İlk öpüşte prense dönüştüremese de kurbağasını, bıkıp usanmadan öpmeye devam eder. Zaman ilerledikçe umudu azalsa da ömür boyu aynı kurbağayı öpmeye devam eden o kadar çok kadın vardır ki. Bazıları farklı kurbağa dener; ama sonuç aynıdır çünkü kurbağalar sadece masal dünyasında prenslere dönüşür.
Kendi kıstırılmış hayatlarını genişletmenin bir yoludur biraz da bu; ideal bir partner mutluluğun ilacıdır. Kendisini mutlu edecek birini aramak, kendisini kurtaracak prens aramaktan farksızdır. İki anlayış da mutluluğu dışarıda arar.
Kadınların kurbağalara tahammül etmesinin nedeni, kendisini kurbağaya layık görmesidir.
Zaten küçüklükten itibaren erkeklerden daha değersiz olduğu bilinçaltının derinliklerine kazınmıştır. Çocukluğunda annesi tavuğun budunu erkek kardeşiyle babasına verirken, kendisine derisiyle gerisini layık görmüştür.
Kadın, ilişkinin başlarında erkeğin kurbağalığını görse bile zaman içinde değişeceğini umar. Kendiliğinden değişmediğini gördüğünde değiştirmek için uğraşır.
Kurbağalar kurbağalığından memnunsa yapılacak bir şey yoktur.
ÖĞRENİLMİŞ ACİZLİK
Mutluluğunun sorumluluğunu almayan kişinin işi şansa kalmıştır. Onun ne kadar mutlu ya da mutsuz olacağına başkaları karar verir. Gönülsüzce de olsa kaderine boyun eğer. Çoğunlukla istemediği bir hayatı yaşamak zorunda kalır.
Bu, tıpkı suyun altında yaşamaya benzer. Oksijensiz kaldığında başını çıkarıp biraz hava aldıktan sonra tekrar suya dalmak gibi bir şey… Belki kimse ona, başını suyun altında tutmak zorundasın, dememiştir ama o bunu daha çocukluğunda öğrenir ve kendisine biçilmiş hayata itirazsız boyun eğer. Ölmeyecek kadar havayla yaşamaya koşullanmıştır.
Kendi konumunu sorgulamadan kabullenen her kadın öğrenilmiş acizlik içindedir. Çok az bir kısmı bu kısır döngünün dışına çıkabilmeyi becerir.
Yaşamının bir noktasında, belki partnerini değiştiremeyeceğini kavrayıp, belki farklı bir nedenle yanlış yolda olduğunu görür ve değiştirmesi gereken kişinin partneri değil, kendisi olduğunu anlar. İşte bu noktada dönüşüm başlar. Kadını bu noktaya getiren nesnel konumudur.
Memnun olmadığı durumunu değiştirme ihtiyacı, değişimin en teşvik edici unsurudur.
Eşit olmayan konumu içinde hayatın tadını alamaz. Değiştirilmesi gereken kısıtlanmış hayatı, başlangıçta partnerini değiştirme çabasıyla sürse bile bir noktada kendisine sağlıklı bir rota çizer ve kadının değişim süreci başlar.
Erkekler için durum farklıdır. Onları değişime zorlayan koşullar yoktur. Nesnel koşulları, cins olarak imtiyazlı oluşları değişimlerinin önünde engeldir. Bu yüzden değişime kadınlar kadar açık değildir.
Hayatın içinde erkeğin lehine olan bu durum, gelişim açısından onun aleyhine sonuç yaratır. Zorlanmadığı hiçbir durumda değişime ya da gelişime ihtiyaç duymaz. Ancak, belirli bir bilinç seviyesindeki erkek gelişimi bir ihtiyaç olarak algılar. Gelişim her canlı için gerçek anlamda bir ihtiyaçtır. Her canlı ya gelişir ya çürür. Sıradan erkek ise kadının gelişim çabasına alaycı şekilde yaklaşır ve kendisinin gelişime ihtiyacı olmadığını savunur.
İDEAL PARTNER OLMAK
İdeal partner arzusuna dönecek olursak; öncelikle ideal partner bulmak için ideal partner olmamız lazım. Ne demek ideal partner olmak?
