Bizim göremediğimiz, duyamadığımız, hissedemediğimiz, beş duyumuzla algılayamadığımız bir iletişim ağı olduğuna inanmamam mümkün değil.

Üç senedir Kuraldışı’nda Salı Toplantılarımızı yapıyoruz. Bu sene Bizden Bire’de Çarşamba sabahları Grup Koçluğu programıma başladım. Ayrıca yine Kuraldışı’nda Perşembe Toplantılarımız var. Haftada üç, ayda bir de dört kez toplanıyoruz ve yaşamı, yaşamlarımızı paylaşıyoruz. (ayda bir Bizden Bire’de Çarşamba akşamları da bir araya geliyoruz)

Bu toplantıların her seferinde beni çok şaşırtan bir şey oluyor…

Sanki, her toplantı öncesi konular ve ilgili kişiler belirlenmiş gibi, konuşulan konularla bir şekilde yakından ilgili insanlar toplantılara geliyor. Halbuki, katılanlar çok iyi biliyor ki, konularımızı o anda oluşturuyoruz, her şey spontan gelişiyor, hep beraber doğaçlama yapıyoruz. Müzik gruplarının yaptığı doğaçlama performanslar gibi kendimizi akışa bırakıyoruz, konularımızı akışın içinde belirliyoruz ve her nasıl oluyorsa her birimizin enstrümanından bestenin anlamlı bir parçasının nağmeleri dökülüyor…

Yine aynı şekilde, o konunun en kaliteli şekilde ele alınabileceği ve katılan insanların en rahat paylaşımda bulunabilecekleri sayıda katılımcımız oluyor. Bana “Genellikle kaç katılımcı oluyor?” diye sorduklarında sayı veremiyorum, vermem çok zor, sadece “Konuşulacak konulara ve katılımcıların paylaşım rahatlığına göre değişiyor,” diyebiliyorum.

Sihir gibi; bu beş duyuyla algılayamadığım düzenleme beni büyülüyor. Sanki her toplantı öncesi konular belirleniyor, konulara uygun katılımcılar belirleniyor, katılımcı adaylarından uygun bir grup bir araya getiriliyor ve davetiyeler gönderiliyor. Davetiyeler o kadar cazip ki LCV kısmı bile olmuyor, katılım kesin. (LCV=Lütfen Cevap Veriniz)

Bu sihir benim için artık bir oyun. Her toplantı öncesinde harika bir heyecan hissediyorum. O çalışmanın konularını ve katılımcılarını merakla bekliyorum. Toplantı boyunca polisiye hikayelerdeki ipucu toplayan, detaylardan bütünü yaratan dedektifler gibi hissediyorum kendimi. Her anlatım, her konuşma, her paylaşımla bir parçası daha tamamlanıyor gizemin. Merakla sorular soruyorum, yorumlarımı paylaşıyorum, uyumlar kadar tezatları ve zıtlıkların sinerjisini de seviyorum.

İki saat dolarken, çalışma boyunca yaşananlar bizlere cevaplar, alternatifler, farklı bakış açıları, kararlar, paylaşma keyfi, belki sadece dinleme keyfi ve belki de daha fazla sorular bırakıyor…

Artık aşina olduğum bir cümleyi ise sıklıkla duyuyorum: “Nasıl oldu da bu kadar ortak yönleri olan insanlar olarak bir araya gelmişiz, hayret!”

O sırada muzipçe gülümseyen bir arkadaşımız “Ne tesadüf değil mi!” derken bir diğer arkadaşımızın “Tesadüf yoktur ki!…” cümlesi kulaklarımıza erişiyor…

Tesadüf diye bir şey yok… Harika işleyen bir düzen var…

Çok sevdiğim bir söz var: “Güçlü bir istek varsa, muhakkak bir yol vardır.”

Lütfen inanalım, güçlü bir isteğimiz varsa, ona en uygun insanlar ve ortamlar bize muhakkak sunuluyor.

Bu sunumu nasıl değerlendireceğimiz ise tamamen bize kalmış… 

Share This