Kuraldışı eğitimlerinin muhteşem bir sloganı vardır:

Yüzleş, Kucaklaş, Özgürleş

İnsanlık kendisiyle yüzleşiyor; tüm dünyada ve Türkiye’de.

Tüm taşlar dökülüyor eteklerden. Gizlerin gizemi kalmadı, her şey açıkta, olan biten görülüyor, duyuluyor, hissediliyor, seziliyor. Konuşuluyor, mesajlaşılıyor, yazılıyor. İnternet kapatılsa da sanki telepati iş başında.

Facebook, Twitter ve diğerleri, sadece sosyal ağlar mı? Bu kadar mı? Galiba değil. Yarattıkları sinerjiyi hissedin. Çok daha fazlası var bu oluşumların içinde. Mesela, bir şey paylaşıldığında hiç aklımıza gelmeyen bakış açılarını ortaya koyan geribildirimler akmaya başlıyor ortamlara. İnsanlığın tüm yüzleriyle; bir insana ait tüm yüzlerle, bir kristalin tüm yüzleri gibi, sürekli etkileşim halindeyiz bu ortamlarda.

Dünyaya bir bakın, bir zamanların ötekileri diğerlerini ötekileştirmekle meşgul. Bu gezegen de bir zamanlar ötekiydi, insan teknolojisi ile kontrol altında tutulabilendi. Şimdi bir bakalım, depremler, seller, fırtınalar ile sarkaç nereden nereye gidiyor acaba…

Peki, tüm yüzlerimizle kucaklaşabilecek miyiz? Bir madalyonun iki yüzü olduğumuzu, aslında bir olduğumuzu idrak edebilecek miyiz?

İnanın hiç bilemiyorum. Bireysel deneyimlerimden yola çıkarak bilebildiğim tek şey, kucaklaşma sürecini hakkını vererek yaşayabilirsek, muhteşem bir ruhsal özgürleşmeye kanatlarımızı açıyor olacağız.

Hakkını verebilmek için, sürecin her anında, bize ait olan tüm güzelliklerle, tüm iyiliklerle kendimizi var edelim, yaşamın dokusu içinde görünür, duyulur, hissedilir kılalım. Kendimize ve insanlara sunacağımız ne kadar hediyemiz varsa hepsini sunalım.

Mesela, güzel bakan biriyseniz, bakışlarınız insanları olumlu etkiliyorsa, insanların gözlerine bakın, kalplerini ısıtın.

İnsanların kalplerini titreten bir sesiniz varsa insanlara kitaplar okuyun, çocuklara masallar anlatın.

Keyifle oyunlar oynayabiliyorsanız bütün gününü evde geçiren komşu çocuğuyla oyunlar oynayın. Hatırladığınız çocukluk oyunlarınızı sosyal paylaşım ortamlarında yazın. Kim bilir belki onları oynamak isteyenler vardır, bir araya gelip oynayın.

Elinizin değdiği bitkiler hep muhteşem çiçekler mi açtı? Süper! Saksı bitkileri ekin, çiçeklerle bezensinler sizinle, onları sevdiklerinize hediye edin. Fotoğraflarını çekip paylaşım sitelerine koyun, görenlerin içi açılsın. Aynı bereketli ellerinizle belki balkonunuzda, bahçenizde yetiştirdiğiniz sebze ve meyvelere lezzet katan olacaksınız; katın, yiyin, dağıtın.

Elinizin farklı bir ölçüsü, etkileyici bir tat büyüsü mü var, pişirin tatlıları tuzluları, paylaşın sevdiklerinizle, evinizin yakınındaki parkın müdavimleri ile. Her Çarşamba semt pazarınızda size özel bir demet maydanozu ayıran Hatçe Teyzeniz ile.

Ezberinizde bir sürü fıkra mı var, uygun oldukça yazın bunları arkadaşlarınıza, belki de gününe asık suratla başlamış birinin gülmesi gelecek, hem de en münasebetsiz anda, bir toplantıda.

Pratik alışveriş yapan, ne nerede uygun fiyata bulunur bilen biriyseniz, çarşı pazar dolaşmaya zamanı olmayan veya dolaşmayı sevmeyen arkadaşlarınızın çok anlamlı alışveriş destekçisi olabilirsiniz.

