Sadece doktor Bob değil, birçok insan da yasal ilaçlarla uyuşturucu dünyasına adım atıyor.

Turgay, ellili yaşlarda bir morfinman ve kanser. Bir devlet kuruluşunda çalışıyor. Şehirden uzak, açık arazilerde çalışmak zorunda kaldığı bir işi var. Kuruluş, bu tür işi yapan elemanlarına gece uykusuz kalmamaları için Diazem veriyor. Turgay, on altı yıl boyunca sürekli her türlü hapı kullandığı halde, bağımlı olduğunu aklına bile getirmiyor. Yasal ilaçların da bağımlılık yaptığını bilmiyor ki. Geceleri iş arkadaşlarıyla birlikte hapla beraber alkol de alıyor. 1992 yılında kanser teşhisiyle birlikte doktor, Turgay’a altı aylık ömrü kaldığını söylüyor. Turgay, ölüm korkusuyla alkolü bırakıyor ama bu kez tek başına hapların yetersiz kaldığını fark ediyor.

“Hapsız duramadığım için, Akineton, Diazem, Novalgine gibi ağrı kesici ne varsa alıyordum” diyor.

Kemoterapinin yanı sıra doktorlar ona MST denilen morfin hapı, morfin sülfat ve morfin HCL de veriyor. Turgay bu kez de morfin bağımlısı oluyor.

“Yasal olarak on beş günde bir hastaneden morfin ihtiyacımı karşılıyor ama iki günde bitiriyordum. Sonra doktor doktor dolaşıp, değişik isimler altında morfin reçeteleri yazdırıyordum. Parasız kaldığımda bir akşamda dört devlet hastanesinin acil servisini dolaşıyor kendime iğne yaptırıyordum. Acilde yapılan iğneler sigorta defterine hiçbir zaman işlenmez. Sağlık ocaklarında nöbetçi doktorlar kırmızı reçete yazabildikleri için onları da kullanıyordum. Kanser de olsam, bu iş bu kadar kolay olmamalı, doktorlar da bir vizite ücretine tav olmamalı” diyerek sağlık sistemine eleştiride bulunuyor.

“Hastalığım için Tanrıya isyan ediyor, insanları da hastalığımı da kullanıyordum. Polis arabası içinde hastalığımı bahane ederek kendime iğne yaptığım bile oldu.”

Turgay, polis arabasında, hastalığı olmasaydı yapamayacağı bir şeyi yaparak kendince toplum düzeniyle alay ediyor.

Turgay’ın giderek hap, morfin ve alkol kullanımı had safhaya ulaşıyor. Günde yüz adet Diazem ve Tranksilen’in yanı sıra on iki ampul Diazem, on iki ampul morfinin üzerine bir şişe rakıyı da yuvarladığı bir akşam dört gün süren bir komaya giriyor. Hastaneden çıktıktan sonra bir gün kızıyla sahilde dolaşırken ayağına denizkestanesi batıyor. İğneleri çıkarmaya çalışırken, genç kızı babasına öylesine iğneleyici bir söz ediyor ki, “Binlerce iğne canını acıtmadı da şimdi mi canın yanıyor?” Bu söz, ona uyuşturucu bağımlılığından kurtulmak için karar aldırıyor. Turgay üç aydır temiz ve kararlı.

İki gün önce eski bir arkadaşı Turgay’a, kanal bulması için yalvarıp karşılığında on yedi yaşındaki kız kardeşini teklif ettiğinde, daha önce böyle bir teklife balıklama atlayan Turgay, şimdi ikinci büyük utancını yaşıyor. Ve reddediyor. On dokuz yaşındaki kızını düşünüyor ilk kez. Ayık olmak gerçekleri görmesini sağlıyor.

Uyuşturucu bağımlısı hiçbir duyguyu hissetmediği gibi utanma duygusunu da bilmez. Uyuşturucu maddesine kavuşmak için yapacağı her şey mubahtır: çalmak, satmak, fuhuş ne olursa… Zaten gerçeklerle yüzleşmekten korkan insan uyuşturucu bağımlısı olur, duygularını uyuşturarak gerçekleri de yok ettiğini sanır. Tıpkı gözlerini kapadığında kimsenin kendisini görmediğini sanan küçük bir çocuk gibi. Kendi yaşamını harcayan insandan başkalarının yaşamına, duygularına saygı göstermesi beklenebilir mi?

