Aracıyı fark eden, mesaja ve mesajı yollayana yaklaşır.
Aracıyı anlamanın ilk adımı, onu tanımak, ona güvenmek ve onu takip etmektir.
Gelen gerçeği olduğu gibi alabilmenin yolu bir yandan da aracıdan özgürleşmektir. Hem fark edip hem iletişime geçip hem onunla savrulmadan özdeşleşmeden aracının aracılık ettiğini bilivermektir.
Bedeniyle bağlantısı olan, bedeninin dilini çözen daha da derin katmanlara inebilir.
Bedenin ötesi de var. Varmış yani. Kabul, kabul de… Öteye taşıyan bizi öteden önceki kapıdan geçmek, geçerken sonrakine hazırlanmak değil midir? Yok sayabilir miyiz süreci, yok sayabilir miyiz bedeni ve onunla deneyimlediklerimizi?
Henüz fırınlanmamış toprak bir testi içine su doldurursanız testi dağılır. Bedeni yaşam içinde deneyimlemek; ateşlerde harlanan-dönüşen-birleşen toprak misali su ile dolmaya, taşmaya bir başlangıçtır.
Daha da derine kabukları tek tek soyarak varmaz mıyız? Lotus çiçeğinin en dış yaprakları açılmaya başladığında, merkezindeki, yaşama sunulmaz mı?
Telefondaki sıcacık, özlem dolu, hem hüzünlü hem sevinçli, sevdiğimi sevildiğimi yeniden fark ettiren bir sesin içime yaydıkları gibidir bedenimi-nefesimi hissetmek benim için.
Kendi el yazımla kendime yazılmış samimi bir mektup gibidir bedenimle iletişime geçmek benim için.
Bazen itme-çekme-çarpma-acı-haz veren bir dansın ortasında dönenip durmak gibidir bedenden sızanlar. Kaynağı ifade ederken, bastırıp istifleyip sakladıklarımızı çarpıcı biçimde fark ettirir bu inişli çıkışlı, yavaş-hızlı, nefes nefese-sakin dans.
Bazen “şımarık” dediğimiz; oysa sadece kendini yaşamak, anlatmak için elinden geleni yapan bir çocuktur bedensel habercilerimiz.
Ondan koptuğumuzda tekrar bağlantıya geçmek için olabildiğince güçlü bir yolla bizi tekrar kendine çeker. İyi kötü ayrımı yapmadan “Gör beni, duy beni, farket ve sev beni” mesajlarını her yolla bize iletir.
Bedenimi hissetmeyi seviyorum. Onu kendi özgünlüğüyle tanımayı, kabul etmeyi seviyorum. Sınırlarını, bazı asanaları (yoga pozu) rahatça yaparken bazı pozları yapabilmek için çalışırken bana verdiği hisleri seviyorum. Hem herkeslere benzerken hem de kendine has olmasını seviyorum.
Yoga yaparken, trikonasana pozunda serçeparmağımın ucundaki titreşimi hissetmeyi seviyorum. Bu hissin, ayaklarım yere kök salarken topuklarımdan yukarı uzamayı araştırmam esnasında bedenime yayılmasını ve tek bir noktamın bile her şeyle bağlantı içinde olduğunu saniyelik de olsa deneyimlemeyi seviyorum.
Bu anlarda sessizleşiyorum, kafamın içindeki vıdıvıdıcılar susuyor ve pür dikkat serçeparmağımın ucuna kulak veriyorlar. Fark ediyorum ki andayım, fark ettiğim anda her şey dağılıyor. Vıdıvıdıcılar yeniden zihnimde konuşmaya başlıyor, hareket yeniden hızlanıyor ve doğal döngü devam ediyor. Yaşam dönüyor ben dönüyorum…
Yaşam benimle bir ona bir buna bir şuna dönüyor. Ne iyi oluyor böyle. Olduğu haliyle her şey ne iyi oluyor. Bunu fark etmek ve kabul etmek ne iyi oluyor. Serçeparmağımın ucundaki titreşim yüreğimin kapısını bana açıyor.