Eroin bağımlılığı tesadüfen olmaz. Aslında kişi eroini kullanmadan önce de bağımlıdır: kişilere, kumara, alkole, esrara, sekse, sigaraya, aktivitelere ya da eğlenceye. Bağımlılığın her türünün ortak özelliği maddenin, kişinin ya da aktivitenin yaşamında başrol oynamasının olmazsa olmaz olduğuna inanmasıdır. O kişi olmazsa yaşayamam; sekssiz yaşayamam; alkolsüz bir hayat düşünemem; başarı için günde on altı saat çalışmam gerekir vb. Kabul etmek gerekir ki günümüz toplumu bağımlı bir toplum. O çok meşgul işadamının/kadınının, o çok çalışkan öğrencinin, o çok seksi güzel kadının, o çok güçlü görünen yakışıklı maço erkeğin, o kendi halinde bir köşede içi içini yiyen masum genç kızın, o gittiği her partiye hayat veren delikanlının iç dünyasına inildiğinde kocaman bir boşluk görülür: sevgisizlik.

Timur beş senedir eroini bırakmış bir genç. Şu anda iyi bir işte çalışıyor. Her gün de Adsız Narkotikler toplantısına katılıyor. Defalarca kaymasına (uyuşturucuya yeniden başlamasına) rağmen şimdi kararlı görünüyor. Göğüs ve karın bölgesinde geniş bir daire çizerek, “Şuramda kocaman bir delik vardı. O deliği doldurmaya çalışıyordum” diyor. “Deliği alkolle, haplarla, kokainle, LSD ile ya da eroin ile doldurmam fark etmiyordu. Yeter ki o boşluğun acısını duymayayım. Aldığım şeyin isminin önemi yoktu, geçici de olsa yeter ki deliği kapatsın.”

Ne yazık ki son yıllarda, eroin satıcıları gençlerin karşısına her yerde çıkıyor. Gençlerin delikleri de doldurulmayı bekliyor, doldurulan her delik eroin tacirleri için bugünün parasıyla yılda iki milyar TL demek.

Eroin ve tüm uyuşturucu kullanımında bir “duyguları öldürme eşiği” vardır, bu eşik kişiden kişiye değişir. Bağımlı kişinin beyninde “duygular eşittir acı çekmek” formülü vardır. Acı çekmemek için duyguları öldürmek gerekiyor. Kimi bir şişe rakıyla öldürüyor, kimi üç gram kokainle, kimi beş gram eroinle. Duyguları öldürme eşiğinin tavanı ise ölüm. Madde kullanımı arttıkça acı eşiği de intihara, ölüme varana kadar yükseliyor.

Aradığımı Buldum Sandım

Timur, “Artık kendi yalnızlığımda tutunacak dal kalmamıştı, ruhsal çöküntümün önüne geçemiyordum, madde bana başlangıçta ihtiyacım olan şeyleri verdi: deliğimi kapattı, eksikliğimi giderdi. Aradığımı bulduğumu sandım, çaresizlikten kullandım, gittikçe çaresizliğim arttı, dozajı artırdım. Önce bana gökleri verdi, özgürlüğü verdi, sonra beni hapsetti. İş yaşamım, aile yaşamım, ilişkilerim her şeyim iflas etmişti. Korku doluydum. Ölümü ensemde hissediyordum. Bir boşluğun içindeydim ve tutunabileceğim bir şey yoktu. Kullanıyor ama kafa bulamıyordum. İntihar etmek istiyor ama beceremiyordum. İlk kez NA (Adsız Narkotikler) ile karşılaştığımda bir çıkış yolu olduğunu gördüm; iyileşme yolu. Ölmek istemiyordum. Kendimi uyuşturucularla adım adım öldürürken bile ölmekten korkuyordum.”

Bağımlıların en önemli özelliği, tıpkı bir çocuk gibi benmerkezci olmaları ve kimsenin kendilerini anlayamadığını sanmaları.

“Adsız Narkotikler toplantılarında ilk kez başkalarına yöneldim. Benmerkezimden çıkıp başkalarına yönelmem dünyamı genişletmeye başladı. İlk kez birine ‘Benim rehberim olur musun?’ dedim. Bu tevazuu gerektiriyor.” diyordu Timur.

Ben Merkezcilik Terk Edilmeli

Bağımlılar her şeyin en iyisini “bildiklerinden” kendileri için birinden yardım istemek egolarına ters düşer. Ama dünyanın kendi sandıklarından ibaret olmadığını bilmek, yardım isteyebilmek, danışabilmek, mütevaziliğin başlangıcı, benmerkezciliğin yavaş yavaş ölümüdür. Kibirli, kendisinin en zeki olduğuna inanan benmerkezci kişinin birilerini kendisine rehber seçmesi mümkün değildir.

