Görünmeyen bir el, satranç tahtası olan yaşamımda, iyi hamleler yapmış, şah diyerek üzerime gelen bütün piyonları toplamıştı. Karşı tarafa şah diyecek pozisyonu yaratmış, bir süre sonrada şah, mat edilip oyun kazanılmıştı. Kazanan şah olarak satranç tahtasının üzerinde tek başına kalmıştım. Satranç tahtası benimdi. Şah bendim ama satranç tahtası üzerindeki boşlukta oyun kuracak taşlar kalmamıştı.
 
Tek başınalığı daha hızlı ve daha bilinçli bir gelişimim olsun diye istemiştim. Ama nasıl olacaktı bilmiyordum.

Geldiğim noktada tıkanıp kalmaktan, yolumu açamamaktan endişeleniyordum. Daha sonra çok iyi öğreneceğim, ruhsal olarak belirsizliğe güvenmeyi henüz bilmiyordum. Bir an önce süreçler ve sonuçlar yaşayıp, farkındalıklarımı arttırıp, daha bilinçli yol almak istiyordum.

Alışık olmadığım bir boşluk ve durağanlık hissediyordum ve bu da endişelenmeme sebep oluyordu. Acı da olsa karanlık da olsa gelişimi getiren her olayı ve her insanı kucaklamaya hazır olarak çağrılar yaptım bilinmeyene.

Bu çağrıyı yaptıktan bir süre sonra bilinmeyenin sesi bilinir olup, ruhsal olarak da belirsizliğe güven demiş ve biraz olsun rahatlatmıştı beni.

Bir süre sonra, belirsizliğin içinde, belirli olan düğmelerime, görünmeyen bir el tarafından basılmış ve süreçleri ardı ardına yaşamaya başlamıştım. Boşluk ve durağanlık yerini hızlı ve yetişmekte zorlandığım bir gelişim sürecine bırakmıştı. Düğmelere basılıyor, karanlık geliyor, sorgulama ve  farkındalık sürecinin ardından ışığa ulaşıyordum.

Tam bu da geçti derken yeni bir düğmeye basılıyordu. Bunun yanında Kuraldışı’ndaki dostların paylaştığı farkındalıklar da acısız ve yumuşak bir geçişle dahil oluyordu bilincime. Acı ile gelenleri de tam zamanında destekliyordu dostların paylaşımları.

Dört ay boyunca, çorap söküğü gibi, birbirine eklenmiş olarak devam etti bu hızlı süreç. Dönüp de dört ay geriye baktığımda, dört ay önceki ben yanmış kül olmuş ve ben küllerimden yeni bir ben olarak yeniden doğmuştum adeta.

Bu süreç bana, ruhsal olarak da belirsizliğe güvenmeyi, hatta belirsiz olanın, boşluk ve durağanlık hissi yaşadığım dönemlerde, görünmeyen müdahaleleriyle, süreçleri yaratma hazırlığı yaptığını öğretmişti. Böyle durağan zamanlarda biliyordum ki, bilinmeyen, oyun arkadaşlarımı ve oyunun hazırlığı için yoğun bir çalışmada ve benim bilinçsizce yaptığım, önemsizmiş gibi görünen birçok şey de bu hazırlığın bir parçasıydı.

En büyük farkındalığım ise, belirsizliğin içinde görünmeden beni gözleyenin, gerçeğimden saptığımda okkalı bir tokada dönüşen, ya da bilinçli yardım istediğimde şefkatli bir kucağa dönüşen ellerin, üst benliğimin elleri oluşunun farkındalığı olmuştu. Ve bu dört aylık süreçte, bana bilinçli istemenin getirisini çok iyi östermişti.
 
Ve demişti ki;
 

Sen yeter ki iste…Yeter ki…
Belirsizliğin içinden beliririm.
Madde ve manayı sana getiririm.
Sende başlar, sana yaşatır, sende bitiririm.
Sen yeter ki iste…Yeter ki…
Geleceğe doğru zorla uzanmana gerek yok.
Geleceği zaman geldiğinde içindekilerle getiririm  sana.
Sen yeterki iste ve teslim ol bana.
Bil ki, kendini boş ve yabancılaşmış hissettiğin zamanlarda
süreç devam ediyor.
Eskinin sona erdiği, yeninin ise henüz başlamadığı bu boşluk dönemlerinde çözülme sürecin içten işliyor.
Sakin ol ve acele etmeden, bilinmeyene ve akışa güven.
Telaşlanmana ve endişelenmene gerek yok.

Huzur ve sessizlik içinde, zihinsel olarak alt üst olmadan, teslim ol.
Önceden bilmen gerekmiyor.

Ama geldiğinde kucaklayıp bilincinde yerli yerine oturtman gerekiyor.

Bırak gelsin.
Emin ol ki en uygun zamanda gelecek.
Sebep sensin.
Hizmetim hep sana.
Sen yeter ki iste….Yeter ki…
 

Bu aralar bir boşluk ve durağanlık hissediyorum yine. Bütün gücümü topladım, sevgiyle kucağımı açtım ve bekliyorum.
 
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler…

Share This