Kendimizi İyi Hissetmek, Başkalarına Bağımlı Olmayı,
Onlardan Sevgi ve ilgi Beklemeyi Gerektirmez.
 

Ama görüyorum ki senin zaten en büyük ihtiyacın kendine ihtiyaç duyulması!

Bu durumda kendini iyi hissetmen çok zor gibi gözüküyor, ama imkansız değil!

Sana küçük bir hikâye atlatmak istiyorum;

Bir zamanlar altı yaşlarında bir çocuk vardı…

Altı yaşında olmasına rağmen, hayat dolu olduğu pek söylenemezdi. Üçkardeşlerdi ve kardeşler arasında en büyüğüydü. Hep ezilen o olmuştu. Evde bir sorun yaşansa, günah keçisi olarak ilan edilirdi hemen.

Hayattan fazla bir beklentisi yoktu. Zaten o yaşta bir çocuğun ne gibi bir beklentisi olabilirdi ki yaşamından? Sadece sevilmek istiyordu her çocuk gibi…

On iki yaşına gelene kadar hep aradı sevgiyi. Bulabileceği her yere baktı. Ailesi bir nevi doldurabiliyordu o küçük bedenindeki kocaman yüreğini sevgi ile. Ama bu yetmiyordu ona. İnsanların her dediğini yapardı birazcık yüzüne gülsünler diye. Erkek olmasına rağmen annesine ev işlerinde yardım etmeye bayılırdı hatta.

Çok sevilmek istiyordu, daha çok sevilmek. Aradan altı yıl geçmişti ve o hala sevgi arıyordu. Bulabileceği her yere baktı, ama sevgi yoktu!

O küçücük bedenindeki kocaman yüreğini bazen sevgi ile ısıtsa bile, çok kısa süre sonra yüreğinde,  sevginin açlığını ve soğukluğu hissetmeye başlıyordu yine.

Adeta sevgi dilencisine döndüğünü fark ettiğinde ise tam on üç yaşındaydı.

Ezik büyümüştü ve hala kendisini arkadaşlarının yanında ezik hissediyordu. Yorulmuştu artık insanları mutlu etmekten. Üstelik insanları mutlu ederken, kendisi mutlu olamıyordu. Bir gün yüreğinin derinliklerinden gelen bir sese kulak verdiğinde yaşamı da değişmeye başlamıştı artık…

İçindeki ses “Dışarıda hiç bir şey yok, aradığın her şeyin tohumu yüreğinde! Sen koca bir dünyasın ve kendi dünyanın efendisisin ” diyerek adeta haykırıyordu ona.

Sonra uzun uzun düşündü. Bugüne kadar sevgi dilenciliği yapmaktan yorulduğunu fark ederek, yaşamını değiştirecek bir karar aldı.

Artık sevgiyi aramayacaktı!

Evet, evet artık sevgiyi aramayacaktı; çünkü sevginin dışarıda olmadığına iyice inanmıştı. Yüreğinden gelen bu ses ise, onun inancını adeta tescilliyordu. Sevgi arayışını bıraktığı andan itibaren kendisini huzur içinde hissetmişti. Artık insanları mutlu etmek için uğraşmıyordu.

Artık eskisi kadar yorulmuyordu…

Eskiden kendisini ezik hissettiği için insanlara mahcup ve çekingen gözlerle bakan, konuşmaya korkan, konuştuğu zamanlar ise sesi zor duyulan bu varlığın, yüreğindeki sese kulak verdikten sonra yaşamı da iyice değişmişti. Artık kendisini insanların karşısında köle gibi değil, bir kral gibi görmeye başlamıştı. 

Eskiden bastığı yerleri incitirmişçesine yürürken, şimdi bir aslan gibi, bastığı yerleri inletiyordu.

Eskiden gözleri hep yeri süzerken, şimdi gökyüzünden bir asker gibi selam alarak yürüyordu; çünkü artık onun kendi dünyası vardı!

Kendisine yeni bir dünya kurmuş ve adını da SEVGİ koymuştu.

Aradan yıllar geçti ve artık o bir çocuk değil, bir yetişkindi.

Biliyor musun güzel insan? O çocuk yıllar önce yüreğinden gelen sese kulak vererek kendi dünyasını kurmasaydı, şu an senin yüreğine dokunarak bu satırları yazamayacaktı!

Not: Bu yazı, Uğur Koşar’ın Sevgi Tohumu olarak adlandırdığını “Hayat Uzun Bir Rüya” isimli kitabından alıntıdır.

Share This