Vefa, küçüklerin büyüklerine karşı duyduğu zorunlu bir saygı ifadesi midir?

“Bu da nereden çıktı?” diyenleri duyar gibiyim.
Vefa deyince, sizdeki karşılığının ne olduğunu bilmiyorum ama benim aklıma hep yaşlı insanlar geliyor.
Anneannem her bayram sabahında tüm çocuklarının, özellikle de oğlunun onu ziyaret etmesini beklerdi. Kendisinin istediği saatlerde ya da günde gelemiyorsa, dayımı vefasızlıkla itham ederdi.
“Bu çocuk çok vefasız!” derdi hep.
Sorgulardım o zamanlar “Vefa ne demek?” diye.

Dayımı o kadar çok severdim ki, annesinin ona bu kelimeyi söylemesi bana küfür gibi gelirdi. Hemen savunmaya başlardım dayımı anneanneme karşı. O da bana, vefanın ne demek olduğunu kendindeki karşılığıyla anlatırdı. Sonradan anladım ki, ondaki karşılığı minnete denk geliyormuş.

“Yemedim yedirdim. İçmedim içirdim. Onlar için çalışma hayatımı feda ettim. O kadar kilolu doğdu ki, onun yüzünden şeker hastası oldum. O şimdi kendi keyfinde geziyor, beni aramıyor, beni sormuyor.” diyerek ağlardı. Çok etkilenirdim onun ağlamasından.

Çocukken yaşadığım bu durum, benim özellikle yaşlılara olan duyarlılığımı büyük ölçüde arttırdı. Sonra sonra idrak ettim ki , bu bana öğretilmiş zorunlu bir saygı ifadesiymiş. “Vefa bir borçtur!” kalıbının kafama kazınmasıymış.

Vefa  gerçekten de bir borç mudur ?

Bence kesinlikle değildir.
Vefa, her şeyden önce bir duygudur.
“Geçmişte yaşananları, paylaşılanları, verilen desteği, katkıyı, sağlanan sevgiyi ve dostluğu, güveni hep hatırlıyorum ve bütün bunları sana da hissettiriyorum” demektir.

Vefa, şükran duymaktır.

Vefa, minnet değildir.
Minnet yüktür. Ezme ve ezilmenin içinde barındırıldığı, zorunlu bir teşekkürdür.
Ego, minnetle beslenir.

Ben’imiz, vefa duygusuyla değerlenir.

Vefa duygusu, verme ve verilmenin olduğu ortamlarda çiçek gibi açar.

Vefa duygusu yüksek olan insanların birbirleriyle kurdukları ilişkilerde eşitlik vardır. Onlar birbirlerine yardım etmez, destek verirler.
Zorunluluk ya da beklenti yoktur. Sadece duyguların aktarımı vardır. Paylaşma vardır. Paylaştıkça çoğalan zenginlikler vardır.

Çevremde bazı insanlar için, Sezen Aksu’nun dediği gibi, Vefa’nın bir semt adından öteye gitmediğini fark ediyorsam hemen oradan uzaklaşıyorum. Bunca eğitimden sonra öğrendim ki, vefa duygusu oluşmamış insanların kalbinde, sevgiye de yer yokmuş.

Sevgisizce, sadece menfaatler üzerine yaşanan birlikteliklerde ve hatta ortaklıklarda bulunmak, yavaş yavaş ölmek değil de nedir?

Ben yaşamayı seçiyorum!

O sebeple, benden zorunlu olarak “saygı” bekleyen büyüklerime yaşattığım geçici rahatsızlıklardan ötürü özür diliyorum.

Share This