Geçen gün bir dostumla sohbet ediyorduk. Lisenin son iki senesini aynı sınıfta okumuştuk. Bana göre o iki sene harika geçmişti, çok eğlenmiştik. Üniversite için çok çalışmış, bir o kadar da gezip eğlenmiştik. Keyfimiz yerindeydi. Hep beraber geçirdiğimiz o seneler için onun da aynı şekilde hissettiğini düşünüyordum. Başka türlü olamazdı, her şeyi aynı yaşamıştık.

Ama öyle değilmiş. O seneler aslında hiç de aynı yaşanmamış…

Bizimle olduğu ilk sene başka bir şehirden gelmenin sıkıntısını yaşamış; ikinci sene ise üniversite sınavının.

Bunları konuşunca fark ettim ki aynı olayın içinde olmak, aynı şekilde yaşamak bile o olaydan aynı şekilde etkilenmeyi gerektirmiyor. Çünkü bakış açılarımız farklı. Karakterlerimiz, kişiliklerimiz farklı.

Hepimiz kendi bakış açımızla kendi dünyamızı yaratıyoruz. Sonra bu farklı dünyalarla bir araya gelip evleniyoruz; tartışma programlarında, panellerde saatlerce birbirimize kendi bakış açılarımızı benimsetmeye çabalıyoruz; spor programlarında hakemin, futbolcunun ve teknik direktörün bir pozisyonla ilgili aynı sonuca varmasını bekliyoruz; töre ya da namus cinayetini işleyenlerin insan haklarını anlamasını ümit ediyoruz…

Hani güzel ve anlamlı bir sözümüz vardır, “Tok açın halinden anlamaz!” diye. Ne kadar empati yaparsa yapsın tok insan açlık çeken insanın durumunu algılayabilir mi? Ne kadar sempati uzmanı olsa da mide kramplarını hissedebilir mi? Düşünerek, açlığı yaşayabilir mi?

“Ancak yaşayan bilir” den yola çıkarsak bu pek mümkün değil gibi. Yaşamayanların da bilebilmesi için iletişimde empati, sempati, etkin dinleme gibi kavramları kullanabiliriz. Bunlar gerçekten etkili ve faydalıdır, işe yarar.

Ancak temelde çok önemli bir şeye ihtiyacımız var; ”iyi niyet” e…

İyi niyete sahip değilsek empati, sempati ve etkin dinlemenin de yararı olmaz. İyi niyetli olmak, bir Kızılderili sözündeki gibi, karşımızdakinin ayakkabıları içinde dolaşmaya istekli olmaktır. Huzurla evimizde otururken, her dışarı çıkışında başının üstünde kurşunlar vızıldayan bir insanı anlamaya istekli olmaktır.

İyi niyet başka dünyaları açan bir anahtardır. Açılan her dünya kendi dünyamızı zenginleştirir. Ve dünyalar karşılıklı gelişir.  

İletişimde amacımız sadece iletişir görünmekse, karşımızdakini önemsemeden sadece kendimizi ortaya koymaksa ya da kimseyi önemsemeden sadece kendimizi yaşamaksa diğer dünyalar yanımızdan akıp geçer; ne bizim onlara ne de onların bize bir yaşam hediyesi olur.

Bu sadece bir seçim. Amaç, yaşamın lezzetli üzümlerini beraber yemek değil de bağcıyı dövmekse söyleyecek sözüm yok. Ama amaç, bağcıyı dövmek değil gerçekten üzüm yemekse birbirimizin ayakkabılarını giyip dolaşabiliriz; ayakkabı numaralarımız farklı olsa bile…

Share This