Bu aralar her yere erken varıyorum. Yapacağım iş her ne ise öncesinde bir kahve içeyim, kitabımdan bir iki sayfa okuyayım diye. İşte yine öyle bir zaman, bu soğuk kahvede, kırk dakika sonra başlayacak akşam dersimden önce soluklanıyorum.

Son zamanlarda kahve içtiğimi okuyan, duyan, gören arkadaş, öğrenci ve okuyuculardan gelen tepkiler ilgimi çekiyor. Mavi Orman okuyucularından bazıları kitapta ara ara geçen margaritalarımı hâlâ içip içmediğimi soruyorlar.

Anlıyorum ki yogayı ciddi olarak hayatına sokan, sokmak isteyen kişilerin kafasında yeme-içme adabının yogacası biraz karışık.

Şimdi burada, bir yandan kahvemi yudumlarken bir yandan da bu konudaki düşünce ve tecrübelerimi paylaşayım sizinle.

Tayland’da yogaya başladığımda ben de hemen kendime kurallar koymuştum. Zaten oldum olası kendime ve etrafıma kurallar koymaya bayılırdım, yoga fırsatını derhal değerlendirerek içimdeki askeri yeni kararlarım ile sevince boğdum.

O ara zaten yirmili yaşların ovırdozu neticesinde alkol, sigara ve muhteviyatını canım çekmez olmuştu, bunlara yasak getirmek yasaktan sayılmadı askerin gözünde. Tayland’a gitmeden önceki kış, sevgilimi ve dostlarımı canından bezdiren bir tavuk rejimi yapmıştık Ayşe ile. Bir ay boyunca her türlü kuş yiyebilirsin, bir de sebze ama başka bir şey yemek yok.

Sinirden ve açlıktan titreyen ellerimle mutfakta hindi füme dilimlemeye çalışırken çok sevdiğim lazerli bıçağımla az kalsın parmağımı da doğrayacaktım bir keresinde. Buzdolabından yeni çıktığı için yağları donmuş hindi fümeden akan kan görüntüsü karşısında duyduğum iğrenme öyle bir boyutta idi ki, bugün hâlâ tavuğun hindinin canlısının yanında geçerken bile içim bulanır.

Uzun lafın kısası tavuk zaten yemiyordum ve kırk sabah boyunca Larb adı verilen nane ve limon ile kavrulmuş bir şey eti salatası ile kahvaltı etmiş olduğum için etoburluğa ara vermek de çekici bir fikir gibi geldi o sırada.

Zaten içimdeki askerin gözü yukarılarda idi: şeker, tuz, kahve, balık ve deniz ürünlerine yasak getirilmesini öngördü.

Böylece sekiz ay sürecek papaya salatası-beyaz pilav-yeşil çay  öğünlerine başlamış oldum. Sekizinci ay İstanbul’a geldiğimde tenimin rengi -papayadan- turuncuya çalıyordu ve aklımda yasaklarımı delmekten başka bir şey yoktu.
Dondurma, kahve, balık, cips, patates kızartması…

Nil Gün’ün NLP kitabında pek güzel açıkladığı üzere, yapmamaya odaklandığımız şey kendisini üretir. Düşünce yasağa odaklanıyorsa, yasağın düşüncesini üretmeye devam eder.

Yasemin’in annesi bizi bir diyetisyene götürmüştü. Madem kilo verme saplantımızdan vazgeçemiyorduk, bari bir uzman gözetiminde çılgınlığımızı sürdürelim diye. On yedi yaşındaydık ve üç kilo vereceğiz diye günde yarım paket eti form ve bir (evet sayı ile 1) adet tekir balığı yiyerek yaşayacağımıza inanıyorduk. Benim yine sinirden elim ayağım titriyor, o bir tekir balığının pişeceği ana kadar ev halkına kan kusturuyordum. Sonraki hafta Yasemin ile bir araya geldiğimizde, birbirimizi gaza getirmek sureti ile (affedersiniz) Mc Donalds’a giriyor ve menü yiyerek kendimizden geçiyorduk!

Diyetisyen kişi karşısındaki on yedi yaşında ve kilo değil, özgüven sorunu yaşayan bizlere günlük listeler verdi. Bir günde üç meyve, 100 gr et, iki sebze yemeği filan falan… (Üç meyvenin bir tanesini adam başı bir karpuz olarak değerlendirdiğimiz de oldu!!)

Veeee haftada bir defa X (eks değil iks olarak okuyunuz lütfen). Günlük yemek listemizde bulunmayan ve bulunması söz konusu olmayan herhangi bir şey. Winner dondurma, simit, sokaktan alınma nohutlu pilav, patates kızarması, ne olursa!

X,gencecik beyinlerimizin tek hayali haline geldi derhal! Durmadan o haftanın X’inin ne olacağını konuşuyor, X yiyeceğimiz gün için özel planlar yapıyorduk!

X bizim için yasak elma idi ve fikrini kafamızda yeniden yeniden üretip duruyorduk.

Yasak elmanın hikâyesi tam da bu değil midir?

Yoga ve Ayurveda metinleri iyi bir çalışma, sağlıklı, dengeli bir beden, tutarlı, sakin, merkezde bir zihin ve derin bir yoga çalışması için birtakım beslenme önerilerinde bulunur. Bu doğru. Fakat hepsi bu önerilerin her bünyeye göre yeniden düzenlenmesi gerektiğine ve her öğrencinin kendisini tam besleyecek gıdaları keşfetmesi gerektiğine de dikkatimizi çeker. Et, balık, alkol, kahve, tuz ve şeker gibi zihni ajite etme potansiyeline sahip gıdalar bazı bünyeleri etkilemiyor olabilir. Bazı zihin yapıları ise bu gıdalardan dolayı değil, kendilerini aşırı derece kontrol etmeye çalıştıkları için ajite olurlar.

