Merhaba dostlar. Sizlere bugün bir pınarın doğuşunu anlatacağım. Hazır mısınız dinlemeye?

Hazırsanız diyelim ki size bir varmış ama aynı zamanda bir yokmuş, her şey bir anda yoktan vara dönmüş.

Nasıl mı dönmüş? Minik bir su kaynağı aslında hep varmış, ama yerin altında beklermiş. Yerin üstünde kimse onu göremezmiş. Ama su kaynağı artık bulunduğu o yerden sıkılmış, akmak istemiş… Bir gün varlığını yerin üstündeki herkese göstermeye karar vermiş.

Önce biraz zıplamış, bakmış ki olmamış… Sonra biraz bağırmış, fakat pek de duyan olmamış. Sağa, sola gidip gelirken yukarıda, başının az üstünde bakmış ki ufacık bir aralık var! “İştee!” demiş. “Bu bana yeter! Ufacık bir başlangıç yerinde durmaktan iyidir!”

Hemen o aralıktan dışarı doğru bir hamle yapmış. Sonra ufacık bir darbe daha yukarı doğru… Bir de bakmış ki taşlaR biraz daha aralanmış. Suyun gücüne selam verip “Haydi!” demişler “Biraz daha hareketlen de olacakları gör!!!”

Su kendine inanamamış. Hareket etmek için yaptığı başlangıç akarak devam ediyormuş çünkü. Ve su yaşamı boyunca ilk defa akabildiğini fark etmiş. Yerin altındaki sıkıcı yaşantısı boyunca böyle bir yeteneği olduğunun farkında bile değilmiş. Akmııııış, akmış ve de akmış… Coşkuyla yaşama katılmış. Artık aktığının farkında bile değilmiş, sadece coşku, sadece haz ve sadece yaşamla bir olma hali içindeymiş.

Ve artık o suyun adı Pınar olmuş. Yaşama kavuşmanın ve yaşama kaynak olmanın adını vermişler ona. Yemyeşil bir vadinin içinde süzülmüş, nereye gittiğini hiç düşünmeden… Çünkü o akanmış artık. Akan nereye aktığını hiç düşünmezmiş ki…

O vadideki yemyeşil ağaçlar suya köklerini daldırmış, beslenmiş o sudan. Güneş onu ısıtmış, onu su buharına dönüştürmüş, gökyüzüne ulaştırmış. Ve pınarın suyu azalmış böyle zamanlarda. Ama sonra yoğunlaşıp ıslanınca bulutlar, su yağmur olup akmış göklerden. Pınar tekrar canlanmış, daha da büyümüş. Bu döngü böyle devam etmiş.

Pınar özündekini her zaman diğer canlılarla paylaşmış. Bazen minik kuşlar ona misafir olmuş, suyun kenarında durup yıkanmışlar minik kanatlarını çırparak… Bazen de köpekler, tilkiler, ayılar ve diğer canlılar kana kana içmiş suyundan.

Pınar kendini paylaştıkça hep çoğalmış. Yaşam döngüsünün içinde, yaşama özünü sundukça varlığı daha da çok anlam kazanmış.

Şimdi sorarım sizlere. Gökten üç elmanın düşmesini bekleyeceğinize şunu bir cevaplayın bakalım: Bir tek hayvanlar ve bitkiler midir canlı dediklerimiz, yoksa yaşama katkı sunan var olan her şey mi? Bir taş cansız olabilir mi? Ve su bu denli değişip dönüşürken, bu denli canlıyı beslerken cansızdır diyebilir miyiz? Havaya, ateşe can değildir diyebilir miyiz? Bir düşünün bakalım. Ne dersiniz?

Share This