Zaman yönetimi konusunda son zamanlarda ciddi sıkıntılar yaşadığıma inanıyorum. Gün içinde herkes gibi bana da verilen ”1440 Dakika” yı en verimli haliyle kullanmadığıma dair eskiden sadece şüphelerim varken, bugünlerdeki yaşamıma baktığımda günlük zaman cirosunun külliyen zararla kapandığını görüyorum.

Hani derler ya, bugünün bakiyesi yarına devrolmuyor, yarın da sadece 1440 dakika ile başlıyoruz; Benim hislerim ise bugünün verimsizliğinin gece on ikiyi aşarak yarının bakiyesini azalttığı, hatta eksi bakiyeden başlattığı yönünde…

Enteresandır, tam da ihtiyacım olduğunda bu konuyla ilgili ilginç bir makaleye ulaştım. Şimdiye kadar bu konuda okuduğum tüm yazılar hep daha fazla organize olmak, listeler yaratmak, onları uygulamaya çalışmak ve gün sonunda zaman envanteri yaparak neleri yapıp neleri yapamadığımı görmek, tüm bunlara rağmen gelişme olmaz ise de bir bardak soğuk su içmek üzerineydi.

Bu sabah okuduğum yazı ise olaya tamamen farklı bir açıdan, aslında kontrolün tamamen bizde olabileceği bir açıdan bakıyor. Çok basit bir ana fikir var. Der ki:

    Verimli zaman yönetimi için yapmamız gerekenler:

    1) Ne yapacağımıza karar vermek.
    2) Onu yapmak.

Çok basit değil mi? Oysa işin aslı öyle değilmiş. Sizde benim gibi, “Canım ben karar verdiğim şeyi hemen anında yapıyorum o yüzden verimli zaman yönetimim var,” diyenlerden misiniz? O zaman havlularınızı hazırlayın, güzel bir soğuk duş bizi bekliyor.

Benim de şimdiye kadar okuduğum ve uygulamaya ‘çalıştığım’ tüm yöntemler, bu sihirli formülün sadece ikinci basamağına odaklanıyordu. Uçsuz bucaksız listeler, hayatımın her parçası için çeşitli ajandalar, telefonumda günde 25 kere çalan alarmlar, bilgisayarımda sürekli hortlayan hatırlatma pencereleri… Büyük heveslerle kullanmaya başlayıp şimdi nerede olduklarını bile bilmediğim ajandalarımı ve listelerimi toplasam orta boylu bir şirketin bir aylık kağıt tüketimine yetecek kadar malzeme çıkar herhalde.

Okuduğum bu yazı ise daha çok formülün birinci, yani esas can alıcı maddesi ile ilgileniyor. Eğer birinci madde doğru belirlenmiyorsa, ikinci maddede yer alan harekete geçmenin ne kadar hızlı veya ne kadar doğru uygulandığının pek önemi yok.

Birinci maddeyi yani ne yapacağımıza karar vereceğimizi belirlemede hayata ve gerçekliğe bakış açımızın rolü çok büyük. Yaşamı nasıl algıladığımız, neleri doğru bilip kabul ettiğimiz, neleri canımız pahasına da olsa reddettiğimiz bu bahsi geçen bakış açımızı belirleyen önemli etkenlerden ikisi. Bakış açımız da beraberinde inançlarımızı, düşüncelerimizi, en nihayetinde de harekete geçireceğimiz davranışlarımızı belirliyor.

Eğer hayata bakış açımızda ve gerçeği algılama şeklimizde bir yanılma veya uyumsuzluk varsa, kendimizi sadece basit bir yanılgıdan zamanı tamamen yanlış değerlendirmeye kadar uzanan bir döngünün içinde bulabiliriz. Bu durumu anlatan çok güzel bir söz mevcuttur: Bir zincir ancak en güçsüz halkası kadar kuvvetlidir.

Ne tür bir yanılgıdan veya uyumsuzluktan bahsediyoruz? Mesela en az sorguladığımız şeylerden biri olduğunu tahmin ettiğim dini inançları ele alarak, şöyle örnekleyebiliriz:

    1.    Dinen kutsal olduğuna ve yapılması gerektiğine inandığımız bazı şeyler var.
    2.    Ancak, bu yapılması gerektiğine inandığımız şeyleri yapmıyoruz.
    3.    Gerçek olduğuna inanmamıza rağmen bunları yapmamak, bir uyuşmazlık teşkil ediyor.
    4.    Bu uyuşmazlığı çözmeye çalışmanın, hayatımıza daha büyük sıkıntılar getireceğini düşünüyoruz.
    5.    Buradaki inanç/hareket uyuşmazlığını çözmek yerine, onu gözardı etmeyi seçiyoruz.
    6.    Gözardı ettiğimizde ise, zaten tüm benliğimizle inanmadığımız bir gerekliliği yerine getirmemiş olmakla, bu gerçeği gözardı ediyor olmanın sıkıntıları arasında gidip geliyoruz.

