeti çıkartılır, çıkan sonuca göre şahsın bölgesel piyasadaki reytingi artar. Sezon boyunca o bölgenin hit insanı ya da mevzusu olur.

Olur, da ne olur?

Egolar tavan, rekabet diz boyu…

Kimi özenti izleyici ise piyasada, “Ay şekerim bilmem kimin giydiği ayakkabı, gözlük, çanta takılıyoruz. Markayız yaanii!” muhabbeti. Akabinde bundan rant sağlayan esnaf, turistik bölgenin reklamı ve medyanın reytingi de cabası.

Empatiyi öğrendiğim günden beri, yorumunu yapmak istediğim konu olduğunda genellikle karşı tarafın yerine geçerim. Bu seferki yazımda ise empatik sesimle bilge sesimi yüzleştirdim. (Bende ses çoook 🙂

“Özümün bilge sesi, sen her zaman en doğrusunu bilirsin. Rica ederim söyle bana; bende veya çevremde az önceki örneğe benzer durumlar neden oluyor?”

Bilge ses: “Senceeee?”

Empatik ses: “Bence mi, hımm düşünmem lazım… Sanırım içerideki boşluklar, zayıflıklar ve açlıklar gözükmesin diye dışarısı bir sürü imajla kaplanır. Tüm bunlardaki asıl mesaj: sıra dışı olayım, fark edileyim, daha çok sevin beni ve sizlerden aldığım iltifatlarla besleneyim de, azıcık değerli hissedeyim kendimi” dir.

Bilge ses: “Güzeel, peki neyin eksikliği bu tip davranışlar?”

Empatik ses: “Hımm, öğrendiklerimden yola çıkarak düşünürsem maalesef  özsaygı eksikliğinin,”

Bilge ses : “Aferin susabilirsin sempatik empati. Çalışan nasıl da belli ediyor kendini.”

Bu kez bilge ses vatandaşlara sorar : “Sizce özsaygı nedir, ne kadar gereklidir? Konu hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim?”

Vatandaş: “Özsaygı diye bir laf varmış bireysel gelişenlerin ağzına dolanan,’o da ne ki, canlı mı? Filozof kesildiler başıma, ikide bir  ‘dış kaynaklarla beslenemezsin, özünü besle’… deyip duruyorlar… 
Konuyu bu kadar da ciddiye almanın alemi yok ki kardeşim, hem nasılsa görünmüyor dışarıdan. Ben de görmezden geliyorum.
Aramızda kalsın ama ben kendimi kaç kere kandırdım, küçümsedim, sözler verdim ve tutmadım. Ne oldu sanki?… Amaan boş işler bunlar booş”

Bilge ses : “Vah vaah, senin beslenebilmen için daha kırk fırın ekmek yemen lazım.”

Eveet sevgili dostlar! Konumuzun özü olan özsaygı, her türlü sorunun altında yatan nedenlerin ve çözümlerinin de anası-babasıdır.

Özüyle barışmak, yüzleşip kucaklaşmak isteyen ve canını seven dostlar, kendiyle yıllar sonra tanışan deneyimli biri olarak size sesleniyorum!

İşte size harika bir fırsat: Bu konuda, Kuraldışı’nın uygulamalı ve derinlemesine çalışmalarından biri olan, Özsaygı eğitimi ile Saim Koç ve Nil Gün’ün yazdığı Özsaygı – Öncelikler Listende Kaçıncı Sıradasın isimli kitabı tavsiye ediyorum.

Niye mi?… Çünkü kendimize ve karşımızdakilere karşı dürüst olmadığımız her saniye, öz hesabımızın eksi hanesine yazılır.

Günün birinde ruhun bağışıklık sistemi zayıf düşer ve çöküşe gider. Artık bu noktadan sonra sistemi resetlesek bile fayda etmez. Ruhsal yazılımı yeniden yüklememiz şart olur.

Ve son perdede, imaj adına tonlarca bedel ödenen ıvır zıvırlar, kaybetmekten ve yüzleşmekten korktuğumuz her türlü tutumlar ve kişiler “Seniii biz bile kurtaramayıııız!” deyip hep beraber sahneden çekilirler.

Seçim sizin; Özsaygısı yüksek sen mi, maskeli sen mi?

Share This