Çocukluğumuzdan itibaren bedenimizin dışının temizliğine ilişkin pek çok şey duyar ve öğreniriz ama bedenimizin içinin temizliği hakkında pek az şey biliriz. Oysa dış görünüşümüzü büyük ölçüde iç organlarımızın durumu belirler.

Araba sahibi olan herkes, arabasının hem içini hem de dışını temiz tutar. En iyi kalite yakıt ve yağ kullanılır. Neden sağlığımıza da aynı ölçüde özen göstermiyoruz? Arabamızın içini bir yıl boyunca temizlemeyecek olsak, bir yığın çöp ve toz birikecektir. Çoğu insan bedeninin içini asla temizlemez. Genellikle kırk yaş civarında, insanların bedeni zehirlerden, zararlı birikintilerden ve bakterilerden yorgun düşer ve hastalıklara açık hale gelir.

Bedenimiz hücrelerden meydana geliyor. Doğa bizi öyle bir biçimde yaratmış ki her saniye ölen eski hücrelerimiz kadar yeni hücre oluşur. Sürekli olarak zehirlenen bir bedende yeni hücrelerden daha çok eski hücre bulunur. Bu tür sağlıksız bir dengesizlik, yaşlandıkça hastalıklara ve bedenimizde bozulmalara neden olur.

Evrim, iki deliği olan tek hücreli bir organizmayla başlamıştır: Deliklerin biri besinleri almaya, diğeri de atıkları dışarıya boşaltmaya yarar. Eğer atıkları boşaltma işleminde aksaklık olursa, hücre ölür. Bu çok basit ama mükemmel bir modeldir. Bedenimiz milyarlarca hücre içerir ama genel ilke hâlâ aynıdır: İyi işlemeyen bir atık boşaltım sistemi hastalıklara ve ölüme yol açar.

Pek çoğumuz yetişkin bir insanın kalınbağırsağının 8-15 kg arasında katılaşmış dışkı malzemesi içerdiğini ve bunu hayatı boyunca taşıdığını bilmeyiz.

Genellikle kırk yaşından sonra, kalınbağırsağımız dışkı malzemesiyle o denli doludur ki diğer organlarımızın yerlerini işgal eder ve karaciğerimizin, böbreklerimizin ve akciğerlerimizin işlevlerine müdahale eder. Bu durum, pek çok hastalığın nedenlerinden biridir. İzin verin, bunun nasıl olduğunu açıklayayım.

Bütün yiyecekler genel olarak dört grupta toplanır:

  1. Proteinler: Et, balık, yumurta vb.
  2. Karbonhidratlar: Ekmek, bal, şeker, patates vb.
  3. Yağlar: Tereyağı, zeytinyağı, margarin vb.
  4. Meyve ve sebzeler, meyve-sebze suları

Çoğu karbonhidratların, meyvelerin ve sebzelerin sindirimi ağızda başlar ve incebağırsaklarda devam eder. Yağlar ve proteinler midede sindirilir.

Eti ve patatesi birlikte yemek, tek başına sindirim sorunları yaratmaya yeterlidir. Farklı yiyeceklerin farklı sürelerde sindirildiği gerçeği üzerinde pek düşünmeyiz. Oysa patatesin sindirilmesi bir saat kadar sürer; etin sindirilmesi için ise üç ila sekiz saat arasında bir süre gerekir.

Bedenimizin yaşamsal işlevleri ve hastalıklarla savaşmak için kullanabileceği enerjisinin çoğu, hatalı bir şekilde bir araya getirilmiş yiyeceklerden oluşan bir akşam yemeğini sindirmek ve atıklarını boşaltmak için boş yere harcanır. Sindirilemeyen besin parçacıkları, sindirilmiş besinlerden ayrı bir şekilde kalınbağırsağa gelir ve durağan dışkı malzemesi katmanları oluşturur.

Kalınbağırsağımız sindirilmiş yiyecekler şeklinde verimli toprak içeren bir saksı gibidir. Bedenimiz ise bir bitki gibidir. Kalınbağırsağın duvarları, tıpkı bir bitkinin köklerine benzer şekilde, besleyici maddeleri özümseyerek kanımıza karışmasını sağlayan köklerle kaplıdır. Her kök grubu belli bir organı besler. İşe yaramayan atıklar boşaltılır. Peki, sindirilemeyen parçacıklara ne olur?

Bir sonraki öğünde yeni bir sindirilmemiş besin parçası eskisine eklenir, sonra bir başkası ve bir başkası daha. Sindirilmemiş yiyecek parçaları kalınbağırsağın duvarına yapışır. Bu parçacıkların oluşturduğu birkaç kilogramlık bir ağırlığı bağırsağımızda taşır dururuz. Yıllar boyunca 36 derecenin üzerindeki beden ısısında depolanan besin ürünlerine neler olduğunu hayal etmek güç olmasa gerek.

Bağırsak, bu pislik katmanı altında hâlâ daha besin özümseme işlevini sürdürür ve bu katmandaki bozulmanın ürünü olan zehirli ve kanser yapıcı maddeleri de yararlı maddelerin yanı sıra özümseyerek vücuda taşır. Açıkça ortadadır ki, bu özümsenen, sağlıklı hücreler oluşturmaya uygun bir malzeme değildir. Bu zehirler kanımıza karışarak bedenimizde dolaşır ve sağlığımızı mahveder.

Yukarıda anlatılanlardan, asla sağlıksız tek bir organımız olamayacağı sonucunu çıkarabiliriz. Bütün beden hastadır. Organlardan biri daha erken hastalanır ama onu tedavi etmek sorunu çözmez. Belli bir hastalığı tedavi ettiğimizde temelde yatan daha büyük bir sorunun, bedenin tümünün kirlenmiş olmasının lokal bir belirtisini ortadan kaldırmış oluruz. Belli bir bozukluğu tedavi ettiğimizde asıl suçlu tedavi edilmeden ve her an bir başka organı vurmaya hazır bir şekilde kalmış olur. Zehirlenmiş bağırsak sürekli olarak bütün bedene zehirleyici maddeler taşımaktadır. Kalınbağırsak genel bir zehirlenme kaynağı haline gelmiştir. Durağan dışkı malzemesi katılaşmış katmanlar oluşturur. Bu kocaman atık torbası, diğer iç organlarımızı kendi yerlerinden iter, diyafram üzerine baskı yapar ve akciğerlerimizin kapasitesini önemli ölçüde azaltarak, diyaframın nefes alma işlevinin dışında kalmasına neden olur. Karaciğer yerinden itilir; böbrekler üzerinde baskı oluşur; incebağırsağa hareket edecek yeterince yer kalmaz; erkekler üreme ve idrar sistemlerinde sıkışıklık hissederler. Rektumun alt bölümü, en çok baskı altında kalan organdır; aşırı çalışan kanallar genişler ve kanlı yumrular oluşturur. Zehirlenmiş bir kalınbağırsak sayısız soruna yol açabilir ve ortaya çıkabilecek hastalıkların önceden teşhis edilmesine imkân yoktur. Olası en kötü senaryoda, kanserin son aşamasında, kalınbağırsaktaki boşaltım kanalı tümüyle tıkanır ve beden kendi ürettiği zehirlerle zehirlenir.

Share This