Çigongun ilkelerine uygun beslenirken sadece kaloriyi azaltırsınız; besin değerini değil! Kaloriyi azaltırken genellikle besin değerinden de ödün verilir. Vermeyin. Yalnız yaşlılar ve hastalar değil tüm yetişkinlerin kalori değerlerini dengede tutmaları gerekir. Kaloriyi azaltmak besinlerdeki vitamin, mineral, yağ, protein ve karbonhidratların atılması demek değildir. Çoğu insan kalsiyum ve magnezyum eksikliğinden muzdariptir. Yemeğinizin kalitesinden değil sadece miktarından ödün verin.
Karbonhidrat
Çigong diyetinde temel olarak beş tahıla dikkat çekilir: pirinç, darı, buğday, yulaf, fasulye. Daoist inanışa göre üç dantien bölgemiz (üçüncü göz, kalp ve karın) üç kurt tarafından istila edilir. Bu kurtlar kötü beslenme, kötü davranış ve beş tahıldan kaynaklanan kötü Çi üzerinde yaşarlar. Yine bu inanışa göre bu beş tahıl hayatı kesen makas gibidir. Beş iç organı çürütür ve hayatı kısaltır. Lakin karbonhidratlardan uzak duralım derken (başta pirinç ve makarna olmak üzere) ne pirinçle beslenen Çinlileri ne de İtalyanlarla Fransızları üzmek gerekir.
Karbonhidrat yediğimizde şeker ve glikoz parçalarına ayrılır. Enerji için glikoz gerekli bir maddedir. Glikoz solunumla gelen oksijen ile birleştiğinde karbondioksit üretir, su ve ısı açığa çıkar. Karbondioksit kanla ciğerlere taşınır ve nefesle dışarı atılır. Vücut glikozu kullanabilsin diye pankreas ensülin salgılar. Ensülin hücrelerin bunu emmesini sağlar. Ensülin aynı zamanda glikozu glikojene çevirir. Bu da ciğerlerde ve kaslarda saklanır. Zamanı gelince kan şekeri olarak ortaya çıkar. Tüm bunlar dengede ve olması gereken değerlerde tutularak vücut sağlığı korunur.
Protein ve yağlara oranla karbonhidratı çok fazla tüketirsek, kandaki ensülin seviyesi artar. Ensülin fazla salgılanınca kan şekeri düşer ve baş dönmesi, yorgunluk yapar. Aynı şekilde vücutta fazla yağ stoklanır. En son olarak da, zaten yüksek olan ensülin miktarı hücrelerin ensüline karşı dirençli olmasına neden olur. Bu yüzden de daha fazla makarna, ekmek ve tatlı yeme ihtiyacı doğar. Bu da şeker hastalığına hoş geldin der.
Vitamin ve Mineraller
Günlük C ve E vitaminlerini düzenli alın. Sentetik olan vitaminlerden kaçının ve herşeyin fazlasının da zarar getireceğini unutmayın.
Çi’ye Hareket Veren Besinler
Kimi besinler Çi’yi aşağı doğru, kimileri yukarı doğru hareket ettirir. Aşağı doğru hareket ettiren kök besinler mide bulantısına ve hıçkırığa iyi gelir. Yapraklı ve çiçekli besinler yukarı doğru yükseltir; bunlar ateşi düşürmekte faydalıdır. Hayvanların organlarına ait besinler bizdeki aynı organlara hitap eder. Batı tıbbı 100-150 yıllık geçmişi ile halen besinlerin kimyasal bileşenleri hakkında kesin bir bilgiye sahip değildir. Çin ve Doğu tıbbı binlerce yıla varan deneme yanılma yöntemleriyle ispatlanmış bilgilere sahiptir.
Örneğin, armut ve armut suyu ciğerleri temizler, ateşli hastalıkları iyi eder. Limonun serinletici özelliği yanı sıra kusmayı önleyici ve iştah açıcı özelliği vardır. Soya fasulyesi üzgün midenin dostudur; mideyi ve dalağı güçlendirir, toksinleri atmaya yardım eder. Soya sütü zehirlenmelere karşı kullanılır. Çam fıstığı kuru öksürüğü keser. Kereviz basur ağrısı gibi ağrıları dindirir. Bunun gibi pek çok örnek bizim ülkemizde de bitkilerle şifa kültürümüzde mevcuttur.
Su, Su, Su…
Bol bol su için. Çigongun vazgeçilmez içecekleri su ve yeşil çaydır. Sıcak çay Çi’yi vücuda uyumlu hale getirir ve çigong egzersizlerinden sonra içilmesi çok iyi gelir (derginin başka bir sayısında sırf çaydan bahsedebilirim). Hasta ve halsiz düşene, boşuna denmez “Dinlenin ve bol bol sıvı tüketin” diye. Su ateşi düşürür, zehri sulandırır ve dışarı atar, ruhu besler. Günde en az sekiz bardak ya da iki litre su içmek gerekir.
