Bu amacı bilince çıkarmak içsel/ruhsal bir süreci gerektirir. Bu süreç ruhun potansiyelini, kendini gerçekleştirmektir bir anlamda.

Bu süreci başlat ve tamamen kendine odaklan. Anımsayabildiğin en küçük yaşlardan başla. Nelerin seni en çok mutlu ettiğini sorgula. Çocukluğundan beri, yaptığında hatta yapamayıp, yapmayı hayal ettiğinde bile içini titreten şey nedir? Çevrendekiler tarafından en çok hangi yönün farkediliyordu. Sana en çok hangi konuda engel olmaya çalışılıyordu. En çok hangi konuda eleştirildin? Sen ne pahasına olursa olsun neyi yapmaktan asla vazgeçmedin ve vazgeçmeyeceksin?

Bu sorgulamalar ve derin tahliller sonunda ruhunun ne istediğini, varoluşun senden ne beklediğini bulacaksın. Yeter ki derin ve içsel bir sorgulama yap. O senin soru sorup, O ‘ nunla ilgilenmeni bekliyor. Sorularının cevabı hazır. Sadece sorulmayı ve sana sunulmayı bekliyor.

Bulduktan sonra o artık bilince çıkacak ve tüm benliğinle istemeye başlayacaksın. Sen bulup istemeye başlayınca O da harekete geçecek. Sen kendi start düğmene basınca O da senin varoluş amacına hizmet edecek bir çok düğmeye basacak. İnanılmaz bir şekilde evren sana hizmet etmeye başlayacak. Sen yeter ki iste ve bul.

Amacının bilinçli bir şekilde farkında olmaya başladıktan sonra sana yeni kapılar açılmaya başlayacak. Birden bire her şey değişecek. Yıllarca engellendiğin ya da bir türlü yapabileceğin şartların oluşmadığı isteğin, farkındalık sürecinden sonra inanılmaz bir hızla ayağına kadar gelmiş olacak ve bir anda kendini onu yaparken bulacaksın.

Denedim ama olmuyor. Çok istiyorum. Ama O’ndan destek gelmesi gerekirken her defasında bana köstek oluyor, diyorsan demek ki amacın olmayan bir şeyde diretiyorsun. O ancak senin varoluş amacın olan durumda destek olur. Hala vazgeçmeyip direnirsen, yanlış yolda olduğunu anlatmak için olmadık süreçler yaşatır sana. Bir denersin olmaz. İki denersin olmaz. Üçüncü de öyle büyük bir yıkım yaşatır ki sana, neye uğradığını şaşırırsın.

Bakın şimdi ruhum nasıl da amacına hizmet etti ve hiç aklımda olmayan bir örneği dilimin ucuna getirdi koydu. Yaz diye de zorluyor beni…

Önce Tanrı ‘ dan rahmet diliyorum Bülent Ecevit ‘ e. Sonra da Rahşan Ecevit beni affetsin diyorum. Sevgili Ecevit’in varoluş amacı asla politika yapmak değildi… Bu düşüncem, tamamen benim ruhsal gözlemime ve sezgilerime dayanıyor. Sanatçı ruhluydu. Şiir yazmayı seven sevgi ve gönül adamıydı. Hintli şair Tagore’yi de çok severdi. Ama o karısının da ısrarıyla politikacı olmak için direndi. Rahşan hanımın ruhunun peşinden sürüklendi. O karısını ruhuyla sevdiği için karısını neyin mutlu edebileceğini, onun ruhunu neyin besleyeceğini çok iyi gördü. Karısına odaklandığı için kendi ruhunun sesini duyamadı. Keşke karısı da onu ruhuyla sevseydi ve son nefesine kadar politik arenalarda süründürmeseydi onu. Amacından uzaklaştırmasaydı. Ne büyük bir devlet adamı olabildi ne de ünlü bir şair olabildi çünkü. İkisinin arasında sıkıştı kaldı. Amacının peşinden gitseydi Türkiye ‘ nin Tagore ‘si olabilirdi belki. Kuşaktan kuşağa aktarılacak şiirler yazıp ölümsüz olabilirdi. Ömrü Karaoğlan’ı yeniden yaratmaya çalışırken, kendini gerçekleştiremeden geçti gitti. İnsan olarak kendini geliştirmiş ama ruh potansiyelini gerçekleştirememişti. O güzel ruhu şadolsun.
 