Verimsiz vakit tüketimin ana sebeplerinden biri, bu tarz uyuşmazlıkların yaşamımızda varolmalarına, biz farkında bile olmadan izin vermemizdir.

Vakit kaybına ve verimsizliğe yol açan böyle bir kısırdöngü nasıl kırılabilir?

Kendi içimizdeki uyumsuzlukları yok ederek…

Ancak, dördüncü maddede de yazdığı gibi, bir uyumsuzluğu ortadan kaldırmak her zaman tereyağından kıl çekmek kadar kolay olmayabiliyor. Zira şu anda yaşadığımız dünya, özellikle de kitle iletişim araçları sayesinde bir çok doğru olmayan, sahte inanışlarla dolu. Sadece kendi iç dünyamıza güvenip bir çok insanın yine de doğru kabul ettiği bu sahte mesajları inkar etmek çok kolay değil.

Ancak imkansız da değil.

Verimli zaman yönetimi için esas yapmamız gereken şeyin daha fazla plan, daha fazla program, daha fazla liste değil, buna benzer iç uyumsuzlukların çözümlenmesi olduğuna inanıyorum.

Peki bu uyumsuzluklar nereden kaynaklanıyor?

Hepimiz, bazen kendi kaynaklarımız, bazen de dış kaynakların öğretileri sayesinde yaşamın gerçeklerine dair fikirler ediniyor ve kabul ediyoruz.

Örneğin, para kazanmak için bir işte çalışmak şarttır, 87 yaşındaki bir kadının gençlere taş çıkartacak şekilde salsa yapması imkansızdır, ıslak saçlarla rüzgar cereyanında duran insan hasta olur, vs vs vs. (Bu üçünün de gerçeği yansıtmadığına dair elimde ciddi kanıtlar var, gün ışığına çıkartabilirim!! — Hele salsa yapan teyzeyi bir görseniz…)

Eğer mevcut yaşantımızda zamanımızı verimli kullanmadığımızı hissediyorsak, yaşamın gerçekleri olarak algıladıklarımızın halen bizim için geçerli olup olmadığını, değişmesi gerekenler varsa hangilerinin olduğunu incelemekte fayda var.

Bu incelemeler sonucunda gerekli gördüğümüz inançlarımızı değiştirebilir, bazılarını iyileştirebilir, düzelmesi ümitsiz vaka gibi görünenleri ise tümden hayatımızdan çıkartabiliriz.

Peki nasıl güncelleyeceğiz kendimizi ve hayatın gerçeklerine olan bakışımızı?

Yaşamımızın her anında, mutlak gerçeğe yönelik en doğru bakış açısını ve fikirleri elde etmek için halihazırda içimizde bulunan şu kaynaklarımıza başvurabiliriz:

    ⁃    Algılarımız
    ⁃    Duygularımız
    ⁃    Mantığımız
    ⁃    Sezgilerimiz
    ⁃    Yadsınmaz Gerçekler (Yer çekimi, mevsimler, vb)

Bu 5 araç sayesinde yaşama ve gerçeğe dair inançlarımızı oluşturuyoruz. Bu inançlar bir araya gelerek düşüncelerimizi oluşturuyor ve bu düşünceler bizim sihirli formülümüzdeki birinci maddeyi belirliyor:

Ne yapacağımıza karar vermek.

Amacımız da bu beş kaynağı işbirliği içinde kullanarak hissettiklerimizi, düşündüklerimizi, söylediklerimizi ve yaptıklarımızı uyumlu hale getirmek. Böyle bir uyum içinde hayatımızı sürdürürken yapmaya karar verdiğimiz hareketlerimiz doğrultusunda, vaktimizin zaten doğal olarak değerleneceğini ve verimli hale geleceğini düşünüyorum.

Tüm bu yazılanları, benim gibi görsel insanlar için çok basit bir çizgide toplayabilirim:

İnançlar —–> Düşünceler —–> Hareketler —–>
Verimli Zaman Yönetimi

Zamanımızı etkin bir şekilde kullanmıyorsak, hareketlerimizden başlayarak inanç sistemimize kadar geri uzanan bu zinciri mercek altına almakta ve zayıf halkaları keşfetmekte fayda var.

Ne dersiniz, ajandanızda bunun için uygun bir zaman dilimi var mı? 🙂

Share This