Hemen herkesin, gerçekleşmesini yürekten istediği “yılların eskitemediği” doyumlu bir ilişki hayali vardır. Bu umutla girer ilişkiye. Zamanla sürecin istemedigi yönde ilerlediğini gördüğünde ne yapacagını, ilişkisinde ortaya çıkan sorunları nasil çözecegini bilememenin çaresizliğini yaşamaya başlar. Bulunan çözüm hemen her zaman partnerini düzeltmektir. Çünkü sorunların kaynağı partnerdir. Tabii nafile bir çabadır bu.
İlişkilerde sorun her zaman özenin azalmasından doğar. Bunda şu veya bu ölçüde iki tarafın da katkısı vardır. Taraflardan birinin daha az katkıda bulunması onu beraat ettirmez.
Partnerlerden birinin ilişkiye çok sağlıklı yaklaştığını, yapılması gereken her şeyi yaptığını varsayalım. Buna rağmen ilişkisi kötüye gidiyor ve o bu duruma katlanıyorsa, bu kez katlandığı için sorumludur.
Hepimiz kendimizi layık gördüğümüz bir ilişki yaşarız.
“ Ben bunu hak etmiyorum, daha iyisine layığım” diye düşünsek de, adım atmıyor, bizi mutsuz eden ilişki içinde kalıyorsak, bu, kendimizi daha iyisine layık görmediğimiz içindir. Çoğu zaman aklımızdan, “Ayrılsam bundan daha iyisini mi bulacağım. Çocuklar daha çok küçük, onlar için bu ilişkiye katlanmalıyım. Ayrılsam bu yaştan sonra (özellikle yaşımız kırkın üzerinde ise) beni kim beğenir” gibi düşünceler geçer. Bunlar kendimizi kandırmanın gerekçeleridir. Gerçek, kendimizi daha iyisine layık görmememizdir. Bazıları için ayrılık başarısızlık olarak algılanır. Sırf kendisini başarısız hissetmemek adına doyum almadığı bir ilişkiyi sürdürmeye çalışır, kendini tüketen bir çaba harcar.
Sağlıksız bir ilişkiyi düzeltmek için harcadığımız enerjinin çok daha azı ile sağlıklı bir ilişki kurabiliriz. Nasıl bedensel sağlığımız için gösterdiğiniz özen hastalanmamızı engelliyor ve bizi hastalık bedellerinden koruyorsa, ilişkimizin sağlığı için göstereceğimiz özen de bizi sağlıksız ilişkilerin bedellerinden uzak tutar.
SAĞLIKLI BİR İLİŞKİ İÇİN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?
Doyumlu bir ilişki için öncelikle Özsaygı kitabında açıkladığımız, Altı Temel Duygusal İhtiyacın tatmini önemlidir. İlişkimizin nerelerinde sorun olduğunu görmemiz ve gereken önlemleri almamız açısından altı temel duygusal ihtiyacı bir kıstas olarak düşünebiliriz.
- Güven (emin olma) ihtiyacı
- Değişiklik (emin olmama) ihtiyacı
- Farklı olma (özgün olma) ihtiyacı
- Benzer olma (ait olma) ihtiyacı
- Gelişme ihtiyacı
- Katkıda bulunma ihtiyacı
Bu ihtiyaçların hepsi önemli ve şüphesiz hepsinin tatmin edilmesi gerekir. Ancak ilişkilerde en az tatmin bulan duygular, değişiklik ihtiyacıyla özgün hissetme ihtiyacıdır. Çünkü ilişkilerde sıkça görülen iki sorun, özensizlik ve monotonluktur.
Genellikle insanlarımız bireysel gelişimlerini önemsemiyor. Bu saptamayı, sadece bireysel gelişim kitaplarına olan ilginin yetersizliğinden yola çıkarak bile söyleyebiliriz. (Tamam, son zamanlarda ilgi biraz artmış durumda ama yetersiz. Hala tek bir bireysel gelişim kitabı bile okumamış önemli sayıda okur var. Toplum nüfusuna oranlarsak kitap okuyan oranının içler acısı olduğunu görürüz.) Örneğin, bireysel gelişim alanında uzmanlaşmış yayınevimizin özenle seçerek çıkardığı birçok değerli kitabın yeni baskıları yapılamadı. Yapılamadı çünkü hak ettiği ilgiyi görmediler. Çoğu insan hap çözümlerin peşinde. Emeksiz çözümlerin. Ama böyle bir şey yok.
İletişim ve ilişkiler alanı bilgiyi ve öğrenmeyi zorunlu kılan alanlar. Nasıl iletişim kuracağımızı bilemediğimiz için ilişkilerimizi çürütüyoruz. Tıpkı araba kullanmasını bilmeyen sürücüler gibiyiz. Araba kullanmayı ve trafik kuralları bilmek ve onlara uymak kazasız bir seyir için ne kadar gerekliyse, iletişim “kurallarını” bilmek ve onlara uymak o kadar gereklidir.