Geçenlerde bir Cafe’de birkaç genç kızın kendi aralarında beğendikleri erkekleri, sevgililerini çekiştirdiklerine kulak misafiri oldum istemeden.

İstemeden’i burada gerçekten istemeden anlamında kullanıyorum çünkü o kadar hararetle ve yüksek sesle konuşuyorlardı ki yan masada oturan biri olarak konuşulanları duymamam için kulaklarımı tıkamam gerekirdi.

Onlardan esinlenerek ben de ister istemez kendi genç kızlık dönemlerimi hatırladım. Benim için artık kimin kiminle çıktığı, ya da yakışıklı erkekleri çekiştirdiğimiz konuşmalar çok geride kalmıştı. Yüreğimde 17-18 yaşlarındayken kopan fırtınadan eser yoktu.

Artık beynimi ve hayatımı meşgul eden konular çok farklıydı. Bir an hüzünlendim çünkü kendimi hiç de o kadar büyümüş hissetmiyordum. Oysaki o yaşlarda benim için 30 yaşın üzerindeki herkes yaşlı grubuna giriyordu.

Acaba şimdiki yaşımla bir orta yaş krizi sorunum mu vardı?!

Ben hala nasıl bu yaşa geldiğimi anlamadan, hala kendimi ‘yeterince yetişkin’ olarak göremezken nasıl da fark etmeden oradan oraya savrulup gitmişim. Sonu gelmez bir mücadelenin içine düşmüşüm.

Eskiden zaman gerçekten yavaş mı ilerliyordu, yoksa zaman diye bir kavram mı yoktu?

Şimdi niye bu kadar hızla akıp gidiyor, bazen hiçbir yerine dokunamadan hayatın?!

Yirmili yaşlar üniversiteden mezun olup hayat mücadelesine başladığımız yaşlar. Kendi ayakların üzerinde durmak istiyorsun, para kazanmak istiyorsun, kariyer yapmak istiyorsun…

İş dünyasına da o kadar yabancısın ki, hadi buyurun ‘kurtlar sofrasına’!

Birden herkesin senden ne kadar çok şey beklediğini fark edersin; ailen, sevgilin, arkadaşların hatta kendin bile. Başarılı olamama korkusu cabası! Pastadan payını alabilmek için çok çalışman gerekecektir. Fazla mesailere ses çıkarmaman, iyi ilişkiler kurman ve hep daha fazla çalışman. Karşına çıkacak tüm engellerle savaşmak zorundasın, mücadele etmek zorundasın ki amaçlarına ulaşasın.

Bunun yanı sıra özel hayatın var tabii bir de; bir sevgili, bir eş, belki çocuklar. Ve hepsi de senden en değerli olan şeyi, vaktini isterler. İş ve özel hayatını dengede tutmak için de ayrı bir mücadeleye girersin. İş, eş, sevgili, çocuk, anne, baba, kardeş, arkadaş hepsine yeterince vakit ayırmak, sevgini ilgini göstermek zorundasın. Birden bu kadar karmaşa, bu kadar sorumluluk altında ezildiğini fark etmeye, ‘’Tüm hayatım problem çözmekle mi geçecek?’ ‘ diye düşünmeye başlarsın.

Zaman o kadar hızla akıp gitmektedir ki, onun hızına ayak uydurabilmek için daha da hızlanırız, daha çok koşturmaca, daha çok karmaşa, daha çok sorumluluk alır başını gider. Ve bir de bakmışsın ki sen hayatını değil, hayat seni şekillendiriyor, peşi sıra sürüklüyor.

Bunun farkına vardığın anda da hayatı, güya sana ait olan hayatını sorgulamaya başlıyorsun.

‘’Bu gerçekten yaşamak istediğim hayat mı?’’…

Sorular başladığı anda cevapların gelmesi uzun zaman almıyor. Artık hayatımız eskisi gibi değildir!

Dengeyi kurabilmek çok önemli.’’Yepyeni sorumluluklar omzumuza yüklendi,’’ diyerek yaşadığımız gerçekliği kabul ederek işe başlayabiliriz. ‘’Bu yeni bir hayat ve karşımıza değerlendirebileceğimiz farklı fırsatlar çıkacak,’’ diye düşünebiliriz.

Belki bu şekilde düşününce karamsar düşüncelerden kurtulabiliriz. Pek çok şeye bir anda sahip olmayı biz istemiştik ama olamayınca da hayal kırıklığına uğradık.

Her şeye aynı anda ulaşmak nasıl mümkün olsun?!

İlk önce bunu kabullendiğimizde belki gereken olgunluğu yakalayabiliriz.
Kendimizi başkalarıyla kıyaslamamak dikkat etmemiz gereken diğer bir nokta. Herkes kendi yolunu kendi seçmişti…

Kendimizi içinde bulunduğumuz koşullara göre değerlendirmeliyiz, başkalarının koşullarına göre değil.

Zamanı, gençliğimizi, güzelliğimizi, sağlığımızı kaybetme duygusunu yaşamak çok rahatsız edici. Ama bütün bu krizin öncelikle kendi kafamızın içinde olup bittiğini düşünürsek belki rahat bir nefes alabiliriz. Karamsar ya da iyimser olmak, olayları olumlu tarafından ele alıp bu şekilde yaşamak ya da kuyruğun bir yerine tutunup kalmak bizim elimizde.

Kendi iç dünyamızı daha iyi gözlemlediğimizde, anladığımızda belki hayattan beklentilerimizin tahminimizden daha az olduğunu göreceğiz.

Bazen çok büyük beklentiler çok büyük yıkımları da beraberinde getiriyor.

Şu an yaşadığımız sıkıntılar her ne ise bunların bir gün gelip geçeceğini düşünmeliyiz.

Önemli olan karamsarlığı denetlemeyi öğrenebilmek.

Abartmak ve boyutları genelleştirmek sadece daha fazla sıkıntı yaratır. Doğru olan yaşamda iyi ve kötü şeylerin, mutluluk ve hüznün bir arada bulunduğu gerçeğini kabul etmektir. Geçmişte de olumsuz şeylerle karşılaştığımızı ve bunları atlattığımızı düşünürsek, içinde bulunduğumuz durumun da geçici olacağını, bunu da atlatacağımızı görmüş oluruz.

En önemlisi de mutluluk an’da yaşanır. Şair’in de dediği gibi ‘yarın hiç kimseye vaat edilmemiştir’.

Geçmişe veya geleceğe endeksli yaşanan hayatlar sadece mutsuzluk getirir.

O halde şu an her ne yapıyor ve neden haz alıyor iseniz lütfen bunun farkına vararak, süresini biraz daha uzatarak, doya doya keyfini çıkartın.

Share This