Timur, “Uyuşturucu kullanırken etrafımda olan biten her şeyin benimle ilgili olduğunu sanıyordum. Dünyanın merkezi bendim ama dünyanın merkezinin bu kadar kalabalık olduğunu bilmiyordum” diyor.

Dünyanın merkezinin bu kadar kalabalık olduğunu bilmeyen sadece uyuşturucu bağımlıları mı?

Adsız Narkotikler’in bence en önemli işlevi insanın duygularını yeniden hissetmesine yardımcı olması. Bağımlı zaten bir maddeye, duygularını öldürmek için bağımlı olur. Ona göre duygular tehlikelidir. Ama yaşamdan duygularımızla zevk alırız. Yaşamın ruhunu duygularla yakalarız.

Başka Maddeye Yönelmek

Bir bağımlı favori maddesini bıraksa da bu tek başına çözüm olmuyor. Sonuçta üç ila yedi gün süren fiziksel yoksunluk krizi bir şekilde atlatılabiliyor. Ya sonra? Delik yine kocaman bir şekilde ortaya çıkmayacak mıdır? Bu nedenle eroini bırakan kişi, kısa zamanda bir başka bağımlılığa, alkole, sekse vb. yöneliyor. Duyguları öldürme eşiği hücrelerinde kayıtlı olduğu için yerine başka bir şey koysa da o şeyi de had safhada kullanıyor. Yetmiyor, yine favori maddesine yöneliyor. Bu arada duygu öldürme eşiği daha da yükselmiş oluyor. Bu nedenle eroin ya da benzeri madde bağımlıları tıpkı alkolikler gibi defalarca kayıyorlar, defalarca hastaneye yatıp çıkıyorlar. Çünkü duyguları hâlâ hasta kalıyor. Adsız Narkotikler’in işlevi de burada devreye giriyor. Deliği başka maddelerle değil, o kaçınılan, o korkulan duygularla yüzleşerek doldurmaya yardımcı oluyor.

Adsız Narkotikler’in on iki basamağında, tıpkı bir bebek gibi duygularıyla tanışmayı öğreniyorlar. Peki, Adsız Narkotikler’e devam edenler arasında hiç kayan olmuyor mu? Tabii ki oluyor. Ama burada sorumluluk kişiye düşüyor. Çocukluğunda duygularını bastırmak zorunda kalmış, uyuşturucu alırken duygularını öldürmüş yetişkin çocuk birdenbire maddeyi bıraktığında psikolojik bunalım yaşıyor: Bastırılmış; nevroz, depresyon, takıntılar, kleptomani vb. tüm haşmetiyle ortaya çıkıyor. Artık duygularının, hastalıklarının ağrılarını kesecek uyuşturucu da olmadığı için neye sığınacağını bilemeyecek hale geliyor.

Duygular çocukluktan itibaren adım adım öldürüldüğü için adım adım diriltilmesi gerekiyor. Adsız Narkotikler’in on iki basamağı da bu amaca yönelik. Duygusal büyüme herkes için zordur. Bağımlılar için daha da zor. Adsız Narkotikler olgun bir kişiliğin göstergesi olan sabrı da öğretiyor. Bağımlı kişi zaten sabrın “s” sini bilmediği için bu noktaya gelmiş ya. En ufak bir duygu hissettiği an maddesini almış ya…

Adsız Narkotikler’e devam edip, basamakları takip etme, duygularıyla tanışma, yüzleşme ve duygularını olduğu gibi kabul etme sabrını gösterebilen kişilerin ve NA’nın başarısını bugün dünyada bağımlılık tedavisi yapan tüm merkezlerin kabul ettiği bir gerçek. Sabrı öğrenmek uygulamayla olur. Adsız Narkotikler de sabrı sabırla öğretiyor.

 

Eroin bağımlılarıyla iki ay süren çalışmam boyunca onlardaki zekâ pırıltıları beni etkiledi. Her ne kadar Amatem’de görev yapan psikiyatrist Ali Babaoğlu bu zeka pırıltılarını eleştirse de şöyle söylüyor “Entelektüel yetilerde uzunca bir süre bozulma görülmeyeceğinden bağımlı kişilerde temelde yatan kişilik bozukluğuyla da beslenmiş, parlak bir zeka ve yalancı bir filozofluk çok belirgin bir ortak özelliktir. Keskin toplum eleştirisi, esprili ve zeki özeleştiri, bir çeşit kara mizah, bilgi düzeylerinin çok üstünde bir entelektüel performans onlarla tanışanları şaşırtır ve çarpar. Ancak çok deneyimli bir psikiyatrist ya da psikolog bu kabuğun altındaki duygusal boşluğu sezebilir ve pek çok aydının çok dokunaklı bulduğu bu zekâ parıltılarından etkilenmeden tanısını koyabilir.”