 

 

Yasal olan Valium, Diazem gibi haplardan eroine geçenler arasında beni en çok şaşkınlığa düşüren kişi, yetmiş yaşlarında şık giyimli bir kadın oldu. Bu kadın, son beş yıldır eroin kullanıyor. Ailesinden kalan, harcasa harcasa bitiremeyeceği kadar çok parası olan bu kadınla tanışmamın öyküsü bile tek başına bir kitap konusu olabilir.

Hiç evlenmemiş, tek başına yaşayan bu kadın eroin bağımlısı genç bir delikanlıyla özlemini çektiği ana oğul ilişkisi yaşadığını söylüyor. Anne parayı ödüyor, oğul malı getiriyor. “Hiç korkmuyor musunuz?” diye soruyorum. “Kaybedecek neyim var ki?” diyor yaşlı kadın. “Zenginlik içinde geçen mutsuz bir hayatın son demlerinde eroin bana mutluluk veriyor. Bu mutluluğun gerçek olmadığını biliyorum. Ama gerçeklerden ne yarar gördüm ki?” derken yaşanmamış bir hayatın acı kıvılcımları, donuk gözlerinde çakıyor. Ve hüzün yüzündeki kırışıklıkları biraz daha oyarak derinleştiriyor.

Alev, kırk sekiz yaşında bir eroinman. Onun eroinle tanışması da on altı yaşında zayıflamak amacıyla aldığı Dexedrin ile oluyor. Felsefe bölümünü bitiren Alev çok iyi İngilizce ve Fransızca biliyor. Felsefeye merakı onu ünlü yazar, çizer ve ressamların dünyasına sokuyor. On sekiz yaşında sırasıyla, içki, kokain ve eroinle tanışıyor. Çevresi gerçekten geniş olan bu genç kız, erkek arkadaş olarak hep hastalıklı, kendisine bakıcılık yapabileceği kültürlü ve bağımlı erkekleri seçiyor. Alev’in babası bir hacı ve Emniyet mensubu. Ailesinden kendisine büyük bir miras kalmış olan karısını, türlü numaralar çevirip Akıl Hastanesi’ne yatırıyor. Alev’in annesi otuz yıldır Akıl hastanesinde. Onu tanıyanlar “Akıl hastanesinde en yatmayacak insan” diye tanımlıyor. Zeki ve yaratıcı olan bu kadın, kocasının aç gözlülüğünün kurbanı. Alev’in Emniyet mensubu ve Hacı babasının amacı, annesinin parasını istediği gibi kullanmak ve sevgilisiyle gününü gün etmek. Alev ise babası tarafından (kız çocuk olduğu için) önemsenmiyor ve teyzesinin kızı tarafından büyütülüyor.

Alev için bugün yaşamak ya da ölmek bir anlam ifade etmiyor. Eroinsiz bir yaşam ona göre zaten mümkün değil. Sigara ve eroin onun tek dostu.

Mutsuz ya da parçalanmış ailelerden gelen çocuklar bir yudum mutluluk için uyuşturucuyla ilk karşılaştıklarında ona dört elle sarılıyorlar.

Bir çocuğa ailenin vereceği en önemli şey, kendisini değerli hissetmesi, varlığından mutlu olunduğunu bilmesi, önemsendiğini hissetmesi ve kendisine güven duymaya teşvik edilmesidir. Çocuğu en iyi okullara göndermek, en pahalı oyuncakları almak bu temel değerlerin yerini tutmuyor. Ailenin görev (!) anlayışıyla yaptığı tüm fedakârlıklar içten bir sarılmanın, doğal bir sevginin yerini tutmuyor. Konuştuğum ailelerin de yanılgıları buradan kaynaklanıyor.

“Çocuğuma karşı tüm görevlerimi yerine getirdim. Niye böyle oldu anlayamadım” diyor bir anne. Ona, kullandığı “görev” sözcüğüne dikkat etmesini söylüyorum. Çocuklar görev gereği gösterilen sevgi ve ilgiyle, içten gelen sevgi ve ilgiyi ayırt edecek kadar duyarlıdır. Çünkü çocuğun dünyası saf duygudan ibarettir. Mantık yedi yaşından itibaren devreye girer. O ana kadar çocuk her şeyi duygularıyla algılar, duygularıyla yorumlar, çocuğun duygu antenleri tam kapasiteyle açıktır. Onun hayatı öğrenmesi, doğruları ve yanlışları ayırt etmesi için elinde olan tek araç, duygularıdır. Ama duygularını ifade etmesi ona yasaklanırsa, duygularının yanlış olduğu ona söylenirse, hissettiklerinden dolayı yargılanırsa, fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalırsa, ağlaması, gülmesi, kızması suç olursa, duygularıyla alay edilirse, çocuk değerli, önemli, özgün biri olduğunu nasıl hissedebilir ki? Kendisine nasıl güven duyabilir ki?

