Uykusuz geçen, uzun bir karar gecesinin ardından, 7 Aralık 2007 günü, sabahtan öğleye kadar, iki kadim dostumun, denizin ve gökyüzünün bütün güzelliklerini gören penceremin önünde sık sık verdiğim kahve molalarıyla valizimi toplamıştım.
 
Öğleden sonra, orda burda unutulmuş bir kaç kuruşu yol parası için yanıma alıp yeni yaşamım için ardıma bile bakmadan çıkmıştım yola.
 
Cebimdeki bir kaç kuruşa değil, göğ(s)ümün derinliklerinde ulaşmış olduğum hazinelerime güvenerek.
 
Ruhumdan gelen çağrıyı dinleyerek noktayı koymuş ve büyük harfle yeniden başlamanın heyecanıyla, gökyüzüne dikip gözlerimi, derin derin nefes alıp vererek, şükrederek kanat açmıştım bilinmeze.
 
7 Aralık 2008 geldiğinde, yıldönümü kutlaması niyetine, yıldönümü muhasebesi yapıyorum yaklaşık on gündür. Bu kutlamayı ve muhasebeyi de aştı ve on günlük bir şükür ayinine dönüştü nerdeyse.
 
”Şükrediyorum…Şükrediyorum…Şükrediyorum…”
 
”Her şey için teşekkürler Tanrı’m…Hiçbir şeyden şikayetim yok…”
 
Sözcükler zihnimde, evimde ve evrenin dört bir köşesine yayılmış salınıyorlar adeta. Şükran duygularıyla dolu olarak yeni bir yılı karşılıyacak olmanın hazzı içindeyim.
 
Valizimi alıp yola çıktığımda, öncelikli istediğim şuydu; ömrümün geri kalanını, kendi evimde, çocuklarımla aynı çatı altında, kendim gibi olabileceğim, kendi gerçeğime uygun şartlarda yaşayabileceğim bir yaşam yaratabilmekti. Bunun için yanıp tutuşuyordu ruhum adeta.

Gerçeğim bana ısrarla bu yolu işaret ediyordu. Bunu yapamamak yaşarken ölmekti benim için bundan sonra.
 
Valizimle birlikte ailemin yanına sığındım önce. Şükürler olsun ki babamın evinin de yüreğinin de kapısı her çaldığımda beni kucaklayacak kadar kutsaldı. Yine o kutsallığıyla kucakladı beni sevgili babam.

Annemin ölümünden sonra, üç oda bir salon kocaman bir evde kızkardeşimle ikisi yaşıyorlardı. Babam çoğunlukla, anneme daha yakın olabilmek için, annemin mezarının bulunduğu köydeki evimizde kalıyordu. Çocuklarını özlediğinde ve toplu alışveriş yapması gerektiğinde gelip bir kaç gün kalıp dönüyordu. Kocaman evde kızkardeşim yalnız yaşıyordu çoğunlukla. Ama benim niyetim asla onlarla yaşamak değildi. Valizimdeki eşyalarımı bile çıkarıp dolaba yerleştirmemiştim. Her ihtiyacım olup valizimi açtığımda, sabret, az kaldı, kendi evinde, kendi dolabında olacak eşyaların. Yeni evinde, yeni yaşamında çocuklarının gülümsemeleriyle gülümseyecek yaşam sana diyordum.
 
Küçük kızımı vermemişti babası bana ve direniyordu vermemek için. Israrla işe girmemi istiyordu. İşe girdiğimde, iş ve parayı tercih edip, kızımı istemekten vazgeçeceğimi düşünüyordu. Kızımı bana vermemenin yollarını arıyordu. Hemen anaokuluna vermişti. Gündüz okula gidiyor, okuldan arta kalan zamanlarda da babaannesi bakıyordu kızıma. Mahkeme günü gelene kadar, kızımın baba evindeki düzeni bana verilmemek üzere kurulmuştu bile. Yakın çevremdekiler, çocuğun düzeni iyi, hiç değilse eğitim görüyor, sen de gir bir işe çalış demeye başlamışlardı. Ama ben sonuna kadar direnip kızımı talep ediyordum, önce Tanrı’dan sonra mahkemeden.
 
Bundan sonrası için yaşam tuvalime çizmek istediğim resim buydu. Çocuklarımla beraber, aç ya da tok ama onlarla beraber ve kendi gerçeğime uygun bir yaşamı taşımak istiyordum tuvalime. Fırça ve tuval benim elimdeydi. Boyalarım eksikti sadece. Ama ben boyaların da bana ulaşacağından yüzde yüz emin olarak direniyordum. Ya olacaktı, ya da olacaktı, kendime ve yaşama başka bir şans tanımıyordum. Düzenli bir işe girmemekte direniyordum. Büyük kızımın bana kendi iş çevresinde bulduğu günlük işlere giderek harçlığımı çıkarmaya çalışıyordum.
 
Altı ay boyunca, valizimden çıkmayan eşyalar gibi ruhum da ne ailemin evine ne de bir işe yerleşmemişti. Önce Tanrı’ya sonra kendine inanarak, güvenerek sabırla ve şükürle beklemişti.
 
Önce babama miras kaldı dedemden. Babam parayı üç çocuğu arasında paylaştırmaya karar verdi. Hakkıma düşen para kendime bir ev kiralamaya yeter de artardı bile. Artanı da bankaya yatırıp mahkemede kızımı alabilmek için güvence olarak gösterecektim. Kurulu bir düzenimin olması kızımı talep ederken mahkemede çok işime yarayacaktı. Ben kiralık bir evimin olabileceğine bile şükrederken, erkek kardeşimin, iki tane evimiz var, bu parayı hiç bölmeyelim ve bir ev daha alalım, hepimizin yaşadığı ev kendimizin olsun demesiyle, birden bire alınan karar değişmiş ve bana ev alınmaya karar verilmişti.
 
Altı ay sonra kendi evimdeydim artık. Bomboştu evim. Kırk yıl önceden kalma bir üçlü ve iki tekliden oluşan bir koltuk takımı, bir televizyon ve sehpası, bir çift kişilik yatak, bir buzdolabı, bir fırınlı ocak ve bir kaç mutfak eşyası verebilmişti ailem sadece. Bir de babamın verebildiği kadar verdiği cep harçlığıyla evimdeydim artık. Ev değil bir saraydı benim için ve ben de mutluluktan uçan bir kraliçeydim adeta. Abartısız bir şekilde söylüyorum ki bu haldeydi ruh halim.

Tek eksik küçük kızımdı ve ben sağlığına şükredip onun da bana geleceği günü sabırla bekliyordum. Ruhumun coşku dolu kıpırtılarından aldığım haberle emindim geleceğinden.

Evime çıktıktan on gün sonra mahkememiz oldu ve geçici de olsa kızım nafakamızla beraber bana verildi. Altı aylık sabrım ve şükranım bana istediklerimi fazlasıyla vermişti. Ben, evim boşda olsa kızımın velayeti geçici de olsa şükretmeye devam ediyordum.

Yatak odasını yere koyduğum çift kişilik yatak ve plastik raflarla yaptığım komidinler ile kral dairesine çevirmiştim. Kitaplarım, mumlarım, tütsülerim, kızlarımın resimleri, post-itlere yazıp yapıştırdığım notlarım ile hiçbir kral dairesiyle değişemeyeceğim kadar bana özeldi odam.

Ve bana özeldi yaşamım artık. Bunun sevinci ve coşkusu, daha büyük bir sevinci ve coşkuyu çekti bir süre sonra. Kızımın babası aradı ve üç ay sonraki mahkemeyi beklemeye gerek olmadığını ve anlaşarak boşanmak istediğini söyledi. Ben buna da şaşırmadım hiç. İçimdeki ses ilk günden bunların hepsinin olacağını söylemişti bana

Kızımın babası, geçici nafakayı arttırdı, kızımın velayetini bana verdi. Benim ihtiyacıma göre de eşyaların paylaşımını yaptık. Kalan ufak tefek eksiklerimi de ben tamamladım yavaş yavaş.
 
Altı ay boyunca, iyi ya da kötü, benimle her şeyini paylaşan kızkardeşime, benim kendi evimin sahibi olmamı sağlayan düşüncesinden ötürü erkek kardeşime, nadiren de olsa kardeşlerimle aramızda oluşan insani krizleri bilgece mükemmel bir şekilde yöneten babama çok teşekkürler…
 
7 Aralık 2007 günü, gökyüzüne bakıp dilediğim her şey, bütün zorluklara rağmen direnerek istediğim her şey, tam sekiz ay sonra fazlasıyla gerçekleşti.
 
Aranızda sen şanslıymışsın diyenleriniz olacaktır mutlaka.  Ben kararlı ve inançlıydım sadece. Ne istediğime karar vermiş ve büyük bir inançla yola çıkmıştım.
 
2008 beni hiç yanıltmadı.
 
Şükrediyorum…Şükrediyorum…Şükrediyorum…
 
Her şey için teşekkürler Tanrı’m…Hiç bir şikayetim yok…
 
2009’a çok az bir zaman kaldı, ben yine aynı inanç ve güvenle yeni kararlarımı gözden geçiriyorum. Kararlarımı Tanrı’ya bildirip, inancın ve güvenin coşkusuyla, sabrederek ve şükrederek, yaşamın akışına en uygun zamanda bana gelmesini bekleyeceğim.
 
2009’da yaşayacağım her şey için teşekkürler Tanrı’m… Hiçbir şeyden şikayetim olmayacak…
 
İnanç, güven, sabır, şükran, coşku ve sevgiyle dengelenmiş, bolluk ve bereketin yaşamın her alanına yansıdığı bir yıl diliyorum hepimize…
 
Yeni yılımız kutlu olsun…

Share This