Evet, Ali Babaoğlu’nun dediği gibi ben de bu zekâ pırıltılarından etkilendim. Ama onların duygusal boşluklarını anlamak için psikiyatrist ya da psikolog olmak gerekmiyor. Duygularını tanımadıklarını zaten kendileri söylüyor.

Bana göre, eroin bağımlılarının büyük bir oranı zekâlarından dolayı ve duygularını tanıyamadıkları için topluma uyum sağlamak yerine kendilerini “iptal eden” kişiler. Ayrıca, gözü görmeyen kişi nasıl diğer duyularını daha keskin bir şekilde kullanabiliyorsa, nasıl saf duygularıyla yaşayan bir kişi kararlarında mantığı devreye sokamıyorsa, maddeyle duygularını öldürmeyi seçen kişilerin zekâsı da duygu gözü görmeyen kişiler olarak daha keskin olamaz mı? Bu bağımlı kişilerin zekâ pırıltılarından oluşan bir felsefe kitabı oluşturmak yararlı olurdu. Onların duygu dünyalarını da zekâlarıyla aynı düzeye getirebilmek gerçek bir iyileştirme yoludur. Bu yola en yakın yapılan çalışma ise Adsız Narkotikler’de oluyor. Tabii, eğer bağımlı kişi kendi sorumluluğunu üstlenebilecek kadar sabır gösterebilirse…

Doğa insan bedenini büyütüyor. Ruhsal, duygusal ve zihinsel gelişim ise tümüyle bireye ait.

Kaan, yirmi üç yaşında üstün zekâsı tescilli bir eroinman. Annesi alkolik, babası eroin bağımlısı. Boğaziçi öğrencisi olan Kaan on üç yaşında Bali çekmeye, Nembutal (sarı bomba) almaya başlamış. “Babamın eroin aldığını görerek büyüdüm. Bana daha minicik bir çocukken kapak içinde içki verirdi. On beş yaşına geldiğimde, hafta sonları arkadaş partilerinde sarı bomba, Roibnol ve alkol alırdım. On altı yaşında esrara başladığımda hapları bıraktım” diyor. Kolejdeyken okuldaki “Alamancı” öğrenciler sayesinde eroinle tanışmış. “Fırlama, yaşları geçkin, paralıydılar ve bu işi biliyorlardı.” Doğal maddemi buldum, diye düşünmüş, Kaan.

 Doğal Madde

Doğal madde: Bu bağımlıların sıkça kullandığı bir terim. Evet, gerçekten beyin eroinin doğal maddesi olan endorfin hormonunu salgılar. Mutlu insanlarda endorfin daha çok salgılanır. Âşık olan kişinin yüzündeki, saçlarındaki, bedenindeki canlılığı veren hormon, yüksek miktarda salgılanan endorfindir. Başarı elde etmiş kişinin yüzüne yansıyan zafer ışığı endorfin sayesindedir. Mutsuz, doyumsuz insanlarda ise endorfin salgısı minimal düzeydedir. İnsanın doğal hali mutluluktur. Doğal insan mutludur. Doğal insan duygularıyla barışıktır. Duygularını öldürmeye çalışan doyumsuz insan ise, bedeninde doğal olarak salgılanması gereken endorfin salgılanmadığı için bilinçsizce bunu dışarıdan sağlamaya çalışıyor belki de. Eroin de endorfinin parayla satın alanın yarı sentetik hali. Endorfin dışarıdan eroin olarak alındığında vücudun doğal endorfin üretimi tamamen duruyor. Çünkü bedenin kaldırabileceği acı kadar, kaldırabileceği haz eşiği de vardır. Kişi aşırı acıdan da, aşırı hazdan da delirebilir ya da ölebilir. En büyük loto ikramiyesini kazandığı gün kendini asan İtalyan aklıma geliyor. Beden, dengesini sağlayabilmek için dışarıdan doğal üretimine denk bir madde alındığında o maddenin üretimini durduruyor.

