Nazilli’den çok Kars’tayım bu aralar; kurulan yeni bir yapı, yeni dikim alanları, daha neler neler…

Niyetin iyi olduğu yerde çok güzel işler doğacağına olan inancım tam. Tünelin ucunu gören, büyükşehirden kaçmaya çalışan, kaçarken elbette hayatını idame ettirecek temiz bir iş de yapabilmenin peşinde olan pek çok girişimci ile Nazilli’de, çiftlikte tanıştık. Tanışmakla da kalmadık, bazılarıyla komşu olduk bile. Bade, Seçkin, Gözde ve Hande kendi arazilerine sahip oldular.

Şimdi de koca bir grupla birlikte yeniden Kars’tayım.

Eko turizm, şifalı bitkiler, doğal kozmetik… Çok güzel şeyler olacak burada sanki. Ben bu yazıyı yazarken tam karşımda sevgili İkbal… Eko turizm ve geleneksel tarıma bir nefer daha katılıyor. İpek Hanım Çiftliği’nin örnek alınması, yayılması… İstediğimiz buydu. Çoğalarak ilerleyeceğiz yolumuzda…

Güç birlikleri, ortaklıklar kurmak, yardımlaşmak gerekiyor şimdi. Önyargıları kırmak, ”Başka bir hayat da mümkün” diyebilmek gerekiyor. ”O şehirde şu olmaz, bu şehirde bu olmaz…”, ”mesafe çok uzak” şu bu… Göz korkutmaktan başka işe yaramayan her yargıyı yıkmak gerekiyor.

Biz bugün Kars’tayız. Türkiye’nin en uzak coğrafyasında, yapılabilecekleri konuşuyoruz. Planlar çiziyoruz. Adımlar atıyoruz.

Süt, peynir, yoğurt, tereyağı… Peynirin dört ana çeşidi zaten Kars’ta var. Bunların alt çeşitlerini sıralarsanız ulaşacağınız sayı 100’ü bulabilir. Hiç zor değil. Bu sadece bir örnek.

Sağlıklı kırmızı et, sağlıklı beyaz et, kaz eti… Ben bu durumlardan hiç hoşlanmasam da…

Aklınıza ne gelirse bu coğrafya gerçeğe çevirmeye uygun. Binlerce dönümlük platolar gözünüzün önünde uzanıyor. Ot, sap, saman, binlerce ineğin otladığı meralar… Hem sizi, hem yapacağınız üretimi tercih edecekleri mutlu edebilecek her şey var burada.

Tam anlamıyla serbest gezen tavuklar ile geleneksel köy yumurtası üretimi yapabilirsiniz. Tarlalarda etkin şekilde dikilen buğday, arpa, yulaf ile onlarca ürün yaratabilirsiniz. Yulaf ezmesi, arpa ekmeği, diyet ürünler…

Glüteni neredeyse 0’a yakın Kavılca unu imal edebilir; bununla ekmek yapabilir, bulgur markalayabilir, çörek, galeta üretebilirsiniz.

Aklınıza gelebilecek hemen hemen tüm unlu mamule uygun tahılı bu bölgede yetiştirebilirsiniz: makarna, irmik; ne düşlerseniz… Bölgenin binlerce çeşit bitkisini kurutabilir, geleneksel tohumlar üretebilir, bir tohum firması kurabilirsiniz. Gübre satabilirsiniz.

Yöre eko turizm için on numara… Kars 200 sene önce ne ise şimdi de o. Neredeyse hiçbir büyük değişim geçirmemiş. Kentsel dönüşüm süreçlerinin ardından yıldızı iyice parlayacak, Kafkasya’nın rüya şehri olacaktır. Konakladığımız Cheltikov Otel bunu anlamak için en iyi örnek…

Bizi bizden korumamız lazım. Baharat, Kafkas Helvası, Kete, Pağaç… Bunlar dünyaya tanıtmaya değecek kadar önemli. Diyorum ya, daha neler neler… Üstelik ben sadece Kars’ı anlatıyorum. Urfalılar, Bitlisliler, Adıyamanlılar, Erzincanlılar, Tuncelililer, Tokatlılar bölgelerinize mutlaka yatırım yapın. Üretim yapın. İnsana kazandırın. Bu güzel amaç uğruna çalışırken zordaki güzelliğin tadına varın ve elbette siz de kazanın. Çoluk çocuğumuzun geleceğini güzellikler yaratarak da kurabilmenin yollarını bulalım hep beraber. Elimizi vicdanımızdan ayırmadan…

