“Bir türün kendine bunu yapabildiğine inanamıyorum. Bir üste evrilemediği için yok olanları gördük. İklimle, doğayla, farklı yaşam biçimleriyle ya da zamanla başa çıkamayıp soyu tükenenleri. Ancak ilk kez bu tür üst yaşam formundan, alt bir forma üstelik kendi yarattığı teknolojiyle dönüşüyor. Çok ilginç”.
Evrenin her köşesinden konsey üyeleri şaşkındı. Dünya adındaki minik ve güzel gezegeni binlerce yıldır inceliyorduk. Homo sapiens dışındaki tüm canlıların uyum ve hayranlık verici bir iş birliği içinde yaşadıkları; rengarenk, cıvıl cıvıl bir gökcismiydi Dünya. Homo sapiens, evrendeki neredeyse tüm Tür bilimcilerin hayretle izledikleri yaratıktı. 200.000 yıl önce sıradan, ilkel ve zayıf bir tür olmasına rağmen bir şekilde soyunu devam ettirmeyi başarmış; özellikle son 50.000 yılda geçirdiği hızlı evrimle kendini tüm dünyanın efendisi ilan etmişti.
Saldırganlıkları, bencillikleri ve yayılmacılıkları bizi dehşete düşürse de onları aynı zamanda hayranlıkla izliyorduk. Olağanüstü yapılar inşa ettiler. Babil’in Asma Bahçeleri, piramitler, şehirler, tapınaklar, köprüler. Sabırla ve başlarda yeterli teknolojileri olmamasına rağmen şaşılacak mühendislik becerileri geliştirip, estetiği ve sanatı birleştirdiler. Öyle heykeller, resimler, eserler yaptılar ki; Dünya’ya gidip görebilmek için birbiriyle yarışıyordu Bilimciler.
Asıl öyle bir şey vardı ki; evrende sadece bu ilkel tür yapabiliyordu: Müzik. Nasıl olur da o kadar üst tür yapamazken, Homo Sapiens müzik yapmayı başarabildi? Binlerce yıl araştırdık. Sadece zekayla, düşünebilme yetisiyle açıklanamazdı ve sonunda kaynağı bulduk: Duygular. Sevgisi, öfkesi, coşkusu, nefreti, huzuru, şefkati, kızgınlığı, isyanı, nicesi ve en önemlisi aşkla yapılabiliyordu müzik. Homo Sapiens’i evrendeki her türden farklı ve özgün kılan şeydi duygular. Araştırdıkça inanılmaz bulduk duyguların gücünü. İyileştirmek, değiştirmek, dönüştürmek gibi o kadar büyük güçleri vardı ki duyguların. Saf enerjiydiler ama renkleri, kokuları, hatta dokuları vardı.
En çok ümitlendiğimiz türlerden biriydi kendine “İnsan” diyen bu tür. Duygularını kullanarak yapabileceklerini heyecanla bekliyorduk. Evrendeki hemen herkes onlara imrenmeye başlamıştı ve onlardan duyguları öğrenebilmenin ya da transfer edebilmenin yollarını öğrenmeye çalışıyorduk.
Ama bugün hepimiz hayal kırıklığı içindeyiz. Tür kendini yok ediyor. Raporlar ürkütücü. Birkaç yüzyıl önce teknoloji yükselişe geçti. Pek çok iyi makineler yaptılar ama kötülerini de yaptılar. Yaptıkları makinelerle kendilerini uyuşturmaya başladılar. Kendilerini icat ettikleri hemen her alete bağımlı kıldılar. Araba ve televizyon onları obez yaptı. Bilgisayar ve cep telefonu onlardan iletişim ve empatiyi aldı. Sözleri, sesleri, bedenleri ve mimikleriyle duygularını ifade etmeyi unutmaya başladılar, yerini klavyedeki garip semboller aldı. Yaratıcılığın, sezgilerin ve duyguların barındığı beynin sağ küresi giderek körelmekte. Hepsi birer birer Biobilgisayara dönüşüyor; Homo Sapiens, Robo Sapiens’e evriliyor.
Konsey toplantısının son günü geldi çattı ve Homo Sapiens ile ilgili tüm çalışmaların sona erdirilmesine karar verildi. Çünkü O’nu özel yapan her şeyi bitiren ve kendinin en büyük düşmanı kendisi olan bir tür için kaynak ve vakit tüketmeye değmez.
Betül Varol