Para, çocuğun güdük kalmış, gelişememiş ve kırgın benliğini tamir etmeye yetmiyor; görev gereği yapılan sevgi ve ilgi gösterileri de…

Katı, otoriter ve ilgisiz bir doktorla evli olan kadın, acısını uyuşturucu haplarla dindiriyor, yaşamındaki sevgi boşluğunu ise hayatını oğluna adayarak gidermeye çalışıyordu. Oğlunun neden eroinman olduğunu anlayamaması çok doğaldı.

“Ona her şeyimi verdim. Sevgiyse sevgi, eğitimse eğitim. Onu en iyi okullarda okuttum” diyerek kendisini rahatlatma yollarını arıyordu. O, kendi açlığıyla oğlunu sevgiye boğduğunu bilmiyordu. O, çocuğa aşırı düşkünlüğün nevrotik bir sorun olduğunu da bilmiyordu. Çocuğa düşkünlük, fedakâr anne rolü toplumuzda yüceltiliyor ya. Çocuk annesinin kendisini tutsaklaştıran bu aşırı ilgisiyle duygusal ve ruhsal olarak gelişmeden, sorumluluk üstlenmeyi öğrenemeden büyüyordu. Dünyanın merkezinde kendisi vardı. Annesinin etrafında bir pervane gibi dolaşmasına katlanamıyor, yaşam ona ağır geliyordu. Sorumluluk nedir hiç öğrenmemişti ki.

Üniversiteyi bitirdikten sonra ilk girdiği şirketin müdürü delikanlıya yakın ilgi gösteriyor, baba ilgisi açlığı çeken delikanlı, çocuksu bir benmerkezcilikle müdürün ilgisini bir baba ilgisi olarak algılıyordu: Değerini bilen bir baba… Müdür onu cinsel ihtiyaçları için kullansa da, o kullanılmaya razıydı, yeter ki sevilsin.

Delikanlı eşcinsel yaşamından suçluluk da duyuyordu. Ama aynı dönemde tanıştığı antidepresan hap, alkol ve eroin suçluluk duygusunu bir anda yok ediyordu. Müdür delikanlının hap ve alkol aldığını biliyor ama eroini aklına bile getirmiyordu. Ta ki delikanlı kendisine para için şantaj yapana kadar.

Delikanlı bu arada üç kez intihara teşebbüs etmişti. Birçok kez eroinden kurtulmak için yurtdışında değişik hastanelerde yatmış ama her seferinde kendisinden daha bencil olan eroine dönmüştü.

Eroin kendisine rakip sevgili tanımaz. O başrolde olmalıdır. Eline geçirdiği kişiyi kendi kölesi yapmayı çok iyi bilir; eroin tacirleri gibi…

Delikanlıyı Adsız Narkotikler (NA) grubuna katılması için teşvik ediyorum. Telefon numarasını veriyorum. Kim bilir belki bir gün, mezara girmeden ya da hapse düşmeden önce arar ve katılır.

Görüldüğü gibi, dışarıdan bakıldığında doktor baba, sadık eş ve üniversite bitirmiş, iş hayatına atılmış delikanlı; toplumun aile imajına ve değerlerine ne de uygun bir aile. Dışı seni yakar içi beni türünden. Bu delikanlı eğer yaşamayı becerebilirse yarın evlenecek de, muhtemelen kız da benzer bir aile yapısından gelmiş olacak. Sevilme peşinde koşan ve sevmeyi bilemeyen iki genç, yasal ve yasal olmayan uyuşturucuların etkisiyle “sevme oyunu” oynayacaklar ve minik bağımlı çocuklar dünyaya getirecekler. Bugün yılda yüzde 370 artış gösteren uyuşturucu bağımlıların oranı nereye tırmanacak?