Doğal Madde Arayışı

Yoksunluk krizi denen şey de bu: Madde alımı kesildiğinde vücut da o maddeyi üretmeyi durdurmuş olduğu için beden bu maddenin yoksunluğunu çekiyor ve yoksunluk krizi yaşanıyor. Beden dışarıdan gelen madde olmadığında dengesini sağlamak için birkaç gün içinde yeniden üretime geçiyor. Ve kriz atlatılıyor. Ama “ağrı kesici hormon” olarak bilinen endorfin, kişinin duygu dünyasına uygun olarak salgılanır. Salgıyı harekete geçiren, olumlu düşünceler ve duygulardır. Bedenin varlığını idame ettirmek için (intihar etmemek için) gereken minimum endorfin en mutsuz insanda bile salgılanır. Dünyanın çarpık düzenini algılayan beyinlerin kendi bireysel ve sosyal mutsuzlukları, düşüncelerinin yarattığı duygusal tatminsizlikler yüzünden üretimini artıramadıkları endorfinin karşılığını dış dünyada aramalarına şaşmamak gerek. Her insan kendi düşünce ve duygularının olumsuzluğu nedeniyle bedeninin yeterince salgılayamadığı endorfini dışarıdan almaya çalışıyor.

Düşünce gücüyle tedavi, bu olsa gerek diye düşünüyorum. Yemek, içki, kumar, seks vb. endorfin üretimini artırıyor. Endorfin de hem acıları hissetmememizi hem haz duymamızı sağlıyor.

Tıpkı alkolün, başlangıçta bir ya da birkaç kadehin verdiği mutluluk ve haz duygusu için alındığı gibi, en yüksek hazzı verdiği iddia edilen eroin de en az haz yaşayan insanların “doğal maddesi” mi oluyor?

Kiminin doğal maddesi kafein ve sigara, kiminin alkol, hap, kokain ya da eroin. Belki de bu doğal madde sendromu yüzünden kimi alkolde takılıyor, kimi, “doğal maddesi” karşısına çıkana kadar arayışını sürdürüyor.

Sevgi İhtiyacı

Aslında aranan şey en doğal “madde” olan sevgi! Gerçek sevgi, doğal sevgi en yüksek dozda endorfin üretiyor. Onu yaşayan da öylesine az ki. Toplum histerisinin, savaşların, her türlü sömürünün ve uyuşturucu yaygınlığının hiç de anlaşılmaz tarafı yok: Sevgi eksikliği. Sömürüyle, savaşla, rekabetle kazanılacak bir şey değil sevgi.

“Doğal maddesi” eroin olan Kaan iki sene boyunca hafta sonu eroinmanı olarak kalıyor. “Ben bu işi yırttım. Hafta sonu eroinmanı olarak yaşamımı sürdürebilirim” diye düşünüyor. Ama eroin hafta aralarına da yayılmaya başlıyor. Ve kısa bir süre sonra burundan aldığı eroin kafa yapmamaya başlayınca Kaan ilk iğnesini vuruyor ve hâlâ bağımlı olduğunu bilmiyor. Ta ki bir gün eroin bulamayıncaya kadar. “Anında bıraktım ve esrara döndüm ama bir süre sonra esrar yetmemeye başladı. Eroine geri döndüm” diyor. “Hangi duygularla döndün?” diye soruyorum. “Eroin alınca kendimi Tanrı gibi hissediyordum. Hiçbir şey bana etki etmiyordu, kendimi en tepede hissediyordum, babam ateisti. Ben de Tanrıdan nefret ederdim. Ama eroini alınca onunla yarışıyordum. Ben de onun kadar güçlüydüm. Eroin herkesi kendi kahramanı kadar güçlü yapar. Atari oynayan bir genç, eroin alırsa oyundaki kahraman kadar güçlü olduğunu sanır. Benim de anti kahramanım Tanrıydı. Aslında bu Hegel’in söylediği gibi, tinin doğal sürecidir.”

“Kendimi hep düşman bölgede yaşayan gizlenmiş bir kahraman olarak düşünüyordum” diyor Kaan “O noktada çok acımasız olursun. Ahlak çalışmaz. Çalıştıramazsın. İnsanlık yoktur. Evden gözümü kırpmadan çalıp çırpıyordum. Annemi suçlayarak onu dövüyordum. Benim dünyamda herkes sana kazık atar. Eğer sen zekiysen kazık atar duruma gelebilirsin. Zekâmı araç olarak, insanları manipüle etmek, dize getirmek için kullanıyordum.”

Kaan’ın yatmadığı, tedavi görmediği hastane kalmamış ama eroinin sonucu olarak kanında Hepatit C virüsü çıkıp, doktor üç aylık ömrü kaldığını söyleyince, “Bırakma zamanı gelmişti” diyor. İnsan ölümle burun buruna gelince ya ölümü seçiyor ya da can havliyle yaşamayı. Bir dostu annesine her sabah B vitamini ile birlikte küşut denilen bir otu suda bir gece dinlendirip Kaan’a içirmesini tavsiye ediyor.

