Ben hiç ölmedim ama çok defa hazırlandım ölüme.
Neden ölüme hazırlandığımı merak ettim.
Anlamadım ölümü, neden vardı ki ölüm?
Sonra sordum ölümün zıddına, yaşama.
‘’Ölümün zıddı yaşam, ben yaşam isterken neden beni ölüme hazırlıyorsun?’’
Cevap verdi yaşam, ‘’Ben ölümün zıddı değilim ki’’ diye.
Şaşırdım. O devam etti.
‘’Ölüm ve ben, bir ağacın yaprakları gibiyiz. Ölüm yapraklar gibi dökülür toprağa, karışır ağacın köklerine. Ben yaşam, yeni yapraklar doğururum. Eğer dökülmezse yapraklar hiç olmazdı ağaçlar.
‘’Peki ben neden ölüme hazırlanıyorum?’’ diye yeniledim sorumu.
Yaşam yine yanıtladı.
‘’Bazen küçük gelir ölüm, anlamazsın ölüm olduğunu. Yeni yaratımlar, yaşamlar için gelir. Dün yaşamayı sevmediysen dünkülere gelir ölüm, işini sevmediysen yeni bir iş için gelir ölüm. Çünkü ölüm gelmeden, ben gelemem.’’
‘’Peki ölüm sevdiklerime değdiğinde?’’ diye kalbim sızlayarak sordum yaşama.
‘’Ölüm benim kadim bir dostum, çok sever beni. Beni unuttuysanız diye hatırlatır bazen kendini, kıymetimi bilin diye. Hiç şaşmaz bu küçük göz kırpışı, her defasında hatırlarsınız beni. Size sunduklarımın değerini bilirsiniz.’’
‘’Seni daha çok seviyorum, keşke ölüm olmasa’’ dedim öfkeyle.
Gülümsedi yaşam ve girdi söze.
‘’Ben sonsuz olsam ölümü dilerdiniz, hatta ben zaten hiç var olamazdım.’’
Ve devam etti bilgece:
‘’Ölüm bazen; savaşları öldürür, nefreti, hastalıkları, hiç aklından çıkmayan o tüm acıları.’’
Derin bir nefes aldım ve o an direnmeyi bıraktım.
Yaşama sordum tekrar merakla: ‘’Senden çok şey diliyorum. Şimdi ilk defa ölümden bir şeyler dilemek istiyorum.’’
Yaşam dinliyorum dercesine sessiz kaldı.
‘’Ölüm merhaba, yaşamdan öğrendim bugün de seni. Sen yaşamın sonu değil başlangıç noktasısın, anladım seni.
Şimdi senden yeni yaşamlar için diliyorum:
Hastalıklar ölsün, şifalar doğsun.
Savaşlar ölsün, barışlar doğsun.
Sömürü ölsün, paylaşım doğsun.
Nefret ölsün, sevgi doğsun.
Katiller ölsün, masum bebekler doğsun.
Sıradanlık ölsün, eşsizlik doğsun.
Teklik ölsün, birlik doğsun…’’
ÖLÜM ÖLMESİN,
YAŞAM İÇİN YAŞASIN ÖLÜM.
Merve Taymis