Sorularınıza cevap, alımlarınıza, dikimlerinize danışman oluruz tüm iyi niyetimizle. Bugüne kadar hep olduk. Zaman zaman kızdığımız da oldu… ”Sizden ilham alıyoruz” deyip de sadece bir internet sitesi hazırlayan; çiftliğin tarzını, havasını kopyalayıp üretim aşamasında hiç var olmayan, üretmeyen, pastoral hikâyeler ile insanları kandıranlar peyda oldu. İpek Hanım Çiftliği’nin başarısı, beş senedir güncellemediğim, güncelleme şifresini bile unuttuğum internet sitesinden falan değil, hiç durmayan üretiminden kaynaklanıyor. Emeksiz ekmek peşinde koşanlar bizden uzak dursun; tek ricam budur…

Bu arada yedi sene geçmiş… Yedi senedir hayal kurduk, hayali gerçek yaptık, ismini koyduk. Olmaz, olamaz’lara inat başardık. Kızım İpek’in ismi ile başladı her şey. Sonra isimler büyüdü, çoğaldı; fark ettiniz mi?

Benim adımı öğrendiniz. Babamın, oğlumun, gelinimin, torunumun… Sefer’in, Derya’nın, Ganimet Abla’nın, Büyük İpek’in, Ahmet’in, Zübeyde’nin, Bilhan’ın… Tüm kızlarla tanıştınız. Sonunda biz de sizinle tanıştık; eşinizi, kızınızı, oğlunuzu öğrendik. Tanıştık, buluştuk sık sık.

Üretmenin hazzına tarifi mümkün olmayan bir dostluk ve güven duygusu da eklendi. Adeta bir hare ile çevrelendik…

 

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/cogalarak-ilerlemek/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/cogalarak-ilerlemek/" data-text="Çoğalarak İlerlemek" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/cogalarak-ilerlemek/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>1997 yılında, çok sevdiği Ege’ye yerleşiyor Pınar Kaftancıoğlu. Önce Kuşadası’nda geçen birkaç yıl, ardından Aydın-Nazilli’de bir doğal kaynak suyu fabrikasını işletme, kızının doğumu, işlerin stresinden bunalıp fabrikayı devretme derken otuzlu yaşlarının sonunda emekliliğini ilan ediyor!</p> <p>Nazilli’de anadan kalma bakımsız araziyle birkaç zeytinliğini ıslah edip şu an yaşadığı çiftlik evini inşa ettirmeye karar veriyor. Komşuların yardımıyla yaylalardaki irili ufaklı araziye çekidüzen veriyor. Tarlalar sürülüyor, köydeki ineklerin dışkılarıyla gübreleme yapılıyor, dağ köylerinden hediye gelen fidanlarla tohumlar ekilip dikiliyor.</p> <p>Ve tarlalarda ilk ürünler çıkmaya başlıyor.</p> <p>“Kızım, İpek artık Milupa’nın ‘organik’ etiketli kavanozlarına mahkûm değildi. Kahvaltı masamızda hepsine isim koyduğum ineklerin sütleri ve o sütlerden yaptırdığım peynirler vardı. Ekmeği marketten almıyor, kendi fırınımda yapıyordum. Yumurtalar bahçenin sağından solundan, çoğu zaman da tavuklarımın folluğa çevirdiği ayakkabılıktan toplanıyordu. Zeytinden ve zeytinyağından bol şeyimiz yoktu. Bahçenin orasında burasında kendiliğinden yetişen otların her birinin bir adı olduğunu ve neredeyse hepsinden enfes yemekler yapıldığını öğreniyordum. Yılladır marketten aldığım kırmızı şeylerin, gerçek bir domates ile alakası olmadığını anladım. Havuçlar, marullar, fasulyeler, börülceler&#8230;”</p> <p>İpek Hanım Çiftliği böyle kuruluyor.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This