Yolculuk turnaları geldi kondu yüreğime… Yolculuğa çıkmaya kararverdim;ertelemeleri, amaları, suçlamaları, savunmaları, inatlaşmaları bırakıyorum. İçimdeki engel dağlarını bir bir aşıyorum, aştıkça görüyorum ki madde hayatımdaki engeller kayboluyor. Ne umutlu ne mutlu ne güzel şey yolculuk fikri, yaşasın yolculuğa çıkıyorum.

Heyacanımın, hayallerimin, umutlarımın, keşif duygusunun beni sarıp sarmalamasına izin veriyorum. Yanıma beni ve bir de sadece beni aldım. Tuhaf yine de sırtımda,omuzlarımda bir ağırlık hissi…Bu neyin yükü? Görünürde elle tutulur bir ağırlık değilki atayım. Her neyse yolculuğa adımımı atıyorum.
 
Adımımı atıyorum ve karanlık… Aşağı doğru dar, dik, kaygan, küf kokulu, nerden çıktığını anlamadığım merdivenler karşılıyor beni.Yüzüme çarpan ıslak bitkiler bir duvardan sarkıyor ve duvardan su sızdığını elimi değince anlıyorum. Merdivenlerin nereye kadar indiğini seçemiyorum, derinlerden çok çok derinlerden soğuk, ıssız bir nefes yüzüme çarpıyor.

Sessizliğin sesi kulaklarıma doluyor.Bu bilinmezlik, karanlık,soğuk ve kimsesizlik beni ürkütüyor,”Bunun adı bal gibi de korku,korkuyorsun işte itiraf et”diyor içimde çok bilmiş, ketum, kışkırtıcı bir ses. Anladı sanırım yolculuktan korkup kaçmaya meyil verdiğimi.
 
Yavaş yavaş, dikkatlice, duvarı ellerimle yoklayarak aşağı inmeye başladım işte. Her basamakta, içime diken batıyor gibi sızlıyorum ve her basamakta geçmişime ait bir fotoğraf karesi gözümün önüne geliyor. Ve merdivenin sonuna geldim “Aslında tersden bakarsan başındasın,” diyor yine o içimdeki çok bilmiş ses.
 
Önümde büyük,ahşap,kenarlarında ki mumluklarda soluk mumların durduğu, ağır, demirden  tokmağı olan bir kapı var şimdi. Tereddüt tereddüt ve cesaret. Kapı o kadar ağır ki açmak için tüm gücümü kullanmam gerekiyor. Eski zamanların öncesinden gelen yorgun, tanımsız bir gıcırtı…
 
İçeri giriyorum. Boğazımı kurutan bir hava var içerde. Yüzüme denizle kaynaşmış mağaraların nemini ve soğuğunu hatırlatan bir serinlik çarpıyor. Gözüm karanlığa iyice alışıyor ve odanın bir köşesinde yere oturmuş, başını dizlerine dayamış, sessiz sessiz ağlayan bir kız çocuğunu fark ediyorum. Etrafıma bakınıyorum, hiç cam, eşya yok, sadece ve sadece duvarlar ve boşluk. Küçük bir çocuğun böyle bir yerde ne işi olabilir ki?.. Hangi duyarsız, duygusuz, ruhsuz onu burada yalnız bırakabilir ki. Ürkütmemek için yavaş yavaş konuşuyorum ve yanına gelmek istediğimi söylüyorum. İzin veriyor ağlamaklı ve çekingen bir sesle. Gene içimde öfke dalgalarındaki cin çırpınmaya başlıyor  insanların kötülüğünü düşündükçe.
 
Yanına gidiyorum, şefkatle başını okşuyorum; yüzünü kaldırıp gözlerime, gözbebeğimin içine bakıyor. Şaşkınlıkla yerimden sıçrıyorum, o, o benim ya da ben oyum! Bu küçük kız benim. Öfke oklarını attığım, kızdığım, suçladığım bendim,ben. Ben,kendimi yalnız bırakmıştım, beslememiş, sevmemiş, değer vermemiş, farkındalığını yaşatmamış, ışığını içinde hapsetmiştim. Çocuğu beni, karanlıkta bırakıp unutmuştum.
 
Ah güzel içcağızım,ah güzel çocuk,çocukluğum, ah güzel kendim affet beni.
 
Ağladım,kabulettim ve sarıldım çocuk kendime, bağrıma bastım, ilgisizlikten, sevgisizlikten solan yüzünü.Gülümsüyordu şimdi çocuk, gülümsüyordum ben. Birbirimizde eridik,birbirimize karıştık, yeniden biz olduk. Sesli, dokunarak ve bakarak ondan özür diledim ve sevgimi sundum. Artık yalnız değilsin, senin farkındayım ve seni sevgimle, ışığımla, şefkatimle, ruhumla beslemeye hazırım.
 
Çocuk elimi tuttu ve dedi ki:”Bu odayı değiştirebilirsin, iste, hayal et ve hayalinin içine kendini kat yaşa. Beni istediğin yere koyabilirsin, senin seçimine bağlı ve bunu sadece sen yapabilirsin.”
 
Heyecanla ayağa kalktım, her yeri kristallerle ışıklandırdım, duvarlara gökkuşağını kondurdum, denize açılan kocaman güneşli camlar çizdim. Her yere çeşit çeşit yiyecekler, çiçekler, yağmur ormanları kokusunu serpiştirdim. Odaya bereketi, bolluğu, sevgiyi, gelişimi, sağlığı, ışığı, bilgeliği, neşeyi, duyguyu, hayalleri doldurdum. Çocuğun gözleri parlamaya, saçları canlanmaya, yanakları sağlıkla al al olmaya başladı. Dansedeiyor, şarkılar söylüyordu sevinçle. Kapıyı ortadan kaldırdım, nergizlerle, sümbül, yasemen, hanımelleri ve renk renk bitkilerle süsledim girişi.
 
Artık gitmem gerekiyordu, sarıldım ona, sık sık ziyaret edeceğimi ve aslında  onu içimde farkında olarak taşıyacağımı, hep benimle olacağını anlattım. Gülümsedi huzurla, beni sevgiyle, gönül rahatlığıyla uğurladı.
 
Ve merdivenlerin başındaydım şimdi,içimden gelen ketum diye kızdığım aslında bilge olan sesin dediği gibi. Merdiven çıkışını kolaylaştırdım, zümrütlerle, yeşim taşlarıyla, güneş ışınlarıyla aydınlattım. Güveni, huzuru, bilgeliği, olmuşluğun dinginliğini resmettim duvarlara. Her basamağa gülümseyen fotoğraflar yapıştırdım ve son basamaktayım şimdi, şahane bir duygu içimde geziniyor, hafiflik evet evet hafiflik var her yerimde, yüklerden kurtuldum omuzumdaki, benden içerdeki.
 
ÖZGÜRLÜK meltemleri saçlarımda,bedenimde,ruhumda raksediyor.
Ve yolculuğun sonundayım.
Ve nihayet kendimdeyim,kendimleyim.
Ve aslında şimdi adım atıyorum kendi yoluma
Ya siz,nedersiniz,derininize inen merdivenlere adım atmaya hazır mısınız?.

Share This