yasamsever-insan-i

Birisinin çıkıp da başkalarına şunları söylediğini düşünelim:

“Ben (ve ailem) dünyanın en üstün insanlarıyız; bizden temiz, bizden zeki, bizden iyi, bizden dürüst insan yoktur, öteki insanların hepsi pis, aptal, ahlaksız ve sorumsuzdur.”

Pek çok kişi bu insanın kaba, dengesiz hatta deli olduğunu düşünecektir.

Oysa bağnaz bir konuşmacı, kitlenin karşısına çıkıp da “ben” ve “benim ailem” yerine ulus (ya da ırk, din, siyasal parti vb.) koyarak bir konuşma yaparsa, ülkesini (Tanrı’yı vb.) seven bir insan olarak övülecek, değerli bulunacaktır.

Yüceltilen topluluğun içinde her bireyin kişisel narsisizmi doğrulanacak, milyonlarca kişinin paylaştığı bu yargılar akla uygunmuş gibi görünecektir. Bir bütün olarak topluluk, varlığını sürdürebilmek için narsisist tutumlarını haklı ve erdemli tutumlar olarak gösterecektir.

Aslında toplumun çoğunluğunun akla uygun olarak kabul ettiği şeyi akıl değil, toplumun onayı belirler.

İster dinsel olsun, ister siyasal, tüm fanatik gruplar, hastalıklı narsisizmin bütün eğilimlerini taşırlar: “Biz” hayran olunacak durumdayızdır, “onlar” nefret edilecek durumdadır; “biz” iyiyiz, “onlar” kötüdür. Kişinin kendi öğretisine yöneltilen her türlü eleştiri, kötü niyetli ve dayanılmaz bir saldırıdır. Karşı tarafın durumunu eleştirmekse onların gerçeğe dönmelerine yardım etmek için yapılan iyi niyetli bir girişimdir.

İnsanların iki türlü eğilimi vardır: yaşamseverlik (biophilia) ve ölümseverlik (necrophilia).

Ölümseverler, geçmişte yaşar. İç dünyaları da doğal olarak duygusaldır. Ölümsever kişi şiddeti sever. Ona göre insanın en büyük başarısı yaşam vermek değil, yaşamı yok etmektir. Şiddete başvurmak koşulların ona zorla kabul ettirdiği geçici bir eylem değildir; bir yaşam biçimidir.

Ölümsever kişilere göre adalet, yanlışsız bir bölme işlemi demektir. Bu kişiler, kendilerince adalet saydıkları şey uğruna ölmeye ve öldürmeye hazırdır.

Yasalara ve düzene taparlar. Yasayı, düzeni tehdit eden her şey onların gözünde benimsedikleri yüce değerlere karşı girişilmiş şeytanca bir saldırıdan başka bir şey değildir.

Ölümseverler hiç durmadan kesinlik peşinde koşar.

Ne var ki yaşam hiçbir zaman kesin, önceden belirlenebilen, denetlenebilen bir şey değildir. Denetlenebilir kılmak için yaşamı ölüme dönüştürmek gerekir.

Gerçekten de yaşamda kesin olan tek şey ölümdür.

Ölümseverler düzenli, saplantılı ve bilgiçtir. Onların en yüce değerleri, verilen buyruklara boyun eğmek, içinde yer aldıkları kurumun -örgütün- düzenli bir biçimde işlemesini sağlamaktır.

Sürekli hastalıklardan, cenazelerden, ölümden, başarısızlıklardan söz eden kişiler de ölümseverdir; örf, adet, geleneklere sorgulamadan boyun eğerek, sımsıkı bağlı olanlar da. Yani ölümsever kişi örnekleri yalnızca engizisyoncular, Hitler, Mussolini vb arasında görülmez.

Öldürme olanağı ve gücü bulamayan ama ölüm sevgilerini başka yüzeysel ya da daha zararsız biçimde belli eden birçok birey vardır. Buna bir örnek hiç durmadan çocuğunun hastalıkları, başarısızlıkları, geleceği konusunda karamsar varsayımlarla uğraşan annedir. Bu anne çocuğundaki olumlu değişikliklere sevinmez, çocuğun neşesine karşı bir tepki göstermez, onun içinde gelişen yeni bir şeyi fark etmez. Bu anne çocuğuna gözle görülür bir zarar vermez ama onun yaşama sevincini, büyümeye duyduğu inancı yavaş yavaş öldürür; sonunda çocuğuna kendi ölümseverlik eğilimini aşılar.

yasamsever-insan-ii

Yaşamseverliğin özünde ise yaşam sevgisi yatar. İnsan cinsinin yaşam kaynağı olan kaynaşma gereksinmesinin özünü erkek-dişi kutuplaşması oluşturur. Doğanın insana en yoğun zevki bu iki kutbun kaynaşmasında tattırmasının nedeni budur. Biyolojik açıdan bu kaynaşmanın sonunda yeni bir canlı yaratılır.

Ölümseverlerde bu yaratıcı kutuplaşmanın yerini öldüren-öldürülen kutuplaşması alır. Ölümsever kişiler cinselliğe ayıp, günah, kötü olarak bakar. Onlar için cinsellik, mekanik bir davranıştır. Karşı taraf da kullanılan bir nesnedir.

