Bebeğiniz ilk doğduğunda, uyumak, ağlamak, yemek ve bol miktarda kirli bez üretmekten başka bir şeyin farkında değil gibi görünür. Yani Ela’yı hatırlıyorum da, yanağını okşuyorsun kafa atıyor, ağızdan salyalar akıyor falan. İnsanın farkındalık ve empati bekleyeceği son kişi. Ama gerçekte bebek, senin hayatında bir daha asla olamayacağın kadar etrafında neler olup bittiğinin duygusal olarak farkında. Bebekler, yeni doğanlar dâhil, etraflarındaki herkesin hislerini anlıyor ve bunlardan etkileniyorlar.
Yeni doğan bebeklerin başka bebeklerin ağlamasına ağlamayla tepki vermeleri sürpriz değil. Ama kendi ağlamaları onlara dinletildiğinde ağlamazlar. (Bunu çok ilginç bulurlar!)
Amerika’da bebeklerin empati seviyesini ölçmek için gerçekleştirilen bir deneyde, yüz elli bebeğe kulaklıklarla ninni söyleyen bir annenin sesi dinletiliyor. İki teypten birinde anne odada yalnız başına ninni söylerken, diğerinde uyuyan bebeğinin yanında ninniyi söylüyor. Bebekler annenin sesindeki değişimi algılayabiliyorlar! Yetişkinler iki ninni arasındaki farkı hiç anlayamazken, bebekler farkı hemen buluyor ve annenin odada bebek varken söylediği ninniye güçlü bir tercih gösteriyorlar, aradaki duygu farkını kolayca anlayabiliyorlar.
Ayşe Öner, bebek bakım eğitiminde bize hemşirelik deneyimlerinde yeni doğan bebeklerin annelerinin kucağında ağlarken, hemşire gelip kucakladığında hemen sakinleştiğini, buna annelerin bozulduğunu ama aslında bebeklerin sakin ve güvenli tutuşa tepki verdiğini anlatmıştı.
Hollanda’da gerçekleştirilen başka bir deneyde ise bebeklerin, onlara çalınan bir melodide bir nota bile atlanırsa (yani müziğin ritmi bozulursa) buna beyinlerinin tepki verdiği gözlemlenmiş. Yani kollarınızda tam bir dahi yatıyor!
Peki nedir bu inanılmaz farkındalık ve empatinin sebebi? Bebeklerin bir tek amaçları vardır: hayatta kalmak.
Şimdi çok savunmasız, gözleri iyi görmeyen, dış dünyayı kontrol edemeyen, bir köşeye bıraksalar bir süre sonra kesinlikle ölecek bir yaratık olduğunu düşün. Hayatta kalmak için başkalarına muhtaçsın.
Ve diyelim ki, dışarıdan tehditler alıyorsun. Sana bakacak, çok güvendiğin birisi var. Hatta onu kendinin bir parçası sanıyorsun. Ama o; huzursuz, gergin. Ortamdaki hava negatif ve huzursuz. Sana yiyecek veriliyor ama tek besin kaynağın olan süte sigara veya alkol gibi zehirler karışmış durumda. Beslenirken gergin bir şekilde tutuluyorsun. Hayatta kalmak için dış dünyayı kontrol etme şansın tek: sadece ağlayarak yardım isteyebilirsin. Ama ağladığında etraf daha da kötü oluyor; endişe ve gerginlik iyice artıyor. Gergin konuşmalar duyuyorsun. Hızlı hızlı sallanıyor, bazen de yalnız bırakılıyorsun. “İmdat” çağrına cevap alamıyorsun.
Bu durumda imdadına kim yetişecek biliyor musun? Kendi bedenin. Beden muhteşem bir enerji koruma kanunu prensibi ile çalışır. Ve şunu çok iyi bilir: Ne kadar büyük, ne kadar gelişkinse hayatta kalma şansı o kadar az.
Ters ilişki gibi görünüyor değil mi? Değil. Çünkü beden ne kadar büyükse, beyin ne kadar gelişkinse, ne kadar çok düşünce üretiliyorsa o kadar enerji harcanır. Ama güvensiz bir ortamda bu fazla enerjinin sağlanacağı kesin değildir. Bu yüzden geriye yapacak tek şey kalır: geriye çekilmek. Küçük kalmak. Küçük kalmak; bedenen, ruhen veya zihinsel olarak olabilir. Örneğin, otizm bir geriye çekilme çözümüdür.
Bebeğin tam potansiyeline ulaşması için, olabildiğince, tüm tehdit mesajlarını sonlandırın. Bebeğe güven dolu, huzurlu bir ortam sağlayın.
O yüzden, hele hele doğumda; bebeğin pipisini kesmek, zehir ihtiva eden aşıyı enjekte etmek çok tehlikelidir. Çünkü bebeğinin bu dış dünya tehditleri ile ne kadar geriye çekilme kararı alacağını bilemezsin.
Peki ne yapabilirsin? İyi haber şu ki, aslında hepsini doğallıkla yapmak isteyeceksin: Bebeğinle yüz yüze oynamak, bebeğe şarkı söylemek (sesin ne olursa olsun, harika buluyorlar, deneyimle sabit), fısıldamak, sarılmak, dokunmak, dokunmak, dokunmak. Kendini sakin, huzurlu, bebeğinle bir hissetmek.
Bu ruh seni seçti, milyarlarca anne içinden sana gelmeyi tercih etti. Ona gayet iyi bakacağını biliyor.
Sadece rahatla ve kendini bebeğini sevip kollamaya ada. Dış dünya, misafirler, yemek, temizlik hepsi uzakta kalsın. Sen ve bebeğin oynaşarak, öpüşerek, dokunarak bu anların tadını çıkartın. Bunları sadece anneye değil, tüm ebeveynlere söylüyorum. Huzurlu aile, huzurlu bebek. Güzel güzel gelişen bebek.