Yazıma, her zaman olduğu gibi, e-postalardan cümlelerle başlıyorum. Metinlerden gönderenlerin özeline dair detayları çıkarıyorum. Aşağıdaki satırlar aslında hepimizin satırları, bize ayna tutuyor, bizi anlatıyor.
Çekim Yasası bizim, VERMEK için hayatımıza çektiğimiz maddi, manevi varlıkları anlatıyor.
….
Bu yaşadıklarım benim için iyi, güzel, içinde büyük nimetler var. Bunun bilincini yaşıyorum.
….
Bu Cumartesi ilk grup çalışmamı yaptım ve resmen RUHUMU verdim, ACAİP zevk aldım.
….
Kafam çok karışık, haliyle evrene verdiğim mesaj da karışıyor.
….
Doğal akıştan tamamen çıkmışım. Şimdi evrene niyetimi bildiriyorum. Anda kalmayı seçiyorum. Canım ne isterse onu yaşamayı seçiyorum.
….
Hayatımdaki erkeklere teşekkür yazısı yazdım kendiliğimden. Amaçlarımdan birinin yazmak olduğunu buldum. Ama kitap filan değil, kısa kısa yazılar… Hep özenirdim yazısı kuvvetli olanlara ve bu konuda yetersiz hissederdim ama şimdi en azından deniyorum.
….
İlişkimizi yaşarken benim hakkımdaki düşüncelerini bana söylemiyordu. Söylemesini istediğimde şımaracağımı düşündüğünü söylüyordu…
….
Hayatla dans ediyorum… :)))
….
Nasılsa bu ilişki ciddileşmez diye rahatım, diğer yandan ya ciddileşirse diye de huzursuzum. Karşılaştırdığımı fark ettim kendi ilişkimi bende olmayanlarla…
….
Yaşam bir masal gibidir, ne kadar uzun olduğu değil ne kadar güzel yaşandığı önemlidir.
….
Sonucu ne olursa olsun yalnız olmadığımı bilmek çok güzel. Ben hayatımda hiç yardım istemedim. Ne büyük eksiklik ve aynı zamanda yük. Yapması zor ama yapılmalı.
….
Kapı açılır sen yeter ki vurmayı bil
Ne zaman? Bilmem
Yeter ki o kapıda durmayı bil
Mevlana
Kapıya vurmaya devam ederek o kapıda durmayı bilmek…
Değişimler oldukça vurma şeklimizi değiştirmek…
Zaman zaman duruşumuzu değiştirmek; belki bazen tek ayak, bazen bir yere dayanarak…
Açılacağı anı bilmeden… Bilme endişesine de düşmeden…
Kimin açacağı ile ilgilenmeden…
Nasıl açılacağını dert etmeden…
Sadece vuruşlarımız olarak, vuruşlarımızı anlamlandırarak…
Her vuruşun anını yaşayarak…
Velhasıl, vuruş olarak…
Üzülme, der Mevlana,
Bir yandan korkun, bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun,
Tek kanatlı uçulmaz zaten.
Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil,
Kilimin tozunu almaktır.
Tanrı sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır.
Niye kederlenirsin?
Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz.
Yüzük olmak dileyen taş, ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır.
Kilim olmak, taş olmak… Sonunda yüzük olmak…
Sürece cefa veya sefa olarak bakarak…
Ağıt yakarak veya keyifli bir türkü tutturarak…
Korku hikâyeleri anlatarak veya eğlenceli maniler yazarak…
Güller arasında dikenler arayarak veya dikenli yollara güller yayarak…
Vuruşlarımızın akışında, yüzüğümüzün ışığına yol alıyorken, rahatlıkla, kolaylıkla, sağlıkla (*)
aşağıdaki cümlelerle içsel gücümüzü ve sevgimizi paylaşıyor ve çoğaltıyor olabiliriz.
İçindeki ve içimdeki ışığı ve yaşamı onurlandırıyorum.
Benimle, şimdi ve burada, bu zamanı ve mekânı, sevgiyle paylaştığın için şükranlarımı sunuyorum. (**)
berna@kuraldisi.com adresime “Yasam Cesurları Sever” konulu e-postalarınızı yollarken içine bir tutam cesaret, bir tutam umut, bir tutam sevgi koyun.
Bir filmdeki karakterin dediği gibi, “Yüzüstü düşme riskini göze alabilirsek her istediğimizi yapabiliriz.”
Yaşam, tüm korkularına rağmen adım atanları ödüllendirir.
Öğrenmemizin, deneyimlememizin sınırı yok…
Paylaşmamızın keyfi çok…
Her şey çok güzel oluyor
Bana bol bol yazın, iluga (güzellikle) yaşayın
(*) Sevgili bir dostum, tüm dileklerimize bu üç kelimeyi eklememizi önemle hatırlatıyor.
(**) Bu cümleler, bir grup koçluğu sohbetimde, gruptaki katılımcılar tarafından, katıldıkları bir
eğitimden edindikleri ve yaşamlarını olumlu etkileyen bilgi olarak gruba aktarıldı.