Yoganın kontrol değil, disiplin işi olduğunu yazılarımda tekrarlıyorum. Disiplin sabırla bana neyin yarayıp neyin zarar verdiğini gözlemleme becerisini kazanmak için gerekli. Bunun en kestirme yolu da her sabah yoga yaparken kendimizi nasıl hissettiğimizi gözlemlemek. Önceki gece geç saatte yediğimiz besinlerin kendileri veya kalıntıları -on beş yaşında bir oğlan çocuğunun metabolizmasına sahip değilseniz- muhtemelen sabah kalktığınızda hala iç organlarınızı işgal ediyor olacak. Yoga asana iç organlara nefesle dokundukça derinleşen bir çalışma olduğuna göre organlarımızın boş ve sakin olması bizi daha derin bir çalışmaya götürecektir doğal olarak. Ama kimi geceler vardır, dostlarla çıkıp, yemek içmek sabah derin bir yoga çalışması yapmaktan daha değerlidir, o zaman da iç organlara çok kafayı takmamakta fayda var.

Yine sabahları yoga yaparken kendimizi güçsüz, yorgun, kaskatı, isteksiz hissediyorsak, önceki günün menüsüne bir göz atabiliriz. Aynı şeyi kendimizi esnek, güçlü, neşe ve şevk dolu hissettiğimiz sabahlarda da yapabiliriz. Udiyana bandalar derine derine gidiyor, boşluk hissi karnımızı, göğüs kafesimizi dolduruyorsa, bir önceki gün yaptığımız bir şeylerin bize yaradığını düşünebiliriz. (Yediğimizin içtiğimizin yanı sıra stres, kasları aşırı kullanmak, spor, güneşte fazla kalmak, susuzluk gibi etkenlerin de ertesi sabahki yogayı etkileyeceğini unutmayın.)

Zhander hocam kontrol ile, yasaklarla, diyetlerle, başkalarına iyi geldiğini duyduğumuz reçetelerle yogik hayatın sürdürülemeyeceğinden söz eder. Herkesin kendi beslenme tarzının ayrı olduğunu ve oraya ancak deneye yayıla varacağımızı anlatır.

Yasak elmalar ve X’ler yaratmak obsesif yapıdaki zihinler için büyük zevk. Kendini ve başkalarını kontrol altına almak da bu zihinsel kalıbın devamı. Disiplin, kontrol anlamına gelmediği gibi yoga da yasaklar ve kısıtlamalar ile örtüşmüyor. Yoga, kişinin sahici istek ve ihtiyaçlarını araştırarak öz benliğini tanımasını amaçlar. Bu da kısıtlamalarla değil, ancak merak ve sevda ile gerçekleşebilir!

Hepinize Afiyet Olsun!

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/baldan-tatlisi-yasak-elma/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/baldan-tatlisi-yasak-elma/" data-text="Baldan Tatlısı Yasak Elma" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/baldan-tatlisi-yasak-elma/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>İstanbul doğumlu yazar, Hatha Yoga öğrencisi ve eğitmeni, sosyolog, Prof. Macit Gökberk’in ilk torunu ve tanıdığı veya tanımadığı pek çok kişi için ilham kaynağı olan, kendini belli bir coğrafyaya ait hissetmeyen bir dünya vatandaşı. Defne Suman&#8217;ın, insan doğasına olan ilgisi ve insanın derinliklerini keşfetme ihtiyacı, onu, Boğaziçi Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü&#8217;nde yüksek lisans eğitimini tamamlamaya kadar getirdi. Bir adım ötede Amerika&#8217;nın prestijli bir üniversitesinde doktora yapmak yatarken, o yeni bir yol seçerek akademisyenliği bırakıp yola çıktı. </p> <p>2003 yılından beri dört kıtada seyahat ederek Zhander Remete’nin rehberliğinde yoga öğreniyor ve öğretiyor. Atina, İstanbul ve Oregon’da soluklanıyor. Çocukluk yıllarından beri okuma ve yazma ile haşır neşir olan Defne on üç yaşından sonra yazılarını gözlerden uzak tutmaya karar verdi. Okur ile buluşması ise maneviyatın izinde iç dünyasını keşfettiği yıllarına denk gelir. Kendi deyimiyle “üzerine sinmiş tecrübelerin merceğinden bakıp da gördüğü insana, topluma, yaşama dair” yazıyor. En büyük ilham kaynağı sahici olana karşı duyduğu merak ve başlıca tatmin alanı da hakikati ifade etmenin insanları birbirine bağlayan eşsiz tabiatı.</p> <p>İlk kitabı <a href="https://www.kuraldisi.com/bookstore-yayin/roman/mavi-orman/" target="_blank">Mavi Orman</a> Şubat 2011’de Kuraldışı yayınevinden çıktı. Mavi Orman&#8217;ı, 2013&#8217;te ilk romanı <a href="https://www.kuraldisi.com/bookstore-yayin/roman/saklambac/" target="_blank">Saklambaç</a> izledi ve Yunanistan’da ve Türkiye’de aynı anda çıkacak olan yeni romanı Emanet Zaman ise tarihin bambaşka bir penceresinden, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarındaki İzmir’inden yine insana bakıyor, bütün sevinçleri, kederleri ve çaresizliği içinde insanı anlamaya çalışıyor.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This