Bazı anlatımlar vardır, onların doğruluğunu bilirsin, ama nasıl hayata geçireceğini bilemezsin.

Bunlardan bir tanesi de bilinçaltı çalışmaları için parola olmuş ‘Geçmişinle yüzleş, kucaklaş ve özgürleş’ anlatımıdır.

Kendime şöyle dediğimi hatırlıyorum:

‘Geçmişinle yüzleş, kucaklaş ve özgürleş’ okey de, peki bunu nasıl yapacağım ?

Bilinçaltımla nasıl bağlantıya geçeceğim ?

Hadi geçtim diyelim, işe yaradığını nasıl anlayacağım ?

Geçmişinle yüzleş, kucaklaş ve özgürleş’in içindeki sihirli güçten haberdar olduktan sonra, insan bir an evvel her şey olsun bitsin istiyor.

Çünkü bu yola yeni baş koyduğumuz günlerde, hala bir ‘sihirli değnek’ beklentimizin var olduğunu unutmamak gerek.

Çoğumuzun ilk başlardaki beklentisi ‘hap çözüm’ oluyor çünkü.

Onca yılın birikimini, hemen, tek bir egzersiz ile temizlemek istiyoruz.

Mümkünse yorulmadan, üzülmeden, acı çekmeden…

Eh bir de o güne kadar benim gibi sol beyin ağırlıklı yaşamışsak hayatı, bir an evvel şüphe götürmez kanıtı da görmek istiyoruz tabi…

Bu dönem, edindiğimiz yeni teorik bilgileri yakınlarımızla paylaştığımız ve onlardan onay beklediğimiz, alamadığımızda ise tepki gösterdiğimiz dönemdir.

Aslında bu, başkasından çok kendimizi ikna etmeye çalıştığımız bir başlangıç sürecidir.

O dönemimi çok iyi hatırlıyorum.

Öğrendiğim her şeyi bir an evvel başkaları ile de paylaşmak, onları da ikna etmek için uğraştığım o günlerin aslında kendimi ikna etmek için düşüncelerimi (en başta kendim için) seslendirdiğim dönem olduğunu şimdi net olarak anlıyorum.

Kendim gerçekten ikna olduğum an, başkalarını ikna etmekten vazgeçtim çünkü.

Geçmişimle yüzleşmenin birden fazla yolu olduğunu ve her yolun ayrı bir değer taşıdığını görmek benim epey bir zamanımı aldı.

Bazı şeyleri anlatmak zor, kelimeler yetmeyebiliyor, ancak yaşayınca anlıyor insan.

Ben uzun yıllar yoğun sırt ağrıları ile yaşadım mesela…

Yaşayanlar bilir, kulağa çok basit bir rahatsızlıkmış gibi gelse de, gerçekte hayatı cehenneme çeviren bir sorundur.

Gece uykudan dayanılmaz ağrılarla uyandığım o kabus günlerde, doktorlara, masaja, fizik tedaviye ve şifacılara gittim.

Tavsiye üzerine, sırt ağrıları için tasarlanmış özel yatak aldım.

Doktorların koyduğu teşhis, ‘ofis hastalığı’ diye adlandırılan ve dediklerine göre masa başında çalışan insanlarda yoğun olarak görülen ‘basit ve normal’ bir rahatsızlıkmış.

Tıp dünyası fizik tedavi ve dik oturmamı tavsiye etti. Bunun üzerine çalışma masamın koltuğunu değiştirdim, ancak bir faydası olmadı. Şifacıların koyduğu teşhis ise, aşırı gerginlik ve stres idi. Bundan kurtul dediler, ama nasıl kurtulacağımı onlar da söyleyemedi.

Konulan teşhisler beni ikna etti etmesine ama, benim işim ofis işiydi ve stresi de boldu…

En uç noktada tavsiye edilen ise, iş değişikliği yapmam yönündeydi.

(O günlerde, yaşanan sorunun her zaman bir değil bir çok çözümü olduğunu henüz bilmiyordum.)

İşimi değiştiremediğim için, ağrı giderici çeşitli tedavi yöntemlerini denemeyi seçtim. Yapılan tüm ilaç ve enerji tedavileri gerçekten de işe yaradı ve sırt ağrılarım geçti. Derin bir Ohhh çektim ve yeniden doğmuş gibi hissettim…

Ama bu mutluluk uzun sürmedi, birkaç ay sonra ağrılar tekrar başladı, hem de daha yoğun bir şekilde.

Belli ki, yapılan ‘tedaviler’ kalıcı olamıyordu.

Bedenim beni uyarmaya devam ediyordu, ama ben onun dilini anlamamakta direniyordum. O çığlık attıkça, ben onu ilaçla susturuyordum. Bu yıllarca süren kısırdöngülü bir süreç oldu hayatımda…

Sebebinin psikolojik olduğuna artık ben de emindim, ne var ki bu psikolojik sebebi nasıl keşfedeceğimi bilemiyordum.

Yıllar sonra öğrendim ki, sırt ağrılarımın sebebi, geçmişte yaşanan sorunların, üzüntülerin, kırgınlıkların ve kızgınlıkların salıverilmemesinden kaynaklanıyordu.

Hala onlara sıkı sıkı tutunmaktaki ısrarım bedenimde sırt ağrıları olarak tezahür ediyordu.

Kızgın olduğum tüm o insanlar, hak etmediğime inandığım tüm o acılar, affedemediğim tüm davranışlar, bunların hepsi bir enerjiydi ve ben onları sırtımda taşıyordum.

