En son ne zaman dolaplarınıza baktınız?

Ben de bakmayalı epey oldu; zamanıdır yine…

Aslında yılda bir kez olsun, tüm dolapları şöyle bir elden geçirmekte fayda var.

Ne zaman ihtiyaç duyacağımızı bile bilmediğimiz bir sürü eşya saklıyoruz evlerimizde…

Giysi, tencere, tabak, süsler, mobilyalar… ve daha neler neler…

Bunun adı ‘saklama tutumu’, bir başka deyişle ‘kıtlık bilinci’!

Bilinçaltımıza gömdüğümüz duygularımız davranışlarımıza yansıyor diye birbirimize söylemde bulunup duruyoruz.

Kullanmadığımız eşyaları saklama tutumu da aslında bilinçaltımızın derinliklerine ittiğimiz ve uzun zamandır görmezden geldiğimiz duygularımıza karşılık geliyor.

Suçlamalar, kızgınlıklar, üzüntüler, tutulmamış yaslar, korkular… bunları da saklamıyor muyuz?

Ya ihmal ettiğimiz ihtiyaçlarımız? Onlar ne alemde?

Kim bilir hangi ihtiyaçlarımızı görmezden geliyoruz ve gelecekte bir yerlere erteliyoruz…

Eşya ya da duygu, isim farklı ama tutum aynı, saklama tutumu!

Bunca eşyayı ve duyguyu saklama tutumumuz, biz farkında olmadan yaşamımızı somut anlamda ve duygusal anlamda cehenneme çeviriyor. 

Bir yerlerden özgürleşmeye başlamak gerek, duygular ve davranışlar birbirini yansıttığına göre, nereden başlayacağımız aslında önemli değil.

Evimizdeki ve dolabımızdaki fazlalıklardan arınmaya başlarsak, atılan bu ilk adım diğerlerini tetikleyecektir.

Ben mesela dolaplarımı elden geçirirken, son bir yılda hiç kullanmadığım her şeyi elden çıkarıyorum. Bir yıl boyunca ihtiyacım olmadıysa, sonraki yıllarda da ihtiyacım olmayacaktır zaten.

Yaşamımız ve içimiz o kadar tıklım tıklım dolu ki, asıl ihtiyacımız olan şeylere yer kalmamış durumda. Hele hele hayatımıza çekmeye çalıştığımız yeni şeyler için hiç yer kalmamış durumda.

Yeni şeyler ‘boş’ alan ister!

Artık bize faydası olmayan eski giysilere, mobilyalara ve her tür atıl eşyaya sımsıkı sarıldıkça, ya da artık iyiliğimize hizmet etmeyen duyguları salıvermedikçe yeni fırsatlar için, yeni aşklar için, yeni insanlar için yer açamıyoruz.

Evren saklama tutumunu sevmez, bunu kıtlık bilinci ve hayata güvensizlik olarak algılar ve bize bu bakış açımızı destekleyici deneyimler gönderir.

Hayatımıza olumlu şeyler çekmeye çalışırken, akıntıya karşı kürek çekercesine yoruluruz.

Doğadaki döngüye de baktığımızda, her şeyin gelip bir süre kaldığını, sonra da yeniden gelmek üzere gittiğini görürüz. Evren böyle işler, böyle yenilenir ve biz evrenden ayrı değiliz.

Evrende ne varsa, bizde de o var.

İçimizde ne varsa, dışarıda da o var.

Şimdi, boş alan yaratmaya nereden başlıyoruz?

İçimizden mi dışımızdan mı?

Haydi kolay gelsin.

Share This