Pek çok Doğu tıbbı hekimi hastalıkların yeterince su içilmemesinden kaynaklandığına inanır. Peki su neden bu kadar önemli? Birincisi adı üstünde su. Kanı sulandırır. Besinleri çözer ve daha rahat sindirilmesini sağlar; böylece hücrelere de daha hızlı ulaşır. Toksinlerin vücuttan atılmasına yardım eder. İkincisi yağlıdır. Sindirim, cinsellik ve hareket için gerekli yumuşaklığı sağlar. Üçüncüsü de vücut ısısını dengeler.
Su aynı zamanda ruhani bir güce sahiptir. Gezegendeki en eski iyileştirme aracıdır. Çigong egzersizlerinden en önemlilerinden biri de “dil masajı” çalışmasıdır. Amacı yeterince tükürük üretip iç organlara gerekli ve şifalı Çi’yi göndermektir. Bu egzersiz esnasında dilin ucu damakla ön dişlerimizin iç kısmının birleştiği noktada tutulmasıyla başlar. Günlük yaşantınızda artık dilinizin nerede duracağını öğrendiniz. Aklınıza geldikçe de dilinizi sağdan sola belli bir süre ve soldan sağa da belli bir süre dairesel şekilde damağınızda gezdirin. Tükürük üretmeye başladınız bile. Ne kadar tükürük üretirsek o kadar sağlıklı olacağımıza inanılır.
Yemeklerde alınan su, gaza, şişkinliğe ve kabızlığa yol açabilir. Her türlü sıvı yemeklerden on beş yirmi dakika önce veya yarım saat ila bir saat sonra tüketilmelidir. Mide besinlere göre asit salgılar. Besinle alınan sıvı midenin asit dengesini bozar.
Marketten aldığınız ve üzerinde yüzde yüz bilmem ne suyu yazan şeylere kanmayın. Her türlü suyu en doğal haliyle için ve sıkıldıktan hemen sonra tüketin. Taze hazırlanmış sebze ve meyve suyu bedenden ölü hücreleri atar, tuzu çözer, karaciğer ve böbreklerdeki taşları çözer ve kansere karşı korur. Çinliler “Yer gibi için” der. Yani sıvıları bir dikişte, kana kana içerek mideye göndermeyin. Yudum yudum ve ağzınızda bir süre bekleterek için. Tükürük bezleriyle sıvıdan alacağınız yararlı vitamin ve mineraller ulaşması gereken yerlere daha çabuk ulaşacaktır. Hızlı içilen sıvılar mideyi hem yorar hem de mayalanmaya yol açar.
Pancar, havuç, lahana, patates, salatalık, ıspanak, domates, üzüm, limon, sarımsak ve elma suyu içmek son derece faydalıdır. Hepsinin ayrı ayrı şifası vardır.
Kalınbağırsağımız İntikam Alır!
Sağlıklı olmanın yolu iyi çalışan bir kalınbağırsaktan geçiyor. İyi çalışmayan bağırsak kabızlığa neden olur. Kabızlık kanın kirlenmesine, hatta zehirlenmesine ve zehrin tüm vücuda yayılmasına neden olur. Kalınbağırsaktaki sorunlar bütün iç organları tetikler. Bundan mide, pankreas, dalak, böbrekler, karaciğer ve safrakesesi nasibini alır. Safrakesenizi ameliyatla almak isteyen doktorlar asıl sorunun bağırsaklarda olduğunu bilmezler ya da bilmek istemezler; çünkü çok basit bir ameliyattır ve sigortanız karşılıyordur. Hatta yanında “bademcik ameliyatı bedava” promosyonu da olabilir. Sebeplerle değil belirtilerle uğraşan Batı tıbbı bazen sizi zora koşabilir.
Kalınbağırsaktaki sorunlar neye yol açar?
- Kanın kirlenmesine ve vücudun zehirlenmesine
- Karaciğerin yorulmasına, görevini yeterince yerine getirememesine, safrakesesine yüklenmesine, taşların, kumların ve poliplerin oluşmasına ve toksinlerin vücuttan atılamamasına
- Böbreklerin bir sürü kum ve taşla dolarak devre dışı kalmasına
- Eklemlerde birikintilere, kireçlenmeye ve her yerimizden ses gelmesine
- Alerji, kist, şişmanlığa
- Sinir sisteminin bozularak kansere dek yol alan hastalıklara neden olur
Bunlara maruz kalmamak için beslenmemize dikkat etmeli; düzenli olarak kalınbağırsak ve karaciğer temizliği yapmalı; antibiyotik gibi bağırsakta mayalanmaya yol açan ve karaciğeri yoran ilaçlardan uzak durmalı; öfke, üzüntü, affedememe, pişmanlık, kin, nefret gibi duyguların üstesinden sevgiyle gelmeli; kendimizi, etrafımızdakileri ve doğayı koşulsuz sevmeli ve çigong yapmaya devam etmeliyiz.