Ben geçmişimden, daha doğrusu geçmişte yaşananların etkisinden özgürleşmedikçe, bu sırt ağrıları bana hayat yolumda artan dozlarla eşlik etmeye devam edecekti, ve etti de…

Anladım ki, her şey düşünceyle başlıyor…

Hayatımı değiştirmek için, ağrılarımdan özgürleşmek için önce düşüncelerimi değiştirmem gerekiyordu.

Geçmişimle yüzleşmek için önce düşünce biçimimi değiştirmem gerektiğini anladığım güne şükürler olsun.

Yaşanmış olan her şeyin, benim onayımla yaşandığını bana anlatan ışık elçilerine şükürler olsun.

Bu yeni düşünce biçimi ve yaşanan her olayın bana bir mesaj getirdiğini fark etmek beni öyle rahatlattı ki…

Bunu artık biliyor olmak çok güzel bir duyguydu benim için ama hala sırt ağrıları çekiyordum.

Bilmek yetmiyordu, bir şeyler yapmak gerekiyordu.

İşte o andan itibaren, bunu çözmeye karar verdim, bilinçaltıma inecektim ve sırt ağrılarımla ilgili yüzleşmem gereken ne kadar duygu çöplüğü varsa, hepsi ile yüzleşecektim.

Onlarla barış imzalayıp, onları kucaklayacaktım, sonra da onları ait olduğu yere, yani geçmişe gitmeleri için onları özgür bırakacaktım.

Buna karar verdikten sonra, gerisi sihirli bir şekilde kendiliğinden gelişti  zaten.

Evren hakikaten o kadar mükemmel ve tarafsız işliyor ki, biz ne dersek diyelim o bize hep ”EVET” diyor.

Ben geçmiş anılarıma tutunduğum zaman da bana Evet! dedi, onları özgür bırakmaya karar verdiğimde de Evet! dedi.

Seçim her zaman benimdi !

Ben yüzleşmelerimin bir kısmını workshoplarda yapılan meditasyonlar sonrasında, bir kısmını An’da kalmayı başardığım anlarda, bir kısmını okuduğum kitaptaki bir cümle vasıtası ile ya da ‘alakasız’ bir zamanda karşıma çıkan bir diyalogda yaşadım.

Ve bugün biliyorum ki, daha henüz deneyimlemediğim başka başka yollar da var. 

Eğer geçmişimizle ‘gerçekten’ yüzleşmek istiyorsak ve yüzleştiğimizde onu kucaklamaya ve salıvermeye ‘gerçekten’ kararlıysak, o yüzleşme anı hiç planlanmayan bir anda yaşanabiliyor.

Evren bizim duyguyla arzuladığımız her isteğimize cevap veriyor ve her şey doğaçlama gelişiyor.

Yapmamız gereken tek şey, o an An’da kalmak ve olana bitene izin vermek…

Yargılamadan, yönlendirmeden, kontrol etmeden…

Ancak yaşayınca anlayacağımız o farkındalık anı, harika bir an.

Kendimize bile anlamsız gelen bazı istem dışı davranışlarımızın sebebinin veya bedensel hastalıkların kökeninin psikolojik olduğu ve bilinçaltındaki bazı inanç kalıpları ile doğrudan alakalı olduğu hep söylenir durur. Ama bunu kendi hayatımızda bizzat tecrübe etmeden, bu öğreti içimizde bir yerlerde yarım kalır hep.

Anladım ki hayatıma giren her insan bana bir farkındalık yaşatmak için gereken ne ise onu yaşatmıştı bana.

Ben anlamadıkça, benzeri olaylar tekrar tekrar yaşandı durdu hayatımda.

Affedemediğim kişilerin sayısı hızla arttı o dönem.

Ve ben her birinde yaşadığım hayal kırıklığını var olan yükün üzerine ilave ettiğimi fark etmiyordum bile. Doğal olarak yüküm arttıkça, sırt ağrılarım da artıyordu.

Geçmişimle açık kalan hesaplarımı kapattıkça sırt ağrılarımda azalmalar olduğunu fark ettim.

Sonunda sihir gerçek oldu ve ağrılar bugün artık tamamen yok oldu!

Affedemediğim insanları affettikçe, eskiden nefretle andığım insanları şimdi sevgiyle andıkça, bana en zor deneyimleri yaşatan insanlara şükranlarımı gönderdikçe sırt ağrıları hayatıma uğramaz oldu.

Bu gerçekten de muhteşem bir sihir!

Bugünkü bakış açımla, geçmişimde rol alan her olay ve her insan için şükran duyuyorum.

Onlar benim yükümü bu kadar arttırmasaydı, ben hala aynı olayları yaşıyor olacaktım.

Hala sırt ağrıları çekiyor olacaktım, belki de ilave başka hastalıklar da edinecektim.

‘Geçmişinle yüzleş, kucaklaş ve özgürleş’ felsefesi, hayatımızda daima var olacak bir felsefe, çünkü her an yeni bir geçmiş yaratıyoruz.

Bu hiç bitmeyecek!

Bugünkü yaşantımızla yarınımızın geçmişini yarattığımızı anlamak bu açıdan çok çok önemli.

Bilinçaltı temizliği gerçekten de çok şey değiştiriyor hayatımızda, ama iş bu temizlikle bitmiyor.

Bundan sonrasını temiz tutmak, en az yapılan temizlik işlemi kadar önemli.

Hepimize bol yüzleşmeli günler diliyorum 🙂

Share This