tarih-boyunca-yalan-ve-propaganda-ii

Hasan Hüseyin, en az kendi kadar ünlü Kızılırmak şiirinde “Bütün ırmakları dünyanın Kızılırmak’tan geçer” diyor.

Şairin şiirce dillendirdiği bu ünlü dizeyi iki türlü okumak mümkün: İlki, her ne olursa olsun, benim dediğim olacaktır. İkincisi de boşuna uğraşmayın, nasıl olsa sonucu değiştiremeyeceksiniz.

Hitkitap’tan 2011 yılında çıkan Tarih Boyunca Yalan ve Propaganda, tam da bugün, yani ilk kez halk oylamasıyla yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde bir kez daha gündeme çıkmalı. Bill Fawcett’in derlediği bu kitap, okunup bırakılmamalı; arada bir herhangi bir sayfasına göz atıldığında hem bugün için anlam taşıdığı hem de yarına yol gösterici olacağı için el altında tutulmalı.

Giriş yazısı, “Bu kadar çok yalana bu sayfalar az gelir” diye başlıyor. Tabii hemen akla bizim ülkemizdeki yalanlar ve propaganda geliyor. Belki birileri kolları sıvayıp çalışmaya başlamıştır bile.

Büyüleyici ve etkileyici

Tarih boyunca yalanlar, eğer sizin söylediğiniz değilse, büyüleyici ve etkileyici olmuşlar. İktidarları koruyup, iktidarları devirmiş yalanlar. Aynı zamanda savaşlara yol açmış. Hani, ilk akla gelen –okul kitaplarında da yer alırdı- Birinci Dünya Savaşı’nın, bir bıçaklama hadisesi sonrasında çıktığı yalanı gibi. Herkes bilinçli yalan söylemiş ya da yaymış. Bazen kendileri altında kalmışlarsa da bazen “günü kurtarmışlar”. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya’nın, “tavşanı midesine indirmeye hazırlanan aç kurt” diye tanımlandığı bu kitapta yer alıyor.

Resmi tarihin yalanlarla dolu olduğunu, daha çok gizledikleriyle insanlara propaganda yaptığı artık herkesin bildiği bir gerçek. Onun için alternatif tarih, sözlü tarih, karşılaştırmalı tarih gibi çabalar çıktı. Yine de ne kadarı sizi ‘yönlendirmek’ amaçlı bilinemez.

Çok yönlü hazırlık gerekebilir…

Önceden planlamadan, ince düşünüp sık dokumadan, önünü ardını araştırmadan söylenecek yalanların çok çabuk “patlayacağı”, amaca hizmet(!) yerine hezimet yaratacağı açıktır. Bunun için gazeteler, dergiler, büyük etkinlikler hatta filmler yapılarak (çok ucuz bir şey gibi gelse de yalan söylemek, pahalı bir uğraş; hele ucunda kazanım varsa) halka kabul ettirilmeye çalışılmış tarih boyunca.

İkinci Dünya Savaşı’nda Normandiya çıkartması da dahil, günler hatta aylar süren önemli, önemli olduğu kadar gizli, gizli olduğu kadar korkutucu yalanları (s. 76-86) aradan geçen bunca yıl sonra okurken bile ürperiyor insan; aynı zamanda sabır ve inada saygı duyarak. Düşman sizin çok olduğunuzu sansın diye ateşler yakacaksınız. Yeni yeni çoğalan uçaklarla gözlendiğinizin farkındasınız, onun etkisini gidermek ya da tersine çevirmek için tank izleri açacaksınız. Uçakların izlerle yetinmeyeceği kesin; karton ve benzeri malzemelerden tank süsü verilmiş araçlar imal edeceksiniz. Hadi bunları yaptınız. Bir de sesler yayacaksınız ki yalanınız gerçekten belli olmasın, düşman telsiz başında daha çok uzaktayken bile korksun.

Sadece savaşlar değil…

Cyrano de Bergerac adını duymayan, o duygu dolu sözlerle aşkını başkasının dilinden duyurduğu öyküyü bilmeyen var mıdır? Hani şu burnu uzun adam! 1619-1655 yılları arasında yaşayan gerçek Cyrano, ne Gaskonyalı imiş ne de askermiş… Dahası hani şu aşkıyla yanıp tutuştuğu Roxanne hiç var olmamış hayatında, çünkü büyük bir olasılıkla eşcinselmiş. Laf aramızda, burnu da uzun değilmiş.

Peki, neden yalanla bizi (biz okurları) kandırmışlar? Altı bölümden oluşan 303 sayfalık, tarih boyunca (Milattan Önce 1000 yılı ile Milattan Sonra 2003 yılları arasında) belli başlı insanlığı etkileyen bütün yalan ve propagandayı içeren “Yalan ve Propaganda”yı okuyarak yanıt alabilirsiniz bu soruya.

Keyifle okunan, “Vay be!” dedirttiği gibi gülümseyerek düşünmenizi sağlayan, kendi yaşamınızı da sorgulama fırsatı veren “Yalan ve Propaganda” sizi de etkileyecektir muhakkak.

Aşklar da yalana dahil

Sansüre uğramadan anlatabildiğiniz bir aşkınız oldu mu? Cinselliği gizlemenizden değil, duygularınızı sansürlemenizden söz ediyorum… Hani ufak tefek kaçamakları saymıyoruz, yaşadığınız yoğun duyguları kendinize bile anlatırken ya abartıyor ya da gizliyorsunuz. Hepimiz yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Çünkü yalan ve propaganda kazandırır. Kazandırdığı gibi kaybettirdiği de olabilir kuşkusuz. O zaman daha farklı bir yalana başvurmak, daha kapsamlı propaganda ile, daha titiz davranmak gerekir.

Ne kadar yalansız yaşarsak…

Bill Fawcett’in derlediği bu kapsamlı yalan ve propaganda tarihini okuyunca hükümetlerin, politikacıların, gazetelerin, şirketlerin, tarihçilerin hatta bilim insanlarının gözlerini kırpmadan yalan söylemekten çekinmediklerini, kaçınmadıklarını –nedenleri ve sonuçlarıyla birlikte- görünce “Dünya yalan üstüne dönüyor” desek yalan olmaz!

Sahi, Ay’a ilk insanın ayak bastığı anın stüdyo işi olduğu çıkarılmıştı ortaya… bu da, kitaba benden ek olsun.

Bugün, tam da seçim arifesinde -her ne kadar sadece üç aday varsa da- yalan propaganda’nın bini bir para bizde de… Kuşkusuz kimin, neyi ne kadar ve niye manipüle ettiğini, yalana ne kadar sarıldığı, propagandayı hangi amaçla kullandığını siz, bu kitabı okuduktan sonra daha bir anlamlandıracaksınız.

Can Yücel, “Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi” diyor. Yalansız bir dünya inancıyla… Ama bu propaganda varken pek mümkün görünmediğini de eklemeliyim.

Korkut Akın

Share This