1.perde:

Üç gündür eve gelmeyen, arayıp sormayan adamı aniden kapının önünde buluverince hem mutlu hem şaşkın hem kızgındır. Boynuna sarılıp ‘hoş geldin’ demek ister istemesine de…Ağzından ‘Neden geldin?’ cümlesi çıkıverir kırık, kuru bir ses ve dolu dolu gözlerle.

Adam bakakalır kırılan kalbiyle, anlayıştan uzak, sadece kendine ve yaşadığına odaklı, elindeki peçeteyi kıvırıp duran ve dudağını ısıran kadına. İstek ve ihtiyaçlarını sunmaktansa gururu yeğleyen kadına… Egosu, sevgisinden büyük bir kadın vardır karşısında, ne yapabilir ki!

“Ağlamak geliyorsa içinden ağla, kızmak istiyorsan kız…Bırak şu gururunu…ve sorgulamak, yargılamak için değil anlamak için yaklaş bana.”

Kadın elinde kıvırmaktan ufalanmış peçeteye gözlerini dikmiştir. Omuzları göçmüş, başı iyice öne düşmüştür. Ama susar…

Adamın içinden bir ses yükselir :

“Sana kızılmasını, ters ters bakılmasını ve senden uzaklaşılmasını göze alarak istediğini söylemek ne iyi. Arada kilitli kalan enerjileri açarak ona, o fark etmese bile  ve sana kızsa da farkındalık yaşatmak ne iyi. Belki şimdi kızacak, sinirlenecek senden yüzünü çevirecek ama sonra, belki de çok sonra aynı durum içindeyken, söylediğin sözü hatırlayıp, farkındalık yaşayacak. Değmez mi? Sevgi, Onun yüksek iyiliğine olanı yaparken kaybetmeyi göze almak, reddedilmeyi göze almak ve kalbinin çarpıntısına, nefesinin daralmasına rağmen, sevgisini yitireceğini düşünmene rağmen cesaret ve sevgi diliyle adım atmak değil mi? Hem ona hem kendine saygındır bu, ilk algılayış tam tersi gibi olsa da.”

Adam sesten aldığı güçle söylemek istediğini söyler:

“Hem çok yakın hem çok uzak olmayı nasıl başarabiliyorsun? Böyle anlarda aramızda soğuk bir esinti oluyor ve yüreğim donuyor. Uzaksın…Ne sevgini ne kızgınlığını doğal yaşıyor-yaşatıyorsun. Bana olduğu gibi insanlara da mesafelisin…Etrafına bak, hiç dostun, yakın arkadaşın var mı? En son kim için, ne için ve kimin karşısında gerçekten ağladın? Kime ‘seninle olmak istiyorum, seni seviyorum’ dedin ya da onunla bir şeyler yapmak istediğini söyledin? Aaaa doğru sen kimseden bir şey istemezsin, sevmezsin ama sevilmeyi ve el üstünde tutulmayı beklersin. Bencilsin! Severken bile bencilsin, sevginde bencilsin…Beklenti içindesin. Bir kere de sen ilk adımı at…Neyi kaybetmekten korkuyorsun?”

Kadının içindeyse başka bir oyun başlamıştır …

2.perde:

Kendisine benzeyen bir kadın ama daha ışıklı ve saydam gibi görünen bir kadın, sahnede konuşmakta, soru sormaktadır sadece ona bakarak:

Kendine sert bir imaj çizmek….
Kolay yaklaşılamayan biri izlenimi vermek…
Yüksek duvarlar arkasından-üstünden insanlarla iletişim kurmak…
Ne kadar yakın olursan ol insanlara, arada kocaman bir mesafe tutmak…

Neyi kimden korumaya çalışıyorsun?
Korumak varsa, neden kimden korkuyorsun?
Şu an kendini sakındıkların, geçmişte hangi anındaki hangi kişiler?
Ne zaman kendini savunmasız, terkedilmiş ve korunmasız hissettin de, şimdi o günü tekrar tekrar yaşayıp, o zaman yapamadığını yapmaya çalışıyor ya da o zamanın hıncını almaya çalışıyorsun?

