Rajas ve Tamas iki kardeş; Hindistan’da doğmuşlar ama dünyanın her yerinde yaşamışlar, gitmedikleri yer, tanımadıkları insan kalmamış.
(Ben de tanıyorum tabi, hem de ikiz kardeşlerim gibi.)

Birbirlerinden çok farklılar, ama birbirleri olmadan yapamazlar; bir türlü ayrılamazlar.

Tamas,  yemeyi, içmeyi çok sever; hareketten de hoşlanmaz.
Şööyle perdeleri çekilmiş karanlık bir oda olsun, istediğinde uyusun, istediğinde hayal kursun; insanlar da rahatsız etmesinler, yeter.
Sosyal hayatı nasıl mı?… 

Eh, pek yok tabi. Kardeşinin yaptıklarını izler sadece; onun dışında çok sıcak kanlı, düşünceli, duyarlı olmasını filan beklemeyin.
Sakin kalacak, geçmiş olayları düşünecek bir yer istiyorsanız onun yanı çok uygundur; Ama evine habersiz gitmeyin. Zaten az olan güvenini  iyice sarsar, sizinle ilgili şüphelerini arttırırsınız.Giderseniz ve uzun kalırsanız, dikkat, o durgun hava bir süre sonra sizi de kendine çekebilir, uyuyup kalabilirsiniz; benden söylemesi.
   
Diğer kardeş de, Rajas, tam tersi, bir hareket bağımlısıdır. Dansı çok sever. Ona takılırsanız çok eğlenebilirsiniz; tabi ani çıkışlarına, sürekli savaştan, barıştan, güçten bahsetmesine, yaşadığı zevkleri ve acıları anlatmasına anlayışlı olabilirseniz.
Iyi bir yöneticidir; sanattan, yaratıcılıktan anlar.
Size gelecek ile ilgili planlarınızda çok yardımcı olabilir….daha çok dünya işleri konusunda tabi.

Bir de bahsetmediğim bir kardeş daha var.

Sona sakladım, çünkü onu pek görmeyiz. Zaten gördüğümüzde gerçek mi rüya mı kendimizden şüpheye düşersiniz. 

Onu görünce, içinize hızla bir ışık doğar, kendinizi  huzurlu ve neşeli hissedersiniz.
Birden, birisi, taşıdığınız yükleri sırtınızdan almış gibi bir his duyarsınız.
“Ohhhhhhhh” duygusu kaplar içinizi.
Geçmişi de geleceği de unutursunuz; daha çok o anda kalmak ister içiniz; ait olduğu yer orasıymış gibi sanki.
Herşeyi ve herkesi affettiğiniz, güven ve cesaretle dolduğunuz andır.
Farklılıklar bir olur;
İçinizdeki sevgi, cama vurduğunuzda çıkan “Tinnnnn” sesi gibi yankılanır.
Bu Satva; Ortanca kardeş’dir

Bir sarkaç gibi , Rajas’ın evinden Tamas’ın evine koşuşturup dururken, aslında hep Satva’nın evinin önünden geçersiniz.

Nadiren girmişsinizdir içeri, ama içiniz çeker onu; kurabiyenin olmadığı bir yerde kurabiye kokusu almak gibi.

Hep orada kalabilirsiniz tabi… isteyen istediği kadar kalabilir.

Ama once Rajas ve Tamas’la yaptığınız anlaşmaları fesh edip, uzun kaprislerini sabırla dinleyip, gürleyen öfkelerini dindirip, onları sakinleştirdikten sonra, Satva’nın bilgeliğine bırakabilirsiniz kendinizi.

O zaman, sadece su ve havayla bile beslenebileceğiniz , hayatın çok anlamlı ve guvenilir geldiği, geçmiş ve geleceğin kalmadığı, yapmak istediklerinizi doğal bir şekilde yaptığınız eve girersiniz.

Satva’nın evinde her gün ve her an enerjiniz yükselir… bir ve tek olmanın hazzı içerden dışarı doğru akar….su gibi berrak olursunuz…

Uzak değil, size çok yakın bir ev….önünden geçiyorsunuz her gün.
Her gün gittiğiniz yolun orta yerinde bir yerde, bir an durup, içinizden yükselen kurabiye kokusunu hissedip, onu izlerseniz, Satva’nın evini bulursunuz.

Hepimiz bu karakterleri tanırız demiştim; aslında bunlar her gün ve hayatımızın çeşitli dönemlerinde yaşadığımız niteliklerdir.

Her gün, günün doğduğu ilk saatler Satva saatleridir; dinginlik ve huzur hakimdir.

Gün ilerledikçe Rajas’ın, günün sonlarına  doğru ve gece de Tamas’ın özellikleri belirginleşir. Yaşamımızın bazı dönemlerini Rajas, bazılarını da Tamas gibi geçiririz.

Hayatımız bir sarkaç gibi, bu zıt uçların birinden diğerine salınır; ortadaki o huzur noktasını yakalamayı ve kalıcı kılmayı arzu ederiz.

Büyük salınımlar yapmak yada  küçük küçük sallanıp orta noktaya odaklanmak bizim seçimimizdir. 

Hangi kardeşle, nasıl bir anlaşma yapacağımıza BİZ karar veririz.

Share This