Adetleri, gelenekleri, din adına yapılan uygulamaları sorgulamak, “kutsallık dokunulmazlığı” örtüsü altında bugüne kadar sorgulanmamış inançları sorgulamak, sorgulayan zihne sahip olmak, İNSANLIĞIN gelişimi için, çağa uyum sağlamak için bir önkoşuldur.
Örneğin, geçenlerde değindiğim bir konu: “Kurban Bayramı”nın kurban geleneği. Bu konu hakkında yazdığım ve facebook sayfamda paylaştığım yazıma gelen çoğu yorum, yazının tamamını okuma zahmetine bile girmeden, sadece ilk birkaç cümleye bakarak, üzerinde hiç düşünmeden, otomatik olarak verilen saldırgan/agresif tepkilerden ibaret. “Ben, bana öğretilenleri sorgulamıyorum. Sen ne hakla sorguluyorsun?” mesajı. Hakaret, küfür, beddua, nefret dolu “dini-darca” yorumlar… Yorumların “ibret verici” olması nedeniyle, hakaret dolu olanlarını bile silmemeye özen gösterdim. Ama bazı yorumlar öylesine cinsel içerikli, şiddet dolu küfürleri içeriyordu ki, bunları yazan “dinidarlar” adına ben utandığım için silmeyi seçtim… Bu tür “yorumlar” İslam adına yapıldığı için esef verici.
Yazdığım yazılarda ifade ettiğim düşüncelerin herkes tarafından beğenilmemesi, yanlış bulunması, son derece normal. Farklı düşünceler, düzeyli bir tartışmayla hepimize zenginlik katar. Bizim gibi düşünmeyenlerin fikirlerini sevmeyebiliriz ama bu, hakaret etmek ve küfretmek için bir neden değildir. Hakaret ve küfür sözcükleri, içinde zekâ barındıran sözcükler değildir.
Dindarlar ve Dinidarlar
“Kurban bayramında kurban kesmeyin. Bu uygulamanın dinde yeri yoktur. Tanrı şizofrenik emirler vermez. Bayram, kavurma şölenine döndü. Hayvan boğazlamak bir ibadet olamaz. Beslenmek için hayvan kesmeye evet ama ibadet için hayır!” diyen kişi 2000′li yıllarda televizyon programlarında dini konularda görüşlerine sıkça başvurulan kişilerden biri olan Hüseyin Hatemi idi.
Bu yazımın aslı, 2000 yılında Radikal gazetesinde yayınlanmıştı ve yazıya gelen olumsuz eleştiriler bile saygı sınırları içindeydi.
Bu tarihten yıllar sonra günümüzde ise, yazının bırakın tamamını okumayı, sadece paylaşımda üstte görünen dört satırlık kısmını bile dikkatlice okumayan “dinidarlar” bu sözlerin bana ait olduğunu varsayarak dindarlığımı ve din bilgimi sorgulamaya, hakaret ve küfür dolu mesajlarını yağdırmaya başladı.
Din adına körü körüne uyguladığımız bu gelenek, bu uygulama neye hizmet ediyor? Bu geleneğin ortaya çıkış amacı, zamanında iyi niyetli olmuş bile olsa günümüz koşullarında bu amacı daha hümanist bir yolla gerçekleştirme olasılığı var mı?
Kurban ve Hindi
Özellikle “kutsal” olduğuna inanılan konularda farklı bir bakış açısına karşı gösterilen öfkeli tepkiler, hakaret dolu sözler, “İslam barış ve hoşgörü dinidir” sözünün neresinde yer alıyor?
Bu kişiler yazdıkları mesajlarla İslam’ın barış ve hoşgörü dini olduğu inancını zihinlerde yıkmak için gayret gösterdiler adeta. Kurban kesmeyi, yılbaşı hindisi ile kıyaslamaya kalkanlar bile oldu. Noel’de Hıristiyanlar hindiyi çocukların gözü önünde keserek etrafı kana mı buluyor? Sevap kazanmak, ibadet etmek için mi can alıyor? Noel’de hindi yemeye bir kutsallık atfedilmiyor. Sadece bir gelenek.
Sorguladığımız öncelikli konu ne değildi? Öncelikli konumuz:
Beslenme zinciri için, hayvanların kesilip kesilmemesi değildi…
Et yenip yenmemesinin gerekli/sağlıklı olup olmadığı değildi…
Hayvan severlerin vejetaryen olmalarının gerekli olup olmadığı değildi…
Fakirlere yardım edilip edilmemesi değildi… Ama yazının tamamında bu konular da ele alınıyordu.
Sorguladığımız konu şuydu:
Öldürmenin beslenmek için değil, “ibadet” adına, sevap kazanmak adına yapılıyor olması sorunu idi.
Bir ibadet biçimi olarak öldürmenin “kutsal” bir eylem olarak çocukların körpecik zihinlerine ekilmesi sorunu idi.
İbadet adına, sevap kazanmak adına bir başka canlının öldürülmesini, sokakların, bahçelerin, denizlerin kıpkırmızı kan gölüne dönmesini, çocukların bu görüntülerden etkilenmesinin onların ruh sağlığına vereceği tahribatı sorgulamaktı amaç.
Kendisini “dindar bir Müslüman” olarak tanımlayan bazı insanların İslam dininde var olduğuna inandığı kurban ayetlerinin, Arapçadan çeviri hatası ya da yanlış bir yorumlama olup olmadığını sorgulamak niye bu kadar korkutucu? İhsan Eliaçık, Ahmed Hulusi, Eren Erdem gibi İslamcı yazarların bu ayetlerle ilgili tefsirlerini okumak da mı günah? Yoksa bu insanlar öldürmeyi savunmadıkları için yeterince Müslüman değiller mi? (Bu yazarların konuyla ilgili yazılarını paylaşarak “kurban” kavramına farklı bir anlayışla bakılabilmesi umuduyla çaba gösteren arkadaşlara teşekkür ederim.)
Olgunluk Düzeyimizin Göstergesi
Kendi “doğrularımızla” örtüşmeyen fikirlere karşı ne kadar anlayışla yaklaşabiliyoruz? Bu fikirleri dile getiren kişi birdenbire düşmanımız mı oluyor?
Söylenen lafa mı bakıyoruz, yoksa söyleyen kişiye mi?
Bakış açımız bizim olgunluk düzeyimiz hakkında net bir fikir verir.
Olgun insan lafa bakar; kendi fikirleriyle çelişen görüşlerle karşılaştığında öncelikle kendi “doğrularını” sorgular. Bu yaklaşım ona sürekli bir gelişim fırsatı sunar. Varsa yanlış düşünceleri bunları hiç tereddüt etmeden terk eder ve yeni fikirleri kendine katar.
Söylenene değil, onu söyleyene bakan insan ise en hafifinden sık sık hayal kırıklığı yaşar. O lafı o kişiye yakıştıramamıştır. O kişi, o güne kadar sevdiği bir insan bile olsa artık gerçek yüzünü göstermiştir. Onunla ilişkisini keserek kendisinden mahrum etmeli, onu zavallı kaderiyle baş başa bırakmalıdır. Bu yaklaşım gelişiminin önündeki en önemli engeldir.
Kendimizi değil, başkalarını sorguladığımız sürece dogmatizme düşmemiz kaçınılmazdır. Kendi dogmalarımıza tehdit olarak algıladığımız her görüş sahibini düşman zannederiz.
Ona hakaret etmek, aşağılamak bize son derece doğal gelir çünkü o bunu fazlasıyla “hak etmiştir.”
Bilincine varmadığımız şey “düşmanımızı” değil, kendimizi aşağıladığımızdır. Çünkü her tepki, her davranış, o tepkiye/davranışa muhatap olan insan hakkında değil, davranışı gösteren insan hakkında fikir verir.
Bir başka değişle, başkalarıyla ilgili söylediğimiz her söz, her tutum bizim bilinç seviyemiz ve olgunluk düzeyimizin bir göstergesidir.

“Kesme Recep Din Kardeşiyiz” başlıklı yazımla ilgili açıklayıcı değerlendirmeler yapan, saygı sınırları içinde kalarak eleştiriler yapan, insancıl yorumlar yazan, bu geleneği sorgulama cesaretini gösteren herkese teşekkür ederim.

Gelişkinliğimizin ve insanlığımızın ölçüsü farklı fikirlere sahip olan insanlara verdiğimiz tepkilerin seviyesinden geçiyor. Fikre fikirle karşılık verilir. Fikirleri sertçe eleştirsek bile, bunu yaparken bu fikirleri ifade eden kişilere saygısızlık yapmamak insanlığımızın bir gereğidir.
Fikirlerine değil, (bu fikirlere sahip olduğu için) insana yapılan eleştiri yargılayıcı ve yıkıcıdır.
İnsana değil, fikirlerine yapılan eleştiri geliştirici ve yapıcıdır.
Sevginin anlayışıyla ve şefkatiyle hoşça olun.

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/sorgulanmamis-inanclar-sorgulanmamis-yasamlar/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/sorgulanmamis-inanclar-sorgulanmamis-yasamlar/" data-text="Sorgulanmamış İnançlar, Sorgulanmamış Yaşamlar" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/sorgulanmamis-inanclar-sorgulanmamis-yasamlar/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><img decoding="async" class="alignleft wp-image-3760 size-thumbnail" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2018/02/JW0rM3p-150x150.jpeg" alt="" width="150" height="150" />1952 yılında doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda okudu.<br /> 1972 yılında gittiği Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde on dört yıl sürekli, on iki yıl da aralıklarla yaşadı. Kaliforniya’da alternatif sağlık, alternatif eğitim, insan potansiyeli ve hümanistik psikoloji alanlarında eğitim gördü.<br /> Zihin Bilimi, Hipnoterapi, Reiki, Rebirthing, NLP ve kinesiyoloji eğitimleri aldı. California Jaycee’s organizasyonunda uzun yıllar bireysel gelişim alanında hizmet verdi. Sorunlu çocukların gittiği okullarda gönüllü çalıştı.<br /> International Council for Self-Esteem Türkiye temsilcisidir.<br /> Türkiye’de ilk kez 1993 yılında hipnoterapi yöntemiyle ağrısız ve ilaçsız, suda doğum yaptırdı.<br /> Basın dünyasında birçok dergide ve Güneş gazetesinde araştırmacı gazeteci ve köşe yazarı olarak çalıştı. Dört yıl Bilar ve Bilsak’ta haftalık konferanslar verdi. Değişik radyolarda (Enerji FM, Show Radyo, Best FM ve Radyo TRT1) Kuraldışı ve Ötesi adlı psikoloji ve bireysel gelişim eksenli programlar hazırlayıp sundu. TGRT’de hafta içi her gün, Nil Gün ile Yeni Bir Gün adıyla bir sohbet programı yaptı. Radikal gazetesinde psikoloji ağırlıklı dizi yazıları yayımlandı.<br /> Cine-5 kanalında Çekim Yasası programını hazırlayıp sundu. (2007)<br /> Amerika’da 1981, Türkiye’de 1989 yılından beri, bireysel ve kurumsal workshop çalışmaları yapıyor.<br /> Bireysel gelişim kavramının Türkiye’ye girmesinde ve birçok yayınevine yaptığı danışmanlıkla bu alandaki yayınların tanınmasında öncü oldu. Ayrıca uzun yıllardır ideali olan, okullara Özsaygı (Self-Esteem) derslerinin girmesi için ilk adımı attı ve özel bir okulda Özsaygı dersleri vermeye başladı.<br /> Çok sayıda kitabı, çevirisi; hipnomeditasyon, zihin programlaması, motivasyon ve çocuk eğitimi CD’si vardır. Ayrıca Bütünsel Kinesiyoloji alanında yaptığı çalışmaları içeren, Bedenin Bilgeliği adında kapsamlı bir DVD çıkarttı.<br /> Öncelikli hedefi, Bütünsel Kinesiyoloji (PiKi) eğitmenleri ve danışmanlar yetiştirerek eğitim, sağlık ve iş hayatı alanlarında topluma yararlı olmaktır.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This