Bir de varoluş amacını gerçekleştiren bir örnek geldi hemen ardından.
 
Sevgili Derya Baykal’dan bahsetmek istiyorum. Önceleri hep şaşardım ona. Herkes oyuncu olmak için yanıp tutuşuyor, nice tavizler veriyor, bu kadın oyunculuğu ikinci plana attı. Olur olmaz işlere daldı derdim. Öyle değilmiş meğerse. Varoluş amacı onu sanatın daha farklı bir boyutuna taşımış. Ama nasıl da severek, isteyerek ve büyük bir coşkuyla yapıyor değil mi? Nasıl da ruhunun istediği şeyi yaptığı apaçık belli oluyor. Kendini geliştirmiş oyuncu olmuş ama yetmemiş. Kendini gerçekleştirmesi için ruhunun yaptığı çağrılara kulak vermiş. Kendini gerçekleştirmiş. Ruh amacını gerçekleştirmiş. Bu konu da verilecek iyi örneklerden biri bence.
 
Ruhumun istediğini yaptım ve örnekleri verdim. Yazıya kaldığım yerden devam edebilirim artık.
 
Tanrı, ruhundan gelen sinyalleri alır. Egonla istediğin şeylerde yardım etmeyi kabul etmez. Hele ki hem farkındalık sürecini yaşayıp hem de amacına uymayan şeylerde ısrar ediyorsan büyük sınavlara hazır olmalısın.
 
Bir değil iki üniversite de okumuş olsan, yüzlerce değil binlerce de kitap okumuş olsan bu amacını gerçekleştiriyor olduğunu göstermez. Ruhunun yapmak istediğini bulmaktır önemli olan. Doktor ol ama ruhun müzik diyorsa şarkı da bestele ve söyle. Bankacı ol ama ruhun insanların ruhlarına hitap edip onlara farkındalık kazandırmak istiyorsa onu da yap. Hiç bir şey kendini gerçekleştirmene engel değil. Sen yeter ki iste.
 
Varoluş amacını bulup, kendini gerçekleştirme zamanının geldiğini nasıl anlayacaksın? Ruhun her şeyden, her yerden ve herkesten sıkılmaya başlar. Hayatın anlamsızca geçip gittiğini düşünmeye başlarsın. Çok yersin, çok gezersin, çok giyersin, çok alışveriş edersin ama bir türlü tatmin olamazsın. Ruhun hep sıkıntıyı salar derinden derinden. İşte bu noktada enerjini ona buna saldırarak harcama. Dikkatini kendine ver. Ruhuna derin dalışlar yap. Alabildiğine ve dalabildiğine derin dal. Bunun yolu soru sormaktır önce kendine, sonra O’na. Soruların efendisinden başla mesela…
 
Neden?… Ben kimim?… Ben hayattan ne istiyorum?… Ben ne için yaşıyorum?…Tanrı ‘ m beni neden yarattın?… Neden bir türlü huzur bulamıyorum?… Neden hayat su gibi akmıyor?… Uzar gider bu liste. Sormaya başladığında da içerde ve dışarda hareket başlar.
 
İstediklerim bir bir olmaya başladı diyorsan; doğru yoldasın. Buldun.
 
İstiyorum istiyorum, soruyorum, sorguluyorum hala bulamadım diyorsan; daha derine, daha aşağılara, daha farkındalıkla inmen gerekiyor.
 
Vazgeçmek yok.

Bulamam diye bir şey yok.

Sen yeter ki ruhunla iste.

Share This