Sahnede sorular sorana bakar, güvenir ve anlatmaya başlar:

“Hastane odasındayım…Birkaç çocuğun daha olduğu soğuk, gri bir hastane odası. Yalnızım ve kendimi terk edilmiş, güvende olmayan bir ortamda hissediyorum.Annemi istiyorum yanımda, ama yok…Çok ateşim var. Yalnızım, annem yok…

Dışı parmaklıklı camlara bakarken birden annemin yüzünü görüyorum. Onu görür görmez hasta gözlerim faltaşı gibi açılıyor ve kollarımı ona uzatıp ağlıyorum, “Anne, anne…ne olur gel… al beni!”

Bu çırpınışımı gören annemin yüzü aniden kayboluyor camın arkasında, geliyor sanıyorum gelmiyor…gidiyor…

Ben de kalanlarsa; yardıma ihtiyacım olduğunda kimse olmayacak, güçlü olmalı, zayıflıklarımı içime basmalı ve kimseden yardım istememeliyim düşünceleri …Hatta mümkünse zayıflıklarımı, zaaflarımı kendim de görmeyeyim…fark edersem çünkü çok çok üzüleceğim o anı tekrar yaşayıp…Yo yo kendimi görmemeliyim…

Reddedilme, terk edilme, sevilmeme tohumları içime ekiliyor. Yıllar sonra da biri bana yüzünü-arkasını döndüğünde, ilgilenmediğinde aynı duygular içinde çırpınış tohumları…Beni sevmiyor, sevilecek biri değilim…Fazlaca bana yaklaşandan kaçmak, görüşmeleri ertelemek, dünyama akmaması için sürekli arada bir mesafe tutmak…Ya bana yaklaşıp içimdeki sevilmeye layık olmayanı görürse…Ya sonra beni sevmez de terk ederse…Ya gene reddedilirsem…dayanamam aynı acıya, bu duygularla yüzleşmeye…Uzak durmalı, katı olmalı ve kaçmalıyım…Korumalıyım…Korumalıyım kendimi…
 
Annem gelmedi…Hastaneden beni almaya da gelmedi…Teyzem geldi, çarşafımı açtı ve…Kimsenin görmesini istemediğimi gördü…Çok utandım çok…Annemden başkası görmesin istememiştim oysa, elimde olmadan yaptığım kusru. Ama gördüler…Tüm çocuklar tertemiz ya ben…Çok utandım, silik-görünmez olmak istedim…Zaten suskun ben daha da içime gömüldüm…İçimde güven bulacağım bir yerlere kaçtım kapıları kapattım ve iyice sessizleştim…Ben kendimden utanan bir çocuktum artık. Hem sevilmeye layık olmayan hem de utanılacak şeyler yapan, ayıbını gizlemek isteyip de herkesin ortasında teşhir olan bir çocuk…

İçime, kendime güvensizlik, sevgisizlik, suçluluk ve utanç yerleşmişti birkere…

Şimdiye kadar nasıl olduysa oldu ve hep o hastane odasında yaşadıklarımı tekrar ettim. Terk edildim, yalnız bırakıldım. Kendimi aşağıladım, başkalarını yücelttim. Başkalarını aşağılamak üstünden kendimi yücelttim…Sevgililerim, ev arkadaşım, arkadaşlarım gittiler, terk ettiler beni …
 
Ve şimdi de çok güzel giden ilişkimi bombalamak üzereyim. Aynı şeyleri yaşıyorum yine ve yine…Neden? Ve ona ‘el ele beraber yürümek istiyorum ‘diyemiyorum. Nasıl…Nasıl?

Sorularıyla hatırladıkları birleşir, içinde bir delik açılır, oradan da şifalı bir ışık süzülüp akmaya-yayılmaya başlar.

3.perde:

Ayağa kalkar ve koşarak elinde çantası, kapıdan çıkmak üzere olan adamın yanına gidip elini tutar. Göz yaşları süzülmektedir rimelini akıta akıta. Gücünün simgesi gözyaşları. Adamı yolundan döndürmek için değil kendi yolunda olmak için dökülen göz yaşları…Hem de cesurca, sevgiyle, duygu dolu… Ne hissettiğini, istediğini bilen, bunu paylaşacak kadar kendine güvenen ve açık ve duvarsız bakışlar vardır şimdi gözlerinde… 
.
.
Sonra ne mi oldu? Seçtikleri her neyse o oldu, olan oldu…

Yani AŞK oldu.

Share This