Geldi yaz ayları, yeniden başladı zayıflama çılgınlığı!

Hoş artık yaz, kış, kadın, erkek demeden devam eden bir beden takıntısı var!  “Benim yağ oranım ideal seviyede; spor salonunun fatihiyim; kas oranım şahane; hadi sen de bizimle girsene rejime” muhabbetlerinden gına geldiğini söylesem yeridir. Bu durumda benim kilom tepkisel mi?!

Hiçbirimizin, birbirimizden farkı yok! Ne zaman bir çılgınlık başlasa aynı toplumun, dünyanın üyeleri olarak hepimiz durumdan nasibimizi alıyoruz. Ne kadar “ben bu durumlardan uzağım” artistliği yaparsak yapalım, ister istemez içine çekiliyoruz. Aksi takdirde uyumsuz damgasını yemek kaçınılmaz oluyor. Güzellik, incelik furyasında kilo fazlan varsa iradesiz, sağlığının sorumluluğunu almayan, standartlara uymayan gibi etiketlerle sana bakan gözlere alışman gerekiyor. Eğer kilo fazlası olan arkadaşlarının yanında ince kalıyorsan da “Aman yemekten keyif almayan hayattan da keyif almaz zaten; bir parça yemek zehir olsa zehirlemez” cümlelerine maruz kalmak neredeyse kaçınılmaz. Bana göre yok birinin diğerinden farkı; ikisi de son derece rahatsız edici. En vahimi ise beden algısıyla barışık olmayanların sayısının her geçen gün artması; üstelik bunların çoğu da hayatımızda yer alan insanlar. Kaldı ki çoğumuz zaman zaman aynı hataya düşüyoruz. Kilo sorunu olmamasına rağmen ebedi diyette olanlar, kilo sorunu olmasına rağmen sağlıklı olduğunu savunanlar, kavganız yemekle değil, kendinizle! Yasaklı yiyecekler listesi, vicdan azabı, suçluluk ve pişmanlık duygusu… Bunların sebebi kesinlikle yedikleriniz değil!

Yapılan araştırmalar diyetle verilen kiloların geri alındığını göstermiyor mu? Her yeni çıkan diyet bir öncekini kötülemiyor mu? Yasaklanan ne varsa insana daha çekici gelmiyor mu? Sevilen ve yenilmeyen ne varsa akılda kalmıyor mu? İstenileni yemek için rejim bitene kadar sabırla beklenilmiyor mu? İnsan kendine her yasakladığıyla kendisine eziyet etmiyor mu? Az yemenin ya da çok yemenin altında psikolojik nedenler yatmıyor mu? Nasıl göründüğün kendinle barışık yaşamandan daha mı değerli?

Beni her gördüğünde kiloma laf eden, kendi kilosundan şikâyet eden, saatlerce sağlıklı beslenme üzerine konuşan insan, sözüm sana! Sözüm bana! Bedenimden şikâyet ettiğimi duyarsan bil ki derinlerde beni rahatsız eden başka şeyler var. Kilomla değil, benimle ilgilen! Ve böyle durumlarda çikolatamı isteme benden! Çünkü biliyorum ki o sırada kavga ettiğim elimdeki çikolata değil, kendimim. Bil ki kavga ettiğin yemek değil, kendinsin. Ya kendimizle gerçekten ilgilenelim ya da sonsuza dek boş boş rejimlerden bahsedelim. Seçim kendinle ve çevrenle kurmak istediğin ilişkinin derinliğinde… Hadi gel seninle tatlı yiyelim, tatlı konuşalım ve kendimizi daha çok sevmeyi öğrenelim.

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/cikolatami-isteme-benden/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/cikolatami-isteme-benden/" data-text="Çikolatamı İsteme Benden" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/cikolatami-isteme-benden/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><img fetchpriority="high" decoding="async" class="alignright wp-image-8006 size-full" src="https://test10.kuraldisi.com/wp-content/uploads/Duygu-300x2251.jpg" alt="Duygu-300x225" width="300" height="225" /><br /> 2006 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun olduktan sonra İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde Uygulamalı Psikoloji yüksek lisansı yaptı. Kuraldışı’nda Yaşam Okulu ve Bütünsel Kinesiyoloji eğitimlerini tamamlayarak yeni bir yaşama başladı.<br /> Çocukluk yıllarından beri ‘‘İnsanlık’’ fikrini ciddiye alır. Değer verdiği şeyleri büyük bir tutkuyla ister… Sevdiği işleri yaparken gayet üretkendir… Sevdiği ve tutkuyla bağlı olduğu bir mesleğe sahip olduğu için hiç işe gitmediğine ve dünyanın en şanslı insanlarından biri olduğuna inanmaktadır. Rutini pek sevmez, özgürlüğe olan düşkünlüğü zaman zaman başına iş açsa da özgürlüğünden vazgeçemez. Fiziksel ve zihinsel seyahatler yaşamının olmazsa olmazlarıdır. Hem iş hem eş hem arkadaş seçimini manevi dünyasına uyan kişiler arasından seçer ve derinden bağlanır. Yaşam onun için sanattır ve o sanatı aşkla icra etmek en büyük zenginliktir…<br /> Amaçlarını ve arzularını gerçekleştirmek için sahip olduğu bol enerjiye şükrediyor. Dost bir dünyada yaşadığına ve yaşamın armağan olduğuna inanıyor. Hayatını ruhunun ve duygularının yönetmesine izin veriyor. Açık ve meraklı bir zihinle yaşamanın tadını çıkarıyor. Her bireyin kendine özgü yeteneklerine, renklerine, hayatlarına saygı duyuyor, katkılarını şükranla karşılıyor. Düşüncelerini özgürce paylaşmaktan mutluluk duyuyor ve girdiği ortamlarda sinerji yaratmak için aktif rol oynuyor. Başkalarının başarısını da kendi başarısı gibi destekliyor ve sevinç duyuyor. Yetenek, beceri, bilgi ve deneyimlerini bütünle paylaşıyor. Herkesin huzurlu, dengeli, güvenli ve kendi merkezinde olduğu bir yaşam sürmesini diliyor. O, yolculuğun her an devam ettiğini biliyor ve her anı değerini bilerek yaşamanın keyfini sürüyor. Tüm insanlara kendi bedensel/duygusal/zihinsel ve ruhsal sağlığının sorumluluğunu aldığı, özsorumluluğunu geliştirdiği, hayatında yarattığı her şeyin sorumlusunun kendisi olduğunu bilmenin farkındalığını diliyor. Uyumlu, dengeli ve kendini gerçekleştirebildiği bir yaşamda kim olduğunu bilen bireylerin arttığı bir yaşam düşlüyor. Yazmanın ve yaşamın keyfini sürüyor…</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This