Anne, “Bir yıldır bu suyu içiriyorum. Oğlum bir ay önce kontrolde temiz çıktı” diyor. Kaan son bir yıldır bir kez kayma yaşamasına rağmen iki aydır temiz. Canki (eroini iğne ile alan kişi) günlerini şöyle ifade ediyor:

“Duygulardan öylesine korkuyordum ki açlık hissettiğimde, herhangi bir bedensel acı duyduğumda ‘Eyvah, ayılıyorum’ deyip yine iğne yapıyordum. Hiçbir şey hissetmek istemiyordum. Kendi kendimi yok eden bir mantığa sahiptim. Hislerimden, her şeyden korkuyordum. Tüm duygu ve hissedişlere yabancıydım. Hâlâ da öyle. Beynim bir şeyi hissettiğinde, ‘hemen öldür!’ komutunu veriyordu. Aklım beni öldürmeye programlamıştı. Hâlâ içimde anlamsız bir korku var. Hissetmek içgüdüsel olarak yaşamın istenmesi demek. Ben hissetmek istemiyordum ki. O acı demekti.

Artık haz denilen duyguyu değil, acıyı bırakmak istiyorum.”

Ah, Kaan! Herkes bunu istemiyor mu?

“Adsız Narkotikler bana acıyı da nasıl yaşayabileceğimi öğretiyor. Hâlâ haz arayışım korkunç. Ama büyümenin sancılı olduğunu biliyorum.”

“Doğmak da sancılarla olmuyor mu? Yeniden doğuyorsun Kaan.”

“Adsız Narkotikler’de doğal bir empati var. Herkes benzer acılardan geçmiş.”

Empati denilen, başkalarını onlar gibi hissedebilme yeteneği, sevginin göstergelerinden biri değil mi?

Kaan’ın bir kez daha kaymamasını yürekten istiyorum. On iki basamağın yolu kendinle hesaplaşmayı gerektiriyor. Kendisiyle hesaplaşmak her insanın korktuğu bir şey. ‘Acaba kendimi tanısaydım, kendimi sever miydim?’ korkusu. ‘İçimden ya canavar çıkarsa?’ korkusu. ‘İyisi mi alıştığım maskelerle idare edeyim’ sığınması.

Kaan artık aklın tek başına bir şey ifade etmediğini biliyor. Seçim hakkı ve iradeyi de kullanmak gerek.

Eroin ve diğer uyuşturucu bağımlıları bağımlı oldukları maddeyi bıraksalar da kendilerinden nefreti ve kini kolay kolay bırakamıyorlar. Adsız Narkotikler’de ise adım adım kendilerine saygı duymayı öğreniyorlar. İnsanları maniple etmek yerine iletişim kurmayı, dürüst olmayı öğreniyorlar. Ama önce kendilerine dürüst olmayı.

Ayşe, bir sene eroin kullanıp, dokuz sene bıraktıktan sonra yeniden başlayan bir bağımlı. Ayşe eroini bırakmayı düşünmüyor bile. Üniversiteyi Amerika’da bitirmiş, uzun yıllar Türkiye’nin büyük şirketlerinde çalışmış olan Ayşe’nin bugünkü görünümü içler acısı. Çalışmak ne kelime, yataktan kalkıp tuvalete gidecek gücü bulabilmek için önce eroin almak zorunda. Ayşe kelimenin tam anlamıyla yaşayan bir ölü. Bitkisel bir yaşama ne kadar yaşamak denirse o kadar yaşıyor. “Niye kendini bu hale getirdin?” diye soruyorum. “Yaşamı katlanır kılmak için. Almazsam yaşama katlanamam. Aileme duyduğum kızgınlıklarımı başka türlü taşıyamam” diyor.

Her ailesine kızgın olan eroin almaya kalksaydı dünyada eroin almayan kaç kişi olurdu acaba?

Şevket, elli sekiz yaşında eroini sekiz sene önce bırakmış bir bağımlı. Eroini bırakma sürecini aç köpekbalıklarıyla dolu bir nehirden geçmeye benzetiyor. Doğma büyüme İstanbullu. 1962’den beri Kınalıada’da yaşayan Şevket, otoriter bir anne, dindar ve işkolik bir hukukçu olan babanın üç oğlundan biri. Yirmi yaşında kumar âlemine girerek önce alkolle tanışıyor. Arkasından hap ve kokain geliyor. “Her türlü pisliğin kanalizasyonu kumardır. ‘Temiz’ aile çocuğu olmanız kumar âleminde işe yaramaz” diyor. Kırk yaşındayken kumar âleminde tanıştığı ve bir süre önce eroinden ölmüş olan bir arkadaşı “Eroinle kontak kurmamana şaşırıyorum” deyince Şevket delikanlılık (!) yaparak eroin alıyor.