Çigong Diyetini Ben Nasıl Uyguladım?
Çin’e ayak basmak zaten başlı başına diyeti uygulamanız demek. Yurdum insanının nasıl beslendiğini bilirsiniz. Çin’deyken alışık olmadığım yeme kültürüne ve yemeklere sövsem de, döndüğümde insanımızın nasıl yemek yediğini görünce hem üzüldüm, hem de utandım. Size klasik bir kahvaltı gözlemimi aktarayım. Masada yok, yok. Zeytinin yeşili, siyahı. Peynirin beyazı, kaşarı, loru, dili. Domates, salatalık, marul üçlüsü. Sahanda yumurta. Sucuk, salam ve sosis. Gözleme. Bal, reçel, kaymak, tereyağı. Portakal ya da nar suyu. Demlik çay ya da ha bire getir denilen bardak bardak siyah çay. Soğuk su. Ceviz, kuru üzüm, kayısı gibi çerezler. Bir ben yok’um! Lakin ben de varım. Bir de bunların açık büfe olanları var, onlara hiç girmiyorum. Şimdi masada oturanlardan birine bakalım. Sayıyorum. Ekmeği yumurtaya banıyor, ağzına atıyor. Çatalla sucuktan alıyor, ağzına atıyor. Peynirden bir parça alıyor, yetmiyor farklı bir peynirden de bir parça alıyor, ağzına atıyor. Zeytin ağza, domates ağza, salatalık ağza. Meyve suyundan bir yudum, çaydan bir yudum. Bunların hepsini tek bir kerede ve peş peşe yapıyorlar. Allah’ım nasıl insanlarız? Sanki biri pedallı çöp kovasına basmış içine ha bire çöp boşaltıyor. Akşamları da farklı değil. Çorba, üzerine birkaç çeşit yemek, pilav, salata, cacık, hemen üzerine bekletmeden meyve, tatlı ve siyah çay. Zavallı mide, zavallı kalınbağırsak ve diğerleri…
Vücut bizden intikam almasın da ne yapsın?
Kendi diyetimi anlatayım.
Öncelikle besinleri birbiriyle karıştırmayı kestim. Yani çok sevdiğimiz kuru-pilav ikilisini birbirinden ayırdım. Her öğünde tek besin yemeye başladım. Unlu mamulleri, tuzu, şekeri hayatımdan çıkardım diyebilirim. Keçi sütünden yapılma süzme yoğurt ve peynir yiyorum. Et olarak kuzu eti ve keçi eti, balık olarak deniz balıklarını tercih ediyorum. Peynir kalınbağırsağın bir numaralı düşmanı olduğu için keçi peyniri bile olsa peynir yememeye çalışıyorum. Makarna, beyaz pirinç, beyaz ekmek, margarin hayatımdan çıktı. Kepekli ekmek, bulgur ve zeytinyağı bunların yerini aldı. Meyveleri kabukları ile hatta çekirdekleri ile yiyorum (şeftali gibi meyveler hariç 🙂
Siyah çayın yerini yeşil çay aldı. Kahve, kola, her türlü asidik ve sentetik market içeceği hayatımdan çıktı. Pastane tatlıları ve çikolata yemiyorum. Sen de ot gibi yaşıyorsun, diyenleri duyar gibiyim. Başta inanın ben de eziyet çektim ama alışınca bu sefer aksi saçma gelmeye başlıyor. Taze meyve ve meyve sularından aldığım şeker yetiyor. Ayrıca tatlı ya da çikolata istemiyorsunuz. Bu tarz bir beslenme şekli ve çigong egzersizleri ile seksen küsur kilodan altmış beş kiloya indim ve aylardır da bu kilomu koruyorum. Kendimi daha çok seviyorum ve kuş gibi hissediyorum. Kuraldışı Yayınları’ndan Mihail Tombak’a ait eserleri okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Aklın yolu bir. Sağlıklı beslenme ve iyileşme konusunda çok güzel şeylere değiniyor. Kütüphanenizde bulunmasında fayda var.
Unutmayın
- Taze, mevsiminde, yöresel ve doğal beslenin
- Hormonlu, antibiyotikli, sentetik, genetiğiyle oynanmış gıdalardan uzak durun
- Buharda, fırında ya da güveçte pişirin, kızartmalardan uzak durun
- Kaloriyi azaltın, besin kalitesinden ödün vermeyin
- Vitamin ihtiyacınızı doğal olarak karşılayın
- Bol su ve yeşil çay için
- Besinleri tanıyın, hastalıklara iyi gelecek besinleri tüketin
- Unutmayın; Tanrı nimetleri, Şeytan aşçıyı yaratmıştır 🙂
Önce peynir yiyorum demişsiniz sonra da peynir yememeye çalışıyorum demişsiniz. Ne diyorsunuz ben anlamadım