Okuduğum ilkokulun bahçesinde iki ağaç vardı, aslında biri ağaç değildi sırıktı; bir fidanın düz durması için yanına dikilmiş bir dayanak. Fakat canlıydı o sırık, belli ki yeni kesilmişti bir ağaçtan.

Dikilince yanına fidanın, alınca toprağın kokusunu, onun da canı can çekti…

İki ayrı ağaç olarak fidanla beraber büyüdüler, kökleri birbirine karışarak.

Yıllar önce fidanın yanına dikilen sırığın da tuttuğunu, dallanıp budaklandığını fark ederek arkadaşlarıma ve öğretmenime göstermiştim, gülümsediler, hepsinin çok hoşuna gitmişti. Mucizevi bir olay değildi bu belki ama bana çok şey ifade etmişti.

30  yıl sonra yan yana büyüyen o ağaçları gördüm yine, iki ayrı cins ağaç aynı kökten çıkmış gibiydi, hangisi esas ağaçtı hangisi sırık bilmiyorum artık.

Ama şunu biliyorum ki birisi fidan olarak hazırlandı, seçildi, dikildi. Diğeri sadece fidanı düz tutsun diye konmuş basit bir sırıktı.

Ama öylesine istekliydi ki hayata, öyle azimliydi ki; bağladı kendini toprağa, beraber büyüdüler fidanla.

Dedim ya, şimdi anlayamıyorum hangisi sırıktı hangisi esas fidan ama biri el bebek gül bebek gibiydi, diğeri -inatçı mı inançlı mı bilemiyorum; ama- bana çok şey ifade eden bir dayanak.

Bu iki ağaç, hayata başladığımız yeri ve konumu temsil ediyor sanki… Özenle hazırlanmış bir fidanınki gibi de olabilir başlangıç, basit bir sırığınki gibi de. Asıl olan ondan sonrası. Hayatı ne kadar istediğimiz, kendimizi ne kadar ifade ettiğimiz, elimize bir kez geçen yaşama ne kadar sarıldığımız.

Yüksek ruhlu insanlara bakın; bazısı doğuştan öyledir, yüksek ruh ona doğuştan verilmiştir, o da küçüklüğünden itibaren yaşama meyvelerini verir…

Bir de küçüklüğünden itibaren mücadele ederek, fırtınalarla boğuşarak, ruhunu yaşadığı tecrübelerle bileyenler vardır. Onlar da yüksek ruhludur.

Hangisi terazide ağır basar derseniz yanıtım yaratıcıyı kızdırır belki ama ben yüksek ruhu kendi çabasıyla sonradan kazananları seviyorum.

Yaptığınız mücadele kendini ifade mücadelesi, kendi potansiyelini gerçekleştirme mücadelesi. Hayatın başlarında zor şartlar içinde de olsa yüreği kıpır kıpır olan, tırmalayan, doğru seçimler yapan, yılmayan kazanıyor, ruhu yükseliyor. Otuz yıl geçtikten sonraysa başlangıçta fidan mı yoksa sırık mı olunduğu belli bile olmuyor.

Share This