“Bir anda kendimi halının üstünde dört ayak üzerinde buldum. Kusacağım, kusamıyorum içimden safra gibi bir zehir çıktı.” Eroin mide ve bağırsak çalışmasını bozduğu için kusma oluyor. ‘Allah kahretsin, bunu bir daha içmem!’ dedim. Kendimi hayatımdan vazgeçmiş gibi hissediyordum ama biraz sonra kafam bambaşka oldu. Sanki birkaç boyutu aynı anda algılıyordum; Yunus, Mevlana, Einstein olduğumu sanıyordum. Bütün vücudum adeta benimle seks yapıyordu.”

Sıradan bir insan eroini aldığında birdenbire kendini çok boyutlu, üstün bir insan olarak hissettiği için bu merete kapılıyor ya.

“Ertesi gün yine aldım. Depresyonum hiç kalmamıştı. Gözüm kapalıyken bile çevremde olan biteni algılıyordum. Birkaç gün üst üste aldıktan sonra bağımlı olmaktan korktum. Eroinin sonunun felaket olduğunu biliyordum. Arada bir kullanmaya karar verdim. Ama insan kendini aldatıyor: ‘Ben eroini kullanıyorum, eroin beni kullanmıyor’ diyordum ama bir baktım ki, pamuk ipliğiyle bağlı olduğumu sandığım şeye vapur halatıyla bağlanmışım. Başlangıçta sahte güvenceye her eroin kullanan düşüyor. Arada bir içerek yaşamını sürdürebileceği konusunda kendisini kandırıyor. Suya yazılan yazı ne kadar kalıcıysa hafta sonu eroinmanı olarak kalmak da o kadar mümkün. Çünkü eroini kanınla canınla istemeye başlıyorsun. İsteklerin karşısında duramıyorsun ve eroin insanı yaşarken ceset haline getiriyor. Eroin seks yaşamını tümüyle yok ediyor. Bıraktıktan ancak iki yıl sonra yeniden seks yaşamına kavuştum.”

Eroin sadece seks yaşamını değil, her türlü yaşamı yok ediyor. Kadınlarda regl olayı bitiyor çünkü eroin tüm bedeni ele geçiriyor. Peki, Şevket on sene kullandıktan sonra neden eroini bırakmak istiyor ve bunu nasıl başarıyor?

“Ben gururlu bir insandım. Ama malsız kalıp satıcılara yalvarmak zorunda kalmak çok ağrıma gidiyordu. Satıcılar paran varsa bile, seninle sadistçe oynamaktan, seni yalvartmaktan zevk alıyorlar. Bu hale düştüğüm için kendime kızıyordum. Yolda sağlıklı yürüyen insanları görünce kıskanıyordum. Bu duygular içinde bir de sevdiğim yeğenimin, ‘Dayı be, yarın gitmiş yarın kalmış’ demesi bana çok koydu. Güçlü, iri yapılı, sporcu olan, bir zamanlar tekvando dersi veren ben bir deri bir kemik kalmıştım. Bırakmaya karar verdim ve Çapa’da Profesör Metin Özek’e gittim. Doktor beni ‘Sen bu zıkkımı ancak ölürsen bırakırsın’ diyerek tahrik etti. Kararlı olduğumu görünce ‘Bak! Eroinin tedavisi ancak bir kez olur. Ona göre.’ dedi. Kayarsam bırakmamın daha da zor olacağını söyledi.”

Ve Şevket sekiz sene önce eroini bırakmış. “Bir daha eroine başlamaktansa ölmeyi tercih ederim” diyor.

“Madde bağımlısı polisle didişmek yerine devlete sığınmalı, hapse atılmak yerine tedavi görmeli” diyen Şevket bu konuda delikanlı (!) bir milletvekilini adım atmaya davet ediyor. Ve polis tarafından yakalanan mallara ne olduğunu, nerede imha edildiğini merak ediyor. Bu kilometre taşlarından geçmiş biri olarak, herkesin çocuğunun bu tuzağa düşebileceğini söylüyor. Kırk yaşındaki bir adam bile düştüğüne göre!

Şevket bugün kız arkadaşıyla birlikte Kınalıada’da doğanın içinde yaşıyor. Bisiklete biniyor, spor yapıyor, yüzüyor ve tekvando öğretiyor. Sağlıklı bir görünümü var.

Gençler, siz de Şevket gibi delikanlılık gösterisi yapmak için bir kereye mahsus denemeden önce aşağıda anlatacağım eroinin yoksunluk krizini dikkatle okuyun. Kendinizi yoksunluk krizi çekerken hayal edin. “Kafa” yapmaya değip değmeyeceğine karar verin. Çevrenizde eroin kullanan arkadaşlarınız varsa, hatırlayın: Eroin bağımlıları sizin de denemeniz konusunda çok ısrarcı olur. Üstelik ilk deneme daima bedavadır. Kazın geleceği yerden tavuk esirgenir mi? Her bağımlının, aynı zamanda kendi “rızkını” çıkarmaya çalışan bir satıcı olduğunu da aklınızda tutun! İnsanların kendilerine geçici rahatlamadan başka bir şey vermeyen madde için ruhlarını, yaşamlarını satması çok büyük bir bedel. Sıkıntılarınız var tabii ki. Ama kimin yok ki!