Yaşamseverlik en iyi biçimde üreticilik eğiliminde ortaya çıkar. Yaşamı tümüyle seven bir kişi yaşam sürecine, her alandaki gelişmeyle ilgi duyar. Elindekileri öylece tutmaktansa onlarla bir şeyler kurup yaratmayı yeğler. Her şeye şaşırarak bakabilme gücü vardır onda; eski şeylerin getirdiği güvenlik duygusunun yerine yeni şeyler aramaktan hoşlanır.

Kesinlik yerine yaşama serüvenini seçer. Yaşama yaklaşımı mekanik değildir, bütünü, sayısal toplamlardan çok yapısal bütünlüğü görür. İnsanları cansız nesnelermiş gibi şiddet kullanarak, parçalayarak, örgütsel kurallarla yöneterek değil, sevgisiyle, aklıyla ve kendi kişiliğiyle etkilemek, biçimlendirmek ister.

Yaşamsever kişi, kendinden nefret etmekten ve üzüntüden başka bir sonuca yol açmayan pişmanlık ve suçluluk duyguları içinde yaşamaz.

Ölümseverlik, Eros’un ortaya çıkmaması ölçüsünde gelişen ve yayılan hastalıklı bir olgudur.” (Erich Fromm)

Neden mi ölümsever ve hastalıklı narsisist insan yapısını böylesine anlatmaya çalıştık?

Hiçbir şey yaratamamış, ancak dinsel, siyasal, ideolojik örgütlerin militanları olarak kimlik bulmaya çalışan robot insanların, düşünen ve üreten insanlara çektiği tetiklerin sayısı hızla artış gösteriyor da ondan. Bunlar, ölümseverlerin “çürüme belirtileri.”

“Gelişme belirtileri” ise, ölüm sevgisine karşı yaşam sevgisini, narsisizme karşı insan sevgisini, bağımlılığa karşı bağımsızlığı, güdülmeye karşı bireysel inisiyatif alabilme yeteneğini kapsıyor.

İnsanlık kendisini yok ederse bu, insan yüreğinin doğuştan kötü olmasından değil, gerçekçi seçeneklerin ve bunların getireceği sonuçların farkına varmamasından olacaktır.

Kaynak: Kuraldışı ve Ötesi / Nil Gün

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/yasamsever-insan/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/yasamsever-insan/" data-text="Yaşamsever İnsan" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/yasamsever-insan/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><img decoding="async" class="alignleft wp-image-3760 size-thumbnail" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2018/02/JW0rM3p-150x150.jpeg" alt="" width="150" height="150" />1952 yılında doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda okudu.<br /> 1972 yılında gittiği Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde on dört yıl sürekli, on iki yıl da aralıklarla yaşadı. Kaliforniya’da alternatif sağlık, alternatif eğitim, insan potansiyeli ve hümanistik psikoloji alanlarında eğitim gördü.<br /> Zihin Bilimi, Hipnoterapi, Reiki, Rebirthing, NLP ve kinesiyoloji eğitimleri aldı. California Jaycee’s organizasyonunda uzun yıllar bireysel gelişim alanında hizmet verdi. Sorunlu çocukların gittiği okullarda gönüllü çalıştı.<br /> International Council for Self-Esteem Türkiye temsilcisidir.<br /> Türkiye’de ilk kez 1993 yılında hipnoterapi yöntemiyle ağrısız ve ilaçsız, suda doğum yaptırdı.<br /> Basın dünyasında birçok dergide ve Güneş gazetesinde araştırmacı gazeteci ve köşe yazarı olarak çalıştı. Dört yıl Bilar ve Bilsak’ta haftalık konferanslar verdi. Değişik radyolarda (Enerji FM, Show Radyo, Best FM ve Radyo TRT1) Kuraldışı ve Ötesi adlı psikoloji ve bireysel gelişim eksenli programlar hazırlayıp sundu. TGRT’de hafta içi her gün, Nil Gün ile Yeni Bir Gün adıyla bir sohbet programı yaptı. Radikal gazetesinde psikoloji ağırlıklı dizi yazıları yayımlandı.<br /> Cine-5 kanalında Çekim Yasası programını hazırlayıp sundu. (2007)<br /> Amerika’da 1981, Türkiye’de 1989 yılından beri, bireysel ve kurumsal workshop çalışmaları yapıyor.<br /> Bireysel gelişim kavramının Türkiye’ye girmesinde ve birçok yayınevine yaptığı danışmanlıkla bu alandaki yayınların tanınmasında öncü oldu. Ayrıca uzun yıllardır ideali olan, okullara Özsaygı (Self-Esteem) derslerinin girmesi için ilk adımı attı ve özel bir okulda Özsaygı dersleri vermeye başladı.<br /> Çok sayıda kitabı, çevirisi; hipnomeditasyon, zihin programlaması, motivasyon ve çocuk eğitimi CD’si vardır. Ayrıca Bütünsel Kinesiyoloji alanında yaptığı çalışmaları içeren, Bedenin Bilgeliği adında kapsamlı bir DVD çıkarttı.<br /> Öncelikli hedefi, Bütünsel Kinesiyoloji (PiKi) eğitmenleri ve danışmanlar yetiştirerek eğitim, sağlık ve iş hayatı alanlarında topluma yararlı olmaktır.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This