Ilık bir sonbahar günüydü. Kardeşim bizi ziyarete gelmişti; ailemize yeni eklenen yeğeni ile tanışmak, 3,5 yaşındaki diğer yeğeniyle oynamak için hafta sonunu bizimle geçirecekti. Ailemizin en yeni üyesi henüz 1 aylıktı. Hep birlikte biraz hava almak için yürüyüşe çıktık. İlk kızımızın aksine bu bebeğin ne kadar sakin ve biz artık çokça deneyimli ebeveynler olduğumuz için bakımının ne kadar rahat olduğundan bahsediyorduk.
Dilimizi ısırmamış olmalıyız ki o sakin bebek gitti, yerine son derece huysuz ve mutsuz bir bebek geldi. Kucağımıza aldık susmadı; bebek arabasına yatırdık susmadı; ne yaptıysak olmadı; bir türlü sakinleşemedi. Kardeşim muhtemelen bizim ne kadar kendini bilmez ebeveynler olduğumuzu düşünerek bebeği kucağına aldı. Ancak dayı kucağı da fayda etmedi; bebeğimiz kısa bir süre sonra tekrar huysuzlandı.
Karnı mı açtı, gazı mı vardı, uykusu mu gelmişti ve son olarak bezi mi kirliydi?
Listenin sonunda yer alan “Bezi kirli” maddesini baba kişisi hatırladı ve bu bebeğin altını kirletmekten hiç hoşlanmadığı tezini ortaya attı. İki kez anne olmuş biri olarak ona “Bebek bakımını senden öğrenecek değilim!” bakışımı fırlattım. Yani ne düşünüyordu ki acaba?!? Henüz bir aylık bir bebek, nasıl anlayabilirdi altının kirli
olduğunu? Üstelik çıkmadan önce yapılacaklar listesinin başında olan bez-değiştirme işini tabii ki ihmal etmemiştik ve çıkalı henüz 10 dakika bile olmamıştı.
Yine de alttan alıp ortamı sakinleştirmek adına yanlarından ayrıldım ve kuşkuyla tuvaletin yolunu tuttum. Bebeğimin altını açmamla birlikte ufak çapta bir patlama oldu. Sarı kaka renginin yeni giydirdiğim
kıyafetlere pek yakıştığını söyleyemeyeceğim ama bebeğim sonunda huzura ermişti.
* * *
Eğer yenidoğan bir bebeğin bezini birkaç kereden fazla değiştirme teşebbüsünde bulunduysanız elinize çiş isabet etmiş olma ihtimali yüzde yetmiş beştir. Eğer bu bebek erkekse çişinin yüzünüze isabet etmiş olması ihtimali yüzde yirmi beştir. Fakat, aç değil ama açıkta olan, yani bezsiz olan bir bebeğin tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra size gülmesi ihtimali yüzde yüzdür. Yani, garanti!
Sizi temin ederim ki bebekler diğer temel ihtiyaçlarını haber verdikleri gibi tuvalet ihtiyaçlarını da haber veriyorlar -tabii anlayana. Ben ilk kızımda anlamamıştım mesela -ki aslında onunla da benzer durumlar yaşamıştık. Örneğin ikisinde de ilk doğdukları günün ertesinde, hemşireler eldiven takıp çöplerin içinde çişli bez aramışlardı. İkincisinde, sonradan ortaya çıktı ki ikinci gün yıkanmaya gittiğinde temiz havlular üzerinde bir iz bırakmak
istemiş ve altı açılınca rahatça bu isteğini başarmış. Çöpün içinde bez arayan hemşire bu haberi duyduğunda muhtemelen sevinç çığlıkları atmak istemiş ama bebek uyuduğu için sessizce tebessüm etmekle
yetinmişti -ya da belki de o gün meslekten ayrılmaya karar vermiş ve gelecek hayatı için kurduğu hayallere gülümsemişti, kim bilir? Ama hemşire bilseydi eğer bebeklerin kendilerini kirletmek istemediklerini ve dolayısıyla bez takılmasından hiç hoşlanmadıklarını, her şey çok daha farklı olabilirdi.
Evet, bebekler kendilerini kirletmeme içgüdüsü ile dünyaya geliyorlar. Ama biz ne yapıyoruz? Doğar doğmaz altlarına bir bez takıyoruz ve sanki normal olan buymuş gibi, bezlerini tuvalet olarak kullanmalarını istiyoruz. İki yaşına geldiklerinde de bir anda bezlerini çıkarıp “Hayır, oraya değil buraya yapacaksın” diyerek alıştıkları/güvendikleri, gece-gündüz her iki anlamda da ‘bağlı’ oldukları bezlerini ellerinden alıyoruz. Üstelik tam iki yaşında, inatlaşmaların en yoğun olduğu dönemde yapıyoruz bunu.
“Farklı bir yol mümkün mü?” Hemen cevap vereyim, evet mümkün, Tuvalet İletişimi kitabını bu yüzden yazdım. Bu kitap, o farklı yoldan ilerlerken karşılaştığımız gerçekler/yalanlar, eğlenceli/can sıkıcı olaylar, içinde güzü de kışı da olan ama daha çok baharı olan yolculuğumuzun hikayesi.