Kriz

Son morfin ya da eroin dozunu aldıktan yaklaşık on, on iki saat sonra içinizde bir daralma ve sıkıntı yaşarsınız. Eklemleriniz korkunç ağrır çünkü eroin eklem yerlerindeki suyu yok etmiştir. Titremeye başlar ve su gibi soğuk ter dökersiniz. Gözleriniz ve burnunuzdan sular akar. Ağzınızın içine kaynar sular dolduğunu sanırsınız. Esnemekten çeneleriniz ağrır, zangır zangır titrer ve birkaç saat boyunca kesilmeye hazır kurbanlık koyun gibi çırpınır durursunuz. Ve kısa bir süre sonra kriz uykusuna dalarsınız. Bu huzursuz uyku altı, on iki saat sürer. Kendinizi bilmez halde uyandığınızda asıl cehennem ıstırabı başlamaktadır. Göz bebekleriniz kocaman ve korkunç bir biçimde büyümüş, deriniz buz gibi, tüyleriniz diken diken olmuştur. Üşümeniz gittikçe artar. Evdeki tüm battaniyeler bile üşümenize engel olamaz. Vücudunuz had safhada gerilmiştir ve gevşemeniz olanaksızdır. Adale ağrıları ve kasılmalar korkunçtur. Acıdan kıvranır durursunuz. Öylesine esnersiniz ki çene kemiğinizin kırılacağını sanırsınız. Gözleriniz ve burnunuz durmadan akar. Tüm bu acı, ıstırap ve kıvranma yetmiyormuş gibi eroini alırken çalışması “duran” mide ve bağırsak korkunç bir şekilde çalışmaya başlar. Mide dalga dalga kasılıp açılırken içiniz dışınıza çıkarcasına kusmaya başlarsınız. Sanki tüm organlarınız koparak ağzınızdan fırlayacak gibidir. Ağzınızdan kan da gelebilir. Bağırsaklarınızdaki kasılmalar büyük bir deprem gibi şiddetlidir. Karnınızda dayanılmaz ağrılarla kıvranırsınız, bağırsaklarınız dışkıyı tutamadığı için, istemsiz olarak bacaklarınızdan aşağıya sulu dışkılar akmaya başlar. Tuvalete gitmeye fırsat bile bulamadan dışkınızın içine gömülürsünüz ve bu durmak bilmez. Titremeler had safhada artmıştır. Vücudunuz sarsıntı içindedir. Bacaklarınız istem dışı tekmeler atmaktadır. Adale ağrılarının dayanılmaz acıları içinde kıvranırken attığınız ıstırap dolu çığlıklar dayanılır gibi değildir. Vücudunuzun her deliğinden sıvı fışkırmaktadır. Gözünüzden, ağzınızdan, burnunuzdan oluk oluk sıvı akar. Yatak çarşafı terden suyu sıkılacak kadar ıslanmıştır. Kendi kusmuğunuz ve dışkınız içinde boğulacak kadar iğrenç, pis, insanlıktan çıkmış bir görünümünüz vardır. Kolunuzu kıpırdatamayacak kadar halsizlik içinde ve komada gibisinizdir ama tüm acılarınızı hissederek. (Uyuşturucu ve Tarihi -Ali Babaoğlu)

 

Cehennem Azabı

Zavallı bağımlı, bir doz eroin için inler. Kendisini ölecekmiş gibi hisseder. Yaşadığı tam bir cehennem azabıdır. Bir iğne olsa bütün bu belirtiler bir anda bıçak gibi kesilir. Ama iğne bulamazsa cehennem azabı üç ilâ altı gün boyunca sürer.

Kriz anında yaşadığınız depresyon öylesine sözcüklerle ifade edilemez boyuttadır ki, çektiğiniz fiziksel acılar depresyonun yanında çocuk oyuncağı gibi kalır. Ve bu depresyon kriz aşıldıktan sonra da uzun bir süre devam eder. Kriz, daha sonra çekeceğiniz psikolojik acıların yanında en çabuk atlatılan dönemdir.

Evet, merak uğruna “bir kereye mahsus” olmak üzere alınan eroin tüm bunlara değer mi? Bugün dünyanın birçok ülkesinde krizi aşmak için Metadon olarak bilinen sentetik opiat kullanılıyor. Tıpkı bir zamanlar afyon bağımlılığı tedavisi için morfin, morfin bağımlılığı tedavisi için eroinin kullanıldığı gibi.

