Kendini (özbenliğini) yeniden doğurmak ya da bir bebeği nasıl doğuracağının seçimi birbirine benziyor. Sezaryen ameliyatı ile mi? Doğal yolla mı?
Erkekler için de bu benzetmeyi bebek doğurmak yerine “yakınlaşma ve bağlanma korkusunu aşmak” olarak yapabiliriz.
Kimi acı çekme korkusundan dolayı kolay çözüm, hap çözümler arıyor, kimi de doğal yolu seçiyor iki türlü doğum için de. İkisi de geçici bir süre acı çekmeyi göze almayı ve korkuların üzerine gidebilecek cesareti gerektiriyor.
Her doğum sancılıdır; ister bebeği doğurmak olsun ister kendini doğurmak. Bu sancı gereklidir. Bebek doğurmakta yaşanılan sancı, anneyi de çocuğu da hem biyolojik hem duygusal anlamda güçlendirir, kendini doğurmakta çekilen sancı kişiyi birey olma yolunda güçlendirir. Bu sancıdır bizi iyileştiren ve geliştiren. Kendini doğurmak için çocukluk yaralarıyla yüzleşmek, kucaklaşmak ve özgürleşmek gerekiyor. Bu iyileşme ve özgürleşme sürecinde yaşanan sancı, kendimizin daha iyi versiyonunu doğurmamızı sağlıyor.
Yeni bir hayatı var etmek. Bu yeni hayatı KENDİ “ÖZ”ünden çıkarmak. Ama bu doğumun sonucunda yaşanan haz ve doyum çekilen geçici sancılara fazlasıyla değer.
Acı çekme korkusu acının kendisinden daha büyüktür. Gelişmenin ve güçlenmenin de en büyük engeli.
Facebook sayfamda yazıma yorum yapan sevgili Zeynep Arzu’nun da dediği gibi; korku azaldıkça insanın zihni ve ruhu hafifler. En acı veren durumlar bile daha hafif yaşanır. Hatta korku kalmamışsa acı veren olaylar belki hiç yaşanmayacaktır bile. Çünkü kişinin hem kendisiyle hem başkalarıyla ilişkileri de seçimleri de daha sağlıklı olacaktır.
Acı çekme korkusu sağlıksız seçimler yapmamıza neden olur. Bu seçimlerin sonucunda seçtiğimiz her ertelemenin ve her bedelsiz gibi görünen yolun daha sonra ödenen DAHA BÜYÜK BEDELİ vardır. Ama insanlar bu bedeli uzun vadede ödediği için farkına varmıyor ve aradaki bağlantıyı kuramadığı için bu yolların bedelsiz olduğunu sanıyor. Ödül-bedel yerine seçim-sonuç da diyebiliriz.
İnsanların çoğu KOLAY YOL, EN KOLAY YOL, BEDELSİZ YOL ve ZOR YOL arasındaki farkı bilmiyor.
Kolay yol, bizimle ilgili kararları ve seçimleri bizim üzerimizde kontrol kuran başkalarına (aile üyelerine, eşlere/sevgililere, otorite figürlerine, “uzman” diye bellediğimiz kişilere) teslim etmektir. Aslında bu kolay gibi görünen yol EN ZOR yoldur. Hayatımızın sorumluluğunu almama seçimi, bizi bu sorumsuzluğun sonuçlarından muaf kılmıyor. Çünkü bu kişilerin bizim adımıza aldığı kararların bedelini yine biz ödüyoruz; onlar değil.
En kolay yol eğitimi, bilgilenmeyi, öğrenmeyi, açık fikirliliği ve gereken değişimin cesaretini ve çaba göstermeyi gerektiriyor. Bu yol, gelişmeye hazır, istekli ve yeterli kişilerin seçtiği yoldur. Ne yazık ki en az seçilen yol.
Bedelsiz yol ise mevcut değil. Sadece kısa vadeli çıkarlar için uzun vadeli yararların ertelenmesini, miyop gözlerle bakan insanlar “bedelsiz” olarak algılıyor.
Zor yol öğrenmemeyi, gelişmemeyi, emek ve çaba göstermemeyi seçmektir. Hazırlop, çabuk, kolay, bedelsiz yolların çekiciliğinin tuzağına düşerek hayatımızı ve potansiyelimizi ziyan etmektir. Cehaletimiz seçimlerimizin sonuçlarından bizi muaf kılmıyor. Bu yol aynı zamanda kolay sanılan yoldur. Yani kolay yol ile zor yol bir ve aynıdır.
