Yetmiyor, dershanelere gidiliyor. Yetmiyor özel öğretmenler bulunuyor. Bir sürü deneme sınavı ve test kitabı arasında geçiyor en güzel yıllarımız.

Ben en şanssız dönemden geliyorum. İlköğretim sistemine henüz geçilmemişken, daha “İlkokul”lar varken başladı benim yarışım. Daha İlkokul 3. sınıftaydım “yarış atı” lafını ilk duyduğumda. Yarış başlamıştı. 3. sınıfta başladı etüdler, 4. sınıfta dershaneler girdi hayatıma.

Oyuncaklarımı, parkımı o yaşta kaybettim.

Hafta sonları sokağımın yerini dershane koridorları aldı.

Beşinci sınıfın sonunda girdiğim bir sınav belirliyordu önümdeki yedi yıllık eğitim-öğretim hayatımın nasıl geçeceğini. O zamanlar küçücük çocuk aklımla nasıl dalga geçtiğimi hatırlıyorum arkadaşlarımın anneleriyle. Çıldırmış gibiydiler, sanki yarışan biz değil, onlardı. Veliler olarak bir araya geldiklerinde konuştukları şeyler çoğunlukla bizim yaptığımız netlerdi.

Ve benim yaşayamadığım çocukluğum bu kadar stresi kaldıramadı, yarışı kazanamadım…

Hissettiğim acıyı o kadar iyi hatırlıyorum ki…

Yalnız bu üzüntüm kendim için değildi. Ben zaten ne olup bittiğini tam anlayamamıştım ki, kazansam ne olur kazanmasam ne olur, kavrayamamıştım ki…

İlkokul çocuğuna Anadolu Lisesi gerçeğini nasıl anlatabilirsiniz… Benim acım ailem içindi, onların beklentilerini yerine getirememiştim, arkadaşlarıma rezil olmuştum. Oysa ki ben o yaşta, sınıfta katıla katıla gülmekten altıma işediğim için utanmalıydım, yarış atı olamadığım için değil…

Sınavlar peşimi bırakmadı. Ortaokul son sınıfta bu seferde OKS girdi hayatıma. Ardından da bir özel öğretmen takımı. Her dersten, paket programa alındım. Bir fırsat daha Anadolu Lisesi için… Neyse ki bu sefer ailemin yüzünü güldürdüm, harika bir okulu kazandım, Üç yılımı Kabataş Erkek Lisesi’nde denizin içinde geçirdim. Okulumun tarih kokan, yaşanmışlık kokan duvarlarını soludum.

Üniversiteye yerleşebilmek uğruna ömrümden gidenler ise ayrı bir yazı konusu…

VE SONRA OKS de değişti… Madem olmaması gereken, değişmesi gereken bir sistemdi, OKS’ye mağruz kalan binlerce öğrencinin suçu günahı neydi?..

Geçen sene başlatıldı SBS… Nam-ı diğer Seviye Belirleme Sınavı.

Artık tek sınav, tek işkence değil; üç sınav, üç yıllık işkence var.

6-7 ve 8. sınıf öğrencileri her sene sonunda o yılki müfredatlarından sınava tabii tutuluyorlar.

Geçen yıl bu sistemle ilk tanıştığımızda çok hoşuma gitmişti aslında. “Oh be!” demiştim, “3 yıllık müfredatı tek sınavda yoklamaktansa, azar azar her yıl sonunda sadece o yılki konulardan yoklanacak öğrenciler.”

Başlarda iyiydi her şey… Ta ki 6. sınıfta başlayan SBS yarışında öğrencilerin başarılı olabilmeleri için çalışmaların yine ilkokul çağına indiğini görene dek. (İlkokul=İlköğretim 1. kademe=1-5. sınıf)

Ya bir rahat yok mu kardeşim şu ilkokul çağındaki çocuklara?… YOK!

Benim söylediklerime karşı çıkanlar vardır. SBS’nin ne kadar iyi bir sistem olduğunu anlatacaklar vardır. Geçmiş dönemlerdeki sistemlerle kıyaslayıp bunun artılarını anlatırlar… Ama bilmezler mi ki kıyaslamanın doğasında eşitlik yok. Zaten mutlaka artıları olacak kıyaslandığında geçmişle, ama eksileri de var.

Benim kendi çocukluğumda yaşadığım travmalar ne zaman tekrar etti ve bu sistemden de soğudum biliyor musunuz?…

Okullar / SİSTEM, SBS’ye hazırlık amaçlı yaptığı deneme sınavlarını 2. sınıfa kadar indirdiğinde. Zaten 4. ve 5. sınıf öğrencilerini kaybetmiştik, bu beklenen ve göz yumulan bir durumdu. Onlar çoktan SBS hazırlık yoğun programına alındılar. Ama 2. ve 3. sınıf öğrencileri de -4. ve 5. sınıflar kadar olmasa da- bu sınavlar yüzünden denenmeye başlandılar.

Kendi çocukluğumda yaşadıklarımı görüyorum, -bu kez bir öğretmen olarak-, ama elimden pek bir şey gelmiyor, ve çok üzülüyorum.

Test edile edile kendimizi ifade etmeyi unuttuk. Seçenekli cevaplar verilmedikçe yorum yapamıyoruz.

Sınavlar yaklaşıyor… Ne yapabiliriz?

2 önerim olacak sizlere:

İlki, benim de bizzat kullandığım ve faydasını gördüğüm sevgili Nil Gün’ün hazıladığı ve Kuraldışı Yayınları’ndan bulabileceğiniz Sınav Stresini Yenmek adlı kaset/CD.

21 günden az kalmış olsa da sınavlara, yine de dinlenmeli sınav gününe kadar. İnanın farkı gözlemleyeceksiniz. Öğrencilerinize, çocuklarınıza, ailenizdeki/çevrenizdeki öğrencilere çok büyük iyilik yapmış olursunuz…

İkinci önerim de yine bizzat hem kendimde hem de öğrencilerimde deneyimlediğim ve faydasını gördüğüm bir çalışma.

Nil Gün’ün Bedenin Bilgeliği adlı kitap ve DVD’sinde anlatıp gösterdiği Göz Kordinasyon Bozukluğunu Gidermek için yapılan Bütünsel-Kinesyoloji (Pi-Ki) hareketi. Bu çok basit hareketler dağılmış zihnimizi dinginleştiriyor, ve dikkatimizi toparlayıp tek bir konuya konsantre olmamızı sağlıyor.

Bu hareketleri yaparak başladığımız derslerde öğrencilerimdeki farkı çok net gözlemliyorum ve çok mutlu oluyorum. Bunlar benim çok kısa bir zamanda etkisini çok net ve ciddi bir şekilde deneyimlediğim iki yardımcı.

Tüm öğrencilerin bunlardan yararlanmalarını umuyorum ve hepsine onları bekleyen bu sınavlar dünyasında başarılar diliyorum.

O dönemlerden sürünerek geçmiş biri olarak velilere de diyorum ki:

Lütfen kendi yaşayamadığınız hayatı, yapamadıklarınızı, pişmanlıklarınızı, çocuğunuzun hayatı ile telafi etmeye çalışmayın.

Onlar çocukluklarını yaşayıp sağlıklı bireyler olmayı hak ediyorlar.

Yarış atlarına ihtiyacımız yok.

Düzenli çalışsınlar, ellerinden geleni yapsınlar
ama baskı ortamında sağlıklı çalışma ortamı yaratılamaz.

Lütfen onların çocuk olduğunu unutmayalım ve filanca dershanenin ödüllü deneme sınavına götürmek yerine
bir defa da deniz kıyısında bir yere ya da pikniğe götürelim.

Ve tüm yetişkinlere bir soruyorum:

Çocuğunuzla en son ne zaman kırlarda koşup top oynadınız?

A) Ben hep ilgileniyorum çocuğumla, tamam mı!
B) Keneler bastı ama her yeri !?!
C) Ya tamam doğru söylüyorsun ama ben onu okutmak için çok çalışıyorum, vakit mi kalıyor…
D) Geçen hafta sonu.
E) Annesiyle / Babasıyla / Danasıyla / Arkadaşlarıyla oynuyor benim çocuk…
F) Kırlarda koşup top oynayacak para mı var ya, krizdeyiz…
G) Baya oldu…
H) ! … !…

Share This