Metadon eroinden de daha hızlı bağımlılık yapan bir madde. Methadon’un “tedavi” olarak sunulmasında kimlerin çıkarı var acaba? Eroin bağımlılığının yerine metadon bağımlılığını koymak ne garip bir “tedavi”dir. Üstelik Methadon’un eroinden bile daha güçlü bir bağımlılık yaptığı bilinirken. Methadon ile “tedavi”, bira bağımlılığından kurtulması için kişiye votka verilmesine benziyor.

Bu konuda Ali Babaoğlu’nun düşüncelerine katılmamak mümkün değil:

“Topluma egemen olan sosyal, siyasal ve ekonomik düzen bu maddelere gereksinimi ortadan kaldıracak çareleri hiçbir zaman onaylayamaz. Çünkü egemen güçlerin asıl istediği insan tipiyle bu maddelere düşen insan tipi bir ve aynıdır. Bu bakımdan bu bireylerin yaratılmış olan gereksinimlerini tümüyle ortadan kaldırabilecek önlemler onların daha bilinçli, daha az gergin, daha toplumsal ve daha insancıl olmalarından geçer. Oysa böyle kimseler tarih boyunca hemen her toplumun gerçek marjında kalan toplumcular, insancılar ve ilericilerdir. Düzene uymazlar. Bu nedenle maddelerle gerçek ve toptan savaşım ve bağımlıların gerçek sağaltımı yerine, bu maddelerle mücadele ediyormuş gibi görünen gürültülü kampanyalar yeğlenir. Bağımlıların gerçek sağaltımı bağımlılığın kendisiyle mücadele olduğu halde asıl bağımlılığın sürüp gitmesine yol açacak olan ‘süründürme’ yöntemleri yeğlenir. Bağımlı maddelerin tutsaklığına düşmüş olanların sağaltımı, ancak bu maddelerin kullanımının derhal kesilmesi ve geçici olarak onun yerine geçebilecek hiçbir şeyin de verilmemesinden geçer.”

Bağımlı kızının çok kez hastanelere girip çıkmasına rağmen eroini bırakamadığını ama evde ona ilaç dahil hiçbir şey vermeyerek çok ağır bir kriz yaşadıktan sonra eroinden kurtulabildiğini söyleyen anne de aynı düşünceyi savunuyor. Kızı beş senedir eroin kullanmıyor ve Adsız Narkotikler’in toplantılarına gitmeyi sürdürüyor. Adsız Narkotikler dayanışmaya önem veriyor. Omuz omuza başarmayı hedeflemiş. Bağımlının bağımlılığına yol açan psikolojik iç dünyası hakkında onu bilinçlendirme çalışması yapıyor.

Uzun bir süre (en az iki yıl) kaymadan ve Adsız Narkotikler’e katılarak “temizliğini” sürdüren bir bağımlının ayrıca bağımlılık konusunda uzman bir psikologa gitmesinde de yarar vardır. Çünkü bağımlının yaşam içinde duygularıyla barışması için bir uzmana ihtiyacı vardır. Bir bağımlının duygusal boyutta hasta bir insan olduğu unutulmamalıdır.

Eroini beş yıl önce bırakmış Salim’in söylediği gibi;

“Biz bağımlılar, maddeyi bırakınca önce Tanrıya hayatımızı kurtardığı için şükrederiz. Aradan birkaç yıl geçince de ‘neden bana dünyayı vermiyorsun’ diye öfke duyarız.”

İki senedir temiz olan Ömer ise şöyle diyor:

“Madde mutsuzluğumuzu giderdiği için başlangıçta bir çözümdü. Daha sonra ise çözüm sorun haline geldi. Şimdi ise sorun olan ilk çözümü ortadan kaldırdıktan sonra başka bir çözüm bulmamız gerekiyordu. Çünkü yıllarca eroinle bastırdığımız olumsuz duygular, acılar, ağrılar, maddeyi bırakınca bir anda su yüzüne çıkıyor. Bu nedenle tüm bunlarla baş edemeyince çoğumuz yeniden maddeye kayıyor. Kaç kez kaydığımı hatırlamıyorum bile. Adsız Narkotikler’e, kendimi sevmeyi öğreninceye kadar bana sevgi vereceğini bilmenin güvenini duyuyorum.”

Bağımlılar kullanırken de bıraktıktan sonra da çok büyük bedel ödüyorlar. Onların yanında suçluluk çeken, göz göre göre çocuğunun ölüme doğru gitmesini seyretmenin çaresizliğini, azabını yaşayan başkaları da var: anneler, babalar. Toplum her konuda suçlanacak birini bulduğunda vