Asıl problem insanlığı sarmış olan “korku ve endişe”. Bu nasıl bir virüstür ki her yere yayılmış durumda. Etkilendiğimiz alanlar farklı da olsa o ya da bu nedenle bu virüsün etkisindeyiz.

Bu virüsün en önemli etkisi “ruhsal felç”.

Ruhumuz donup kalıyor… Her ileri adım isteğimizde bu virüs bir hücreye daha atlıyor.

Her zaman güvende olmalıyız. Güvende olmak adına ödenen bedeller inanılmaz. Hep bildiğimiz yaşamı yaşamak adına vazgeçtiklerimiz şaşırtıcı. Korku ve endişe nedeni ile görmezden geldiklerimiz çok acı…

Geçen gün, marketten çıkan bir anne ve dört-beş yaşlarındaki kızı ile karşılaştım. İki basamaklı merdivene geldiklerinde anne birden “Dur!” dedi kızına, “Sen şimdi düşersin, bir yerini filan kırarsın, ben kucağıma alayım öyle indireyim seni.” Donup kaldım. Bir şey söylemek istedim, söyleyemedim… Hastalığın nasıl bulaştığına, nasıl nesilden nesile geçtiğine bu şekilde bir kez daha şahit oldum.

Ben pozitif bir insanım. Başımı önüme eğmeyi, “ben böyleyim işte” demeyi ya da “bu işler böyle işte” demeyi sevmem. Her olaydan iyi, olumlu bir şeyler çıkarmayı severim.

Bu korku ve endişe salgınına da pabuç bırakmaya hiç niyetim yok…

Madem korku ve endişenin koyu kıvamda yaşandığı bir dünyadayız bundan olumlu bir şeyler çıkarmak lazım.

Sakatlanmış, felç olmuş bir sürü ruh var değil mi etrafımızda… Korku ve endişenin yarattığı hayali engeller Don Kişot’un hayali canavarları gibi.

Onlar aslında yel değirmeni!

Don Kişot, hepimiz için bir sembol olabilir. O bütün gücü ile canavarlara saldırdı. Onun canavar olarak hayal ettiği yel değirmeni bizim içimizdeki korku ve endişeleri sembolize ediyor olamaz mı?…

Korku ve endişelerimizin boyutları hayal gücümüzün boyutları ile doğru orantılı.

Yani aslında hepimiz birer Don Kişot’uz. Tek fark, canavarlarımıza saldırıp saldırmadığımız.

Canavarlarına saldırabilenler virüsün etkisinden kurtulmak için adım atmış oluyor. Hayal güçlerini bir Don Kişot yaratmaya veya Harry Potter serisi üretmeye yönlendirebiliyorlar. Kendi gölgelerini kullanıp ortaya bir sanat şaheseri çıkarabiliyorlar. Ya da kendi gölgelerinden feyz alarak gölgeler içinde kaybolmuş başka insanların güneş ışığı olabiliyorlar.

Çünkü biliyorlar ki gölge ancak güneş ışığının olduğu yerde vardır. Onlar da güneş ışığına odaklanıyorlar.

Don Kişot’u severim, gölgelerine cesurca saldırır.

Kendimi de severim, gölgem varsa ben tam bir insanım, tepemde de kocaman güneş…

Share This