Hayat Denilen Okulun Hangi Sınıfındasınız?
Anaokulunda olanlar bedelsiz mutluluğu ve huzuru arar. Hayatın ona borçlu olduğuna inanır. Narsis yapıdadır. Çevresindeki insanlardan sürekli kendisi için bir şeyler yapmalarını bekler. Sorumluluk kavramını hiç bilmez ve ilgilenmez. Kin ve nefret doludur. Yok edici ve gaddardır. Çevresine zararlı bir varoluş biçimi sürer.
İlkokulda olanlar, kendilerini mutsuz etme ustasıdır. Hayatlarında kronik üzüntü, depresyon, gözyaşı eksik olmaz. Endişe bağımlısıdır. Yeterince acı çekerse bir gün mutluluğun ona sunulacağını umut eder. Hayatı “eğer”lerle ve “keşke”lerle yaşar. Şansa ve şanssızlığa inanır. Suçlama ve mazeret bulma ustasıdır.
Ortaokulda olanlar, mutluluğun ve huzurun bir bedeli olduğunu hissetmeye başlar ama bunun için risk almayı hiç mi hiç sevmez. Talepçidir, kızgındır, korku doludur. Hem her şeyi ister hem hiçbir şey yapmaz.
Lisede olanlar, biraz emek vermenin gerekliliğini anlamaya başlamıştır. Bebek adımları atar ama uzun yol yürümek henüz ona göre değildir. Yaşamının sorumluluğunu yeterince almadığı için hayatının bazı alanlarında suçluluk duyar. Ama yine de eski alışkanlıklarını bırakmakta zorlanır. Suçluluk duygusunu birtakım mazeretlerle geçiştirmeye çalışır ve ilk adımı atsa da gerisini getirmekte zorlanır. Hayatını dönüştürmek değil de bazı mini reformlarla düzeltebileceğini sanır.
Üniversitede olanlar yoğun bir staj gerektirdiğinin farkında olur. Staj döneminde canla başla çalışır. Kendisiyle yüzleşme sürecinde zorlansa da canı yansa da staja devam eder. Kendisinin en iyi versiyonu olmayı hedeflemiştir çünkü.
Mastır yapanlar, maddi/ manevi birçok bedel ödedikten sonra, nihayet KENDİ hayatını yaşamanın hazzının farkında olur. Hayat bir serüvendir iyisiyle kötüsüyle. İncinmeye ve incitmeye değer hiçbir şey yoktur hayatında. Hayatın zorlukları olur elbette, ama bunlar seçilen hayatı engelleyecek ya da onu yıkacak güçte değildir. En önemlisi olanı olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmiştir. Hayatın bazı kaçınılmaz gerçekleri vardır. Bu gerçekler:
1. Her şey değişir ve daima sona erer.
2. Olaylar daima bizim planladığımız doğrultuda seyretmez.
3. Hayat daima adil değildir.
4. Acı çekmek, kim ve ne olursa olsun herkesin hayatının bir parçasıdır.
5. İnsanlar daima sevecen, dürüst, cömert ve sadık değildir. Bunu beklemek safdillik olur.
Bu gerçeklere koşulsuz evet demek teslimiyettir… ve özgürlüktür. Teslimiyet vazgeçmek ya da pasif kalmak anlamına gelmez. Elinden gelenin en iyisini yaptıktan sonra sonuçları olgunlukla kabul etmek anlamına gelir.
Yani olgun birey, değiştirebileceği şeyleri değiştirmek için elinden geleni yapar, değiştiremeyeceği şeyleri ise olgunlukla kabul eder. İkisinin arasındaki ayrımı da netlikle yapar. Affetmeyi de sevmeyi de bilir. Sevilmeye kendisini layık görür.
Yaşam denilen okulun hangi sınıfında olduğumuzu ise özsaygımızın derecesi belirliyor. Özümüze duyduğumuz saygı.
2012 yılında her birinizin yaşam okulunun mastır programında olmaya niyet etmenizi diliyorum.
Sevgiyle hoşça olun.
Nil Gün