ÇOCUKLARINIZDA DİKKAT EDİLECEK NOKTALAR:

  1. Çocuğunuzun davranışlarında bir değişiklik seziyor musunuz?
  2. Para harcamaları yüksek artış gösteriyor mu?
  3. Evden para ya da eşya çalıyor mu?
  4. Durgun ve içine kapanık davranışlar sergiliyor mu?
  5. Göz bebekleri aşırı küçülüyor ya da aşırı büyüyor mu? Bakışları donuklaşıyor mu? (Eroinin etkisindeyken göz bebekleri aşırı küçülür, yoksunluk krizinde ise aşırı büyür.)
  6. Sık sık grip (!) oluyor mu? (Eroinin yoksunluk belirtileri başlangıçta gribe benzer.)
  7. Sizin onu anlamadığınızdan şikayet ediyor. Sizi “faşist” olmakla suçluyor ve şiddet gösteriyor mu?
  8. Sıcak havalarda bile uzun kollu gömlekler giyiyor mu? (Kollarındaki iğne izlerini gizlemek için)
  9. Sık sık burnunu çekiyor mu?
  10. Kilo kaybediyor mu?
  11. Sürekli kaşınıyor mu?
  12. Aşırı tatlı yiyor mu?

Nil Gün

Not: Bu kitap Radikal Gazetesi’nde 1997 yılında dizi olarak yayınlanmıştır.  Karmaşık Tiyatro tarafından oyuna dönüştürülerek “Çalıntı Düşler” ismi ile Türkiye’nin değişik illerinde sahneye konmuştur.

 

 

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/eroin-4-bolum-uyusmus-duygular/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/eroin-4-bolum-uyusmus-duygular/" data-text="&#8221;Eroin&#8221; 4. Bölüm Uyuşmuş Duygular" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/eroin-4-bolum-uyusmus-duygular/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><img decoding="async" class="alignleft wp-image-3760 size-thumbnail" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2018/02/JW0rM3p-150x150.jpeg" alt="" width="150" height="150" />1952 yılında doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda okudu.<br /> 1972 yılında gittiği Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde on dört yıl sürekli, on iki yıl da aralıklarla yaşadı. Kaliforniya’da alternatif sağlık, alternatif eğitim, insan potansiyeli ve hümanistik psikoloji alanlarında eğitim gördü.<br /> Zihin Bilimi, Hipnoterapi, Reiki, Rebirthing, NLP ve kinesiyoloji eğitimleri aldı. California Jaycee’s organizasyonunda uzun yıllar bireysel gelişim alanında hizmet verdi. Sorunlu çocukların gittiği okullarda gönüllü çalıştı.<br /> International Council for Self-Esteem Türkiye temsilcisidir.<br /> Türkiye’de ilk kez 1993 yılında hipnoterapi yöntemiyle ağrısız ve ilaçsız, suda doğum yaptırdı.<br /> Basın dünyasında birçok dergide ve Güneş gazetesinde araştırmacı gazeteci ve köşe yazarı olarak çalıştı. Dört yıl Bilar ve Bilsak’ta haftalık konferanslar verdi. Değişik radyolarda (Enerji FM, Show Radyo, Best FM ve Radyo TRT1) Kuraldışı ve Ötesi adlı psikoloji ve bireysel gelişim eksenli programlar hazırlayıp sundu. TGRT’de hafta içi her gün, Nil Gün ile Yeni Bir Gün adıyla bir sohbet programı yaptı. Radikal gazetesinde psikoloji ağırlıklı dizi yazıları yayımlandı.<br /> Cine-5 kanalında Çekim Yasası programını hazırlayıp sundu. (2007)<br /> Amerika’da 1981, Türkiye’de 1989 yılından beri, bireysel ve kurumsal workshop çalışmaları yapıyor.<br /> Bireysel gelişim kavramının Türkiye’ye girmesinde ve birçok yayınevine yaptığı danışmanlıkla bu alandaki yayınların tanınmasında öncü oldu. Ayrıca uzun yıllardır ideali olan, okullara Özsaygı (Self-Esteem) derslerinin girmesi için ilk adımı attı ve özel bir okulda Özsaygı dersleri vermeye başladı.<br /> Çok sayıda kitabı, çevirisi; hipnomeditasyon, zihin programlaması, motivasyon ve çocuk eğitimi CD’si vardır. Ayrıca Bütünsel Kinesiyoloji alanında yaptığı çalışmaları içeren, Bedenin Bilgeliği adında kapsamlı bir DVD çıkarttı.<br /> Öncelikli hedefi, Bütünsel Kinesiyoloji (PiKi) eğitmenleri ve danışmanlar yetiştirerek eğitim, sağlık ve iş hayatı alanlarında topluma yararlı olmaktır.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This