Rüya, bütün çektiğimiz.
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu,
Bir mısra boyu maceram…
Ahmet Arif
Size de oluyor mu Allah’ınız aşkına bana olan şeylerden?
Bazen bir uyanıyorum, ağzımda rüyanın acı tadı, hâlâ o görüntüler zihnimde, huysuz bir ruh hali…
Gözlerimi açıyorum, yanımdaki sevgilime bakıyorum; sanki ilk defa onu rüyamda tanımışım da onunla yaşadıklarımdan yenice rüyamda onun hakkında fikir sahibi olmuşum gibi, sertçe sırtımı dönüyorum. Somurtup, bir de hırsla yorganı onun üzerinden çekip kendim iyice bürünüveriyorum. O garibim bihaber benim onca yaşadığımdan, üstü açık kalakalıyor. Kahvaltıda bende bir surat, görseniz domuzluğun böyle bir ifadesini, sıdkınız sıyrılır inanın benden. Homur homur söylenmeler, asabiyet sızan kelimeler, gözlere hiç bakmamak…
Sonra rüyamı anlatıp “Böyle yaptın, yahu nasıl yaptın? Öyle kızdım ki sana…”lar
Rüya, bütün çektiğimiz.
Etkisinden zor çıkıyorum işte ben bazen rüyaların, hatta bütün gün o rüyanın kokusu üzerime siniyor, öyle çok içime giriyor ki, rüyam gibi kokmaya ve bu kokuyu kendi kokum sanmaya başlıyorum. Garip mi geldi size?
Belki siz de yaşıyorsunuzdur canım böyle şeyler, haydi itiraf edin de şu yüreciğim ferahlasın.
E bu rüya halleri böyle de sanki uyku harici anlar farklı mı oluyor sanıyorsunuz bana?
Geçenlerde minibüsteyim. Durakta bir kadın bindi, yanıma otururken de bir güzel ayağıma bastı. Döndüm yüzüne baktım, hiç oralı değil hanım. Tekrar önüme döndüm, içim bir dünya. İçten patlamalar başladı yine bende. Hikâyem saldırganca dışarı fırlamak için tetiklendi mi oracıkta? Beni sakinleştirmeye çalışan yanım: “Canım sen de abartıyorsun, kadıncağız acelesinden fark etmedi. Hem azıcık ayak parmağına dokundu, bir şeycik olmadı ki sana” dedikçe başka bir ses de “Ama, ama… haksızlık bu” diyor. “Özür dilemeli. Umurunda değil yahu kadının. Yok, yok belki de fark etti ama oralı olmuyor hanım kişi. Çok gıcık oldum. Dur dönüp ‘Ayağıma bastınız farkında mısınız?’ deyivereyim.”
Bu içsel konuşmalar sırasında epey zaman geçti, artık çok geç bir şey demek için. Ama ben çocukluk rüyam içinde kıvranıyorum. Hikâyem dalga dalga sızıntı yapıyor; kabarıyor içim.
“Ben de ayağına basayım, sonra da hiç olmamış gibi davranayım.”
“Saçmalama Bade, yahu intikam mı alacaksın? Doğru mu bu?”
“Haklısın, olmaz.”
Beş dakika geçti, benim volkan fokur fokur. Zamanında tepki veremedim, ona mı kızayım, kadının duyarsızlığına mı? Önemsenmediğim hissinin yarattığı içerlemelerime mi yanayım; dakikalardır, olmuş bitmiş olaya takılan zihnime mi?
Nihayet içimden, “Bu olayın sende uyandırdıklarıyla ilgilen canım benim, kadınla uğraşmayı bırak. Bir dahaki sefere zamanında tepki verirsin” öğüdüne uslu uslu “Tamam” dedim. İneceğim durağa geldik; inerken ne yapsam beğenirsiniz? Kadının ayağına bastım. Bilinçli olarak. Sanki biraz önce aksine karar veren ben değildim. Yüzüne bakmadan özür dileyip indim. (Öyle çok basmadım canım, ucundan hafifçe.)
Rüya, bütün çektiğimiz.
Oh be! Yaşasın kötülük. İçim bir rahat, bir neşeliyim anlatamam. Yol boyunca gülümsedim.
Size anlattım, ben bazen rüyalarımın etkisinden çıkamıyorum. E, gördünüz işte rüyaların gücünü. Benim bebeklikten itibaren tıkır tıkır yazılan hikâyemin minibüste hortlayıp bana yaptırdıklarına şaşırdınız mı? Ne yani siz hiç yaşamaz mısınız bu tür şeyler canım? Yaşadığınız olayı, içinizdeki küskün çocuğun gözüyle yorumlayıp, bir rüya içinde takılı kalma durumunu hiç mi tatmadınız?
Bir yıl önce rüyamda, çok korkunç bir adam görmüştüm. Ben kaçıyorum o kovalıyor. Nefes nefeseyim, bir de bilirsiniz rüyada bir türlü hızlı koşamazsınız, ayaklar külçe olmuş kalkmaz. Sonra da bir ses duymuştum: “Rüyanda gördüklerin senin içinden çıkıyor. O adam senlerden biri sadece. Dön bak” demez mi? Yok canım aydınlanmadım, ermedim de. Sadece, minibüste yaşadığım olaya gülümserken, içten içe ohlar çekerken hatırlayıverdim bu sesi ve kalıverdim yolun kenarında ağzımı toplayamadan.
Rüya çektiğimiz, rüya kahrım rüya zindan.
İyi rüyalar.