Bırakmaya uyanmışım bu sabah meğer…
Elimde tutmaya çalıştığım ve bunu beceremediğim halde ısrarcı olup güç gösterisinde bulunduğum her ne varsa…
Kalabalık seven tarafımla karşılaştım uyandığımda; anıları ve insanları biriktiren…
Aç kalma korkusuyla bedeninde yiyecek biriktirir ya insan; baseninde, belinde, bacaklarında… Ben de korumak istediğim yerlerimi insanlarla doldurmuşum. Korkan yanlarımda gereksiz alışkanlıklarım karşıladı bu sabah uyandığımda; anılara sarılıp “Oh be bugünü de yedik” diyecekmişim günü bitirirken ama sanırım yakalandım bu sefer.
Nedir bu bırakma telaşı aslında onu da anlamadım; azcık daha sarılsam kuru kalabalığa elime mi yapışırdı?
Gece o rüyamdaki Asyalı kız gibi şoktaydım ben de sabah uyandığımda; ne haber aldı o kısmını göremedim ama uçurumun kenarında durmuş yanındaki delikanlıya uzun uzun susuyordu birazdan kendini atacağını söyler gibilerinden… Sonra kendi çığlığımı duydum onun atlayışını izlerken. Oh dedim rüyamın içinde uyanıp, gerçekte uyanmadıysam demek ki atlayan sahiden ben değilim. Aşağı inip bir bakayım bari kızcağıza bir şey olmuş mu diye. İndiğimde ne görsem beğenirsiniz kızın gözleri fal taşı gibi açık etrafa bakınıyor; üzerine kanlar bulaşmış ama yaralanma kanı değil bu, sanki yeniden doğmuş gibi. Kim bilir kendisiyle birlikte aşağı savurduğu neler vardı, bıraktı ve yeniden doğmayı seçti.
Söylemesi kolay bilirim. O rehberden bir kişi dahi silmek, gelecekte hayatınıza girecek ve alışılması gereken yeni insanlar demektir. Yeni hayatlar, yeni sohbetler. Sağlık için bile olsa eski beslenme alışkanlığını bırakmak ölüm gibi gelir; çekmecede bir yıldır yemediği, yurtdışından gelen çikolata bir anda cana gelir, boğazına boğazına yürür insanın, “Hani yiyecektin beni, hadi bir kahve yap da bakalım keyfimize” diye. Yıllardır her içildiğinde boğazı yakıp geçen sigara nedense sonuncusu içilirken ılık bir deniz esintisine dönüşür. Onu bırakınca sanırsınız ki Galata Kulesi manzarasını yok edeceksiniz, can arkadaşlarla yapılan sohbet kayıtları siliniverecek sanki bir anda.
Bırakmaya karar vermek kolaydır, gaza gelir bırakırsın da… Ya arkasında durmak bıraktıklarının ve sana kalanların. Yeniden yaratmak yorucu gelir, yine o şarkı çalarken yakılacak sigara yerine koyacak bir şey bulmak zor gelir. O son sözlerine içerlediğinden beri yıllardır hiç konuşmasan da rehberden adını silmek zor gelir. Sonraki karşılaştığın sen, bu zamana kadar yaptıklarına hakaret gibi gelir.
Yeni ilişki gelmiyor diye yakınırken hala sımsıkı tuttuğumuz biten ilişkiler, kırık dökük kullanılamayan mutfak eşyaları, yıllardır giymediğimiz dolabın içinde yeni kıyafet almamızı engelleyen eski ve giyemediğimiz kıyafetler… Biz onları tutarız onlar da bizi. Bırakamadığımız her fazlalık bizi bir adım sonraki özgürlüğümüzden alıkoyar. Hayatın zorluğundan şikâyet ederken onu zor hale getirenin biz olduğumuzun farkına varamayız bazen.
Arkadaşlıklar, alışkanlıklar, bağlarımız bizi bu hayattan gitme isteğimizden alıkoyarlar; dünyaya bağlanırız sayelerinde; ölümü unuttururlar bize doğru ama yalnız kalmak ve yeniden başlamak da bir o kadar kıymetli değil midir varlığımızın farkına varmak adına?
Hayat armoni (uyum) ve kaos (kargaşa) arasındaki dansın kendisidir demişti bir hocam; yani ne tamamen yalnız, kimsesiz olmalıydık ne de o kuru kalabalıklar arasında kayıp, gerçek benliğimizden uzak…
Serap Bora Yüksel