Bu yazı ilk kez 2011 yılının Mayıs ayında yayınlanmıştır.
Evden işe, işten eve giderken arabanın radyosunu açar, ruh halime uygun bir müzik ararım. Arada bir ilgimi çeken bir sohbet programına rastladığım da oluyor. Geçenlerde radyo kanalları arasında dolaşırken bir konuşma dikkatimi çekti. Erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz, diyordu bir kadın. Hemen kulak kesilip dinlemeye başladım. Konuşmanın bir yerinde, erkek egemen bir toplumda biz bayanların başarılı olması çok zor, gibi bir şeyler söyledi. Ben “bayan” lafını duyunca daha fazla dinleyemedim. “Bayan” sözü yerli yerinde kullanıldığında çok uygun olabilir ama erkek egemenliğini eleştirirken “kadın” yerine “bayan” demek farkında bile olmadan erkek egemen düşünceye katkı yapmaktır.
Erkek egemen düşünce bilinçaltımızın derinliklerine öylesine nüfuz etmiş ki “kadın” sözünü kullanmanın kabalık olduğunu sanıyoruz. Bilgiyi bilince çıkarmadıysak eğer bir bakmışız ki karşı olduğumuz şeyin yandaşı olmuşuz; zayıflatmak, geriletmek istediğimiz şeyi güçlendirmişiz. Kendisine ya da kendi cinsine neden “kadın” yerine “bayan”ı seçtiğini sorgulamayan bir anlayışın erkek egemenliğine katkıda bulunduğunu fark etmesi de beklenemez.
Bazılarınız, işi çok abarttığımı düşünebilir. “Kadın” yerine “bayan” sözcüğünü kullanmanın bu kadar ters bir sonuç yaratacağı iddiası inandırıcı gelmeyebilir. “Bayan” sözcüğü bize, soruna hangi anlayış içinden baktığımızın bilgisini veriyor. Bir ideolojiyi (erkek egemen ideoloji kadınların da savunucusu ve üreticisi olduğu bir dünya görüşüdür) aynı ideoloji içinden eleştirdiğimizde onu değiştirmek bir yana, ıslah ederiz yani daha da mükemmel hale gelmesine katkıda bulunuruz. Karşı olunan şeyin dışına çıkabilirsek eğer onu zayıflatan eleştiriyi yapma şansı da doğar.
Kadınlar önce kız-kadın ayrımını yaşadı. Hatta kız bebeklerin nüfus cüzdanlarında cinsiyet hanesine bakire yazılıyordu bir dönem. Baba soyadı yerine kızlık soyadı kavramını rahatça telaffuz ediyordu kadınlar (hâlâ da öyle). Kadın sözcüğü bir erkeğin evlenerek “özelleştirdiği” kadın için kullanılıyordu. Bir kadın evli değilse “kız” olarak kabul ediliyordu; yani bakire. Hiç evlenmemiş kadınlara “kız kurusu” ya da “evde kalmış” deniliyordu. Erkekler ise müzmin bekâr.
Son yıllarda kadın sözcüğü, evli kadınlar için bile cinsel obje çağrışımı yaptığı için yerini sessizce “bayan”a bıraktı. Erkek-kadın, kız-oğlan, bay-bayan sözcükleri yerine göre kullanılabilir elbette. Bir topluluğa hitap ederken Bayanlar, Baylar diyebiliriz. Ama erkekler ve bayanlar eşit tanımlama değildir.
Erkek sözü üstünlük ifade eden itibarlı bir söz olduğu için saltanatını sürdürmeye devam ediyor. Kadın voleybol, kadın basketbol takımlarımız bayan takımları haline dönüştü. Tuvaletlerin kapısında yazan kadın sözleri de yerini bayana bıraktı.
Hani neredeyse hamile kadına, “Çocuğunuz erkek mi bayan mı olacak?” diye sorulmaya kadar gidecek bu bayan olma hali.
Bu süreç kadının cinselliğini saklayanların lehine hızla gelişti. Neredeyse herkes kaba ve terbiyesiz bulunacağı korkusuyla kadın demeye utanır hale geldi. Farkında bile olmadan kadının cinsel bir obje olduğunu tescillemiş bulunuyoruz. Kadın yerine kullandığımız her bayan sözcüğü kadının cinsel bir obje olduğunu biraz daha pekiştiriyor.
İşte size geldiğimiz noktayı gösteren çarpıcı bir örnek:
Cenk Koray Ekran Ödülleri sahiplerini buldu:
Okan Bayülgen, En İyi Erkek Sunucu, Saba Tümer, En İyi Bayan Sunucu seçildiler.
Görüldüğü gibi bir düşünceyi beyinlere eklemenin en etkili aracı kullandığımız dil. Dilimiz ilişkilerimizi neredeyse belirliyor. Dilimizi değiştirmeden ilişkimizi değiştiremeyiz. Cinsel obje olarak algıladığımız bir cinsle kurduğumuz ilişki, bir masayla kurduğumuz ilişkiden öteye gidemez; nihayetinde bu bakış açısıyla erkekler için her ikisi de birer objedir.
Özetle, ağzımızdan kadın yerine bayan çıkıyorsa, kadını cinsel bir obje olarak algılıyoruz demektir. Ve bu bakış açısıyla kadınla erkeği, bırakalım hayatın içinde eşitlemeyi, zihnimizde bile eşitleyemeyiz.
Sevgiyle kalın,
Saim Koç