Yani, özetle, kısaca ve de ezcümle, bir bakın kendinize, bir inceleyin kendinizi ve sizden fışkıran hediyeleri, Noel baba misali, bırakıverin bacalardan içerilere… Emin olun, sütünüz ve bisküviniz hazır, evrenden size, kalbinizde huzurla ve coşkuyla…

Hayatla, özümüzle ve insanlıkla kucaklaşmak için, hemen yapabileceğiniz ama bir nedenle ertelediklerinizi de lütfen hemen yapın, sadece yapın.

Ben her gün kendimi şu soru ile ruhsal bir taramadan geçiriyorum: “Şu anda ölecek olsam, neyi, rahatlıkla, güzellikle, keyifle yapabilecekken yapmadığım için üzülürüm; aklıma takılır, yolculuğumu karartır?”

İçinde ölüm geçtiği için içi burkulanlara gönlümden duyururum ki, bana göre, anne karnından çıkarken de bir şekilde ölüyoruz. Ve doğuyoruz.

Soru ise beni motive ediyor. Yaşam planlarıma ışık tutuyor.

Mal varlığı bol olan, ek olarak bolca zamanı olup kendinden başkasına sorumluluğu olmayan bir dostum geçen gün “Dünyayı gezmek isterim ama param yok” benzeri bir cümle attı ortaya. Yukarıdaki soruyu sordum ve dünyayı gezmezsen üzülür müsün mesela dedim. Buna üzülmem ama bak şimdi bu soru ile aklıma başka iki şey geldi, dedi. O iki şeyi konuşmak hepimize iyi geldi.

Yüzleşmek
Kucaklaşmak
Özgürleşmek
Yol uzun, adımlar küçücük gözüküyor. Bu bir illüzyon aslında. Gözlemleyen olanı değiştirir. Gözlemleyen değişirse olan değişir. Gözlem noktanızı değiştirmek de çok iyi gelir.

Her şey çok güzel (iluga) oluyor

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/yuzlesiyoruz-kucaklasabilecek-miyiz/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/yuzlesiyoruz-kucaklasabilecek-miyiz/" data-text="Yüzleşiyoruz, Kucaklaşabilecek Miyiz?" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/yuzlesiyoruz-kucaklasabilecek-miyiz/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>28 Ocak 1966’da, kova üstü ikizler olarak doğmuş bir hava kadınıdır ve hayatında her alanda, sürekli <a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/BERNA1.jpg"><img decoding="async" class="alignright size-full wp-image-3421" title="BERNA" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/BERNA1.jpg" alt="" width="169" height="215" /></a>hareket halinde, değişim içindedir.</p> <p>Meraklıdır ve yeni bilgiye bayılır. O kadar ki, pazarlarda meyve sebzenin gazete kâğıtlarına konduğu yıllarda, eve getirilen erzakın yerleştirilmesine yardım ederken kendisini hep o gazete kâğıtlarını okumaya dalmış bulduğunu söyler.</p> <p>Bilgileri görsel almayı tercih eder. Filmler, diziler gibi hikâye anlatan görsel araçlarla bilgiye ulaşmak hoşuna gider. Okumayı da sever. Hikâye içinde aktarılan bilgi beynine çok iyi geldiğinden, mesela, Paulo Coelho okumaya bayılır.</p> <p>Sohbet, çikolata, kahve, sinema, bir kadeh şarap ve belki hatta sıcak şarap; evinin huzuru, doğal, sakin, dingin ortamlar, güzel ve duyguları harekete geçiren müzik, dans; Kaş; sevgiyle üretilen, yaratılan her şeyin hayatı yaşanmaya değer kıldığına inanır. Hayatın bütününü meditasyon olarak görür; her saniyesini doya doya yaşayıp dolu dolu hissetmeye bakar.</p> <p>Kendisini şöyle tarif eder:</p> <p>Ben, kurumsal kültüre ve kalite belgesine sahip bir şirkette uzman ve yönetici olarak çalışma hayatı; psikolojik problemlere sahip bir annenin yaşama bağlanmasında yol arkadaşlığı, hiperaktiflikten etkin bireyliğe geçiş yapan bir gencin anneliği; üç evlilik, iki boşanma, çok değerli eğitmenlerden iş ve bireysel gelişime yönelik eğitimler, hem başarıların hem dibe vurmaların aynı doğallıkla yaşandığı ve her seferinde bir adım daha ileriye atılan, hep daha doğrunun arandığı üretken, olumlu değişimlere geçiş sağlayan bir yaşam anlamına geliyorum.</p> <p>Ve her bir hücreme işlenmiş olan ve işlenmeye devam eden tüm bilgilerimi ve deneyimlerimi evrensel paylaşıma açmaya bayılıyorum.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This