Ebeveynler çocuklarının en iyi okullarda okumasını, seçilmiş öğrenci kategorisine girmelerini arzuluyorlar. Çocukları için en doğru okulu seçmek istiyorlar. Ancak çocuklarının küçük yaşta neye eğilimli olduğunu bilemedikleri için, okul seçimini neye göre yapacaklarını da bilemiyorlar. Özel okullara ve üstün zekâ programlarına girebilmek için yarışlar çok küçük yaşlarda başlıyor. Ebeveynler ne yapacaklarını şaşırmış vaziyette çocuklarını testlere hazırlamaya çalışıyorlar. Henüz sadece oyun düşünen minikler için son derece tedirgin edici bir durum bu.
Beş yaşına yeni girmiş bir çocuğun, annesinin elini tutarak yabancı birinin ofisine girdiğini düşünün. Yabancı, çok şükür, dikkatli ve en azından “test” kelimesini kullanmıyor. “Yapboz yapacağız, resim çizeceğiz ve bazı soruları cevaplamanı isteyeceğim” diyor. Anne kısa bir süre yanlarında kaldıktan sonra odadan çıkıyor. Uzman, çocuğun yaşına uygun, giderek zorlaşan sorular sormaya başlıyor. Bazen resim gösterip ne olduğunu soruyor, bazen bir kelime söyleyip anlamını açıklamasını istiyor. Çocuk kelimeyi ayrıntılı anlatırsa iki puan, az ayrıntılı anlatırsa bir puan alıyor. Bazen bir resimdeki eksik parçayı beş saniye içinde bulması isteniyor. Uzman, Legolarla bir şekil yapıyor ve çocuktan aynısını yapmasını istiyor. Bazen şekilleri ayırt etmesini de isteyebiliyor. Ebeveyn dışarıda heyecanla sonucu bekliyor. Çocuğunun “üstün zekâlı” olup olmadığını, okula kabul edilip edilmeyeceğini öğrenmek için sabırsızlanıyor.
Okullar buna benzer çeşitli testler kullanabilirler ama hangi testi kullanırlarsa kullansınlar, istatistiki sonuçlar, bu testlerin küçük bir çocuğun gelecekteki akademik başarısını öngöremediğini gösteriyor. Küçük çocukların beyin gelişimleri tamamlanmadığı ve çocukların gelişim hızı farklı olduğu için testler amacına ulaşamıyor.
Zekâ testleri bu yüzden uzun yıllar çeşitli tartışmalara neden olmuş. Erken yaşlarda uygulanan testlerin sonucunda birçok çocuk yanlış kategorilere sokulmuş. Educational Testing Service şirketinde araştırmacı olarak görev yapan Dr. Donald Rock, küçük yaşlarda yapılan zekâ testlerinin sağlıklı sonuçlar veremeyeceğini, sadece aslında alt yapısı sağlam çocukları seçebildiğini belirtiyor.
Uzmanlar on bir on iki yaşından önce uygulanan zekâ testlerinin sonuçlarının güvenilir olmadığını söylüyorlar. Amerika Ulusal Sağlık Enstitüsünden Dr. Jay Giedd yayımladığı makalesinde “Bir çocuğun çok küçük yaşta üstün zekâlı çocuklar sınıfına alınması doğru değildir çünkü bu yaklaşım geç açılan çocukları göz ardı eder” diyor.
Bir çocuğun birden boy atması gibi zihinsel gelişiminde de sıçramalar olabilir. Çocukların orta çocukluk (yaklaşık 6-12 yaş arası) döneminde beynin sol yarıküresi hızlı bir şekilde gelişmeye başlar. Bu da sözel kavrayışı arttırır. Ergenlikten önce prefrontal korteks bölümü gelişmez. Prefrontal bölüm yüksek düzeyde muhakeme için gereklidir. Çocuk büyümeye devam ettikçe zihinsel süreçlerin gerçekleştiği yer değişir.
Bazı özel okullar anaokuluna kabul etmeden önce çocukları testten geçirme ihtiyacı duyuyorlar. Okullarının başarısını garantiye almak için başka seçeneklerinin olmadığını düşünüyorlar. Üstelik bu sürecin hata yapmaya ne kadar açık olduğunun, çok sayıda mükemmel çocuğun gözden kaçabildiğinin farkına varmadan…
Beş yaşındayken zekânın önemli mekanizmalarının hiçbiri kullanıma hazır değildir. Ne acıdır ki, gerçek zekâlarını belirleyecek beyinsel dönüşümler henüz başlamamışken çocukların yaşamları üzerine uzun vadeli yapısal kararlar alınıyor.
Bu testler yüzünden bazen beş yaşında bir çocuğun dinozorlardan ya da arabalardan başka bir şey düşünmemesi bir kusur ya da noksan gibi kabul edilebiliyor. Hâlbuki bu durum çocuğun odaklanma becerisini geliştirdiği için ileride okul ve özel hayatını olumlu etkileyebiliyor.
Bence çocuklarımız için en doğru okulun seçiminde önceliği onların duygularına vermeliyiz. Doğuştan gelen öğrenme içgüdülerinin köreltilmeyeceği, severek gidecekleri okulları tercih etmeliyiz. Okula alışma döneminde ders sorumluluğunu almaları ve okulu keyifli bir öğrenme yeri olarak görmelerini desteklemeliyiz.