Çoğu zaman kendimizde bulunmayan özellikleri partnerimizde ararız. Örneğin; anlaşılmak isteriz ama kendi anlayışsızlığımızın farkında değilizdir.
Bize duyarlı davranılmasını bekleriz ama kendi duyarsız davranışlarımızı görmeyiz.
Kendi duygularımızı ifade etmekte cimriyizdir ama partnerimizin sevgisini esirgediğini düşünürüz.
Özetle; partnerimizin kalitesi kendi kalitemiz hakkında bize fikir verir. Bu söylediklerime tepki duyuyor olabilirsiniz. Ama bir de şu açıdan bakın: Mademki kendinizi partnerinizden daha duyarlı, daha tutarlı, daha verici, daha özenli, vb. buluyorsunuz, o halde o kişinin yanında ne arıyorsunuz? Neden kendinize uymayan, sizin kalitenizde olmayan birini hayatınıza çektiniz?
Onu değiştirmeğe çalışmaktan yorulmadınız mı? Kimseyi değiştiremeyeceğinizi, değiştirebileceğiniz tek kişinin sadece kendiniz olduğunu hâlâ öğrenmediniz mi?
Kendinize daha kaliteli bir partneri uygun görüyorsanız, yapacağınız en iyi şey kendi kalitenizi arttırmaktır.
KENDİNİZİ DEĞİŞTİRDİĞİNİZDE
İLİŞKİNİZİ DEĞİŞTİRMİŞ OLURSUNUZ.
Bana göre, aradığınız özelliklere sahip ama değişime kapalı “ideal partner”den daha önemlisi, kişinin gelişime açık olmasıdır. Bu onun sahip olduğu özelliklerden daha önemlidir.
Size önerim, partnerinizde aradığınız özelliklerin bir listesini yapmanız, sonra bu özelliklerin kaçının sizde olduğunu tespit etmeniz. Bundan sonra ne yapmanız gerektiği ortada; kendinizde olmadığını düşündüğünüz özellikleri geliştirmeniz. Eğer partnerinizde aradığınız özellikleri kendinizde geliştirmezseniz, (böyle bir kişiyle karşılaştığınızda) sizin için çekici olan bu kişiye siz çekici gelmezsiniz.
Listenin başına mutlaka, gelişime açık, maddesini yazın. Ve kendinizin gelişime ne kadar açık olduğunuza bakın.
Şu sözü de daima hatırlayın:
Sıradan insan kendine uygun partner arar.
Gelişkin insan kendini arar.
Kendisini bulduğunda da zaten yine kendisini bulmuş bir partneri hayatına çeker.
Sağlıklı ilişkiler iki yarım insanın birbirini tamamlaması ile kurulmaz. Hiç kimse gerçek anlamda bir başkasını tamamlayamaz.
İki yarım insanın kurduğu ilişki ihtiyaç ilişkisidir, sevgi ilişkisi değil.
Kendi eksikliklerimizi, yadsıdığımız özelliklerimizi görüp bütünleştiğimiz ölçüde gelişiriz.
Gelişerek bütünleşmeyiz; bütünleştikçe gelişiriz.
İki bütün insanın ihtiyaca değil, seçime ve çekime dayanan birlikteliği ise en hızlı ve keyifli gelişme ve birbirini geliştirme yoludur.
Bir şeyi vurgulamak istiyorum. Bütün insan her yönüyle tamamlanmış insan, artık gelişime ihtiyaç duymayan insan değildir. Bütün insan daima gelişme arzusu duyar. Çünkü gelişimin sonunun olmadığını bilir. Kendimizin daha iyi versiyonu olmamızın sınırı yoktur. İnsan, potansiyeli sınırsız olan bir varlık.
Hayat arkadaşlığı, birinin diğerini çekiştire çekiştire yanında ya da sırtında taşıdığı yorucu bir yolculuk değil, etrafın güzelliklerini görerek el ele yapılan keyifli bir gezintidir.
Saim Koç (Beyaz Atlı Kurbağalar Kitabı)