Sorular bir kere başladı mı ardı arkası gelmez. Bir bakmışınız ki aklınıza getirmeye bile korktuğunuz kabir melekleri, beden kabrinizde sizi ziyaret etmiş çoktan da sizin haberiniz yokmuş.

Kaçmaya çalışırsınız. Yalan söylemeye çalışırsınız. Ama kendine karşı nereye kadar yalan söyleyebilir ki bir insan?..

Siz düşünmemeye çalışsanız da o birbirinden illet soruları, onlar bir şekilde derinlerinizden bir yerden dürter dururlar sizi. Hele o soru…

Dış uyarıcılarla iç dürtücüler birleştiği zamansa beden kafesiniz dar gelir… Parçalıyıp dışına çıkmak istersiniz. Kuş olup uçmak… uçmak da değil, kaçmak, hiç kimselerin kendinizin bile ulaşamayacağı bir yerlere….

Kaçma hayallerinin en amansızı, en vicdansızı, en en en…. fenasıdır kendinden kaçmak… Bunu başarabilen ise ne duyulmuştur ne de görülmüştür…

Sadece kaçtığını sananlar vardır … Memnun olmadığı, reddettiği dünyadan ve kendinden kaçtığını sanırken illüzyondan kurtulacağım sanrısıyla daha da beter bir  yanılsamanın içine kısılıp kalanlardır onlar.

Kimileri kimyasal uyuşturucuları ya da uyarıcıları kullanır; kimileri dünya kimileri ahret işlerini, kimileri de putlaştırdığı bir ‘’kendini arama’’ yolculuğunu….

En belirgin ortak özellikleri, en kaçıp kurtulduklarını sandıkları anda kapana kısılmış bir fare gibi kendilerinin en düşük halinde tutuklu kalmaları….

Diğer bir ortak özellikleri ise  en can alıcı o tek ve büyük sorudan kaçmaları?

Hep amaçlarını çarpıtan, zihinlerini oradan oraya savuran yan sorularla avunarak ve kendi kendilerini kandırarak ömür tüketmeleri…

Oysa ki o tek soru demoklesin kılıcı gibi her an başınızın üstünde, gizli bir canavar, bir heyula gibi peşinizde, ince bir sızı gibi yüreğinizin derinlerindedir …

O kaçtığınızı sandığınız rahatsız edici sorular o en temel, olmazsa olmaz sorudan sonra gelirler…

Soruların efendisidir o…

Bilirsiniz, daha doğrusu sezersiniz ki o soruya bir geçit verseniz devamı gelecektir. İşte bu yüzden, o temel soruyu zihninizin kıyısına bile getirmemek için elinizden geleni ardınıza koymazsınız… 

Hilebaz soruların hilebaz cevaplarıyla hem kendinizi hem de çevrenizi kandırmak da buna dahildir…

Yanlış soruya doğru cevap alındığı nerede görülmüş ki zaten….

Halbuki o soruyu gerçek anlamda,dürüstçe bir kere sorsak ve yürekten gelen en gerçek cevabı verdikten sonra devam etsek sormaya göreceğiz ki o çok korktuğumuz sorular bizi kaynağa yani özümüze götürüyor…

Ve o kaynakta kainatın bütün koşullarını içinde eriten koşulsuz ve mutlak sevgiden başka bir şey yok….

‘’NEDEN?’’diye sorun kendinize… Bıkmadan usanmadan, verdiğiniz her cevapta biraz daha bilenerek, biraz daha diklenerek aynı soruyu yineleyin….

Ta ki kaynağa gidene kadar, ta ki orada sizi bekleyen huzuru ve her şeyi transformasyona uğratan gerçek gücü bulana kadar…

Demir tavında dövülür, haydi şimdi başlayın!..

Neden bu yazıyı okudunuz mesela?

….

Neden?

….

Pes etmek yok, kaynağa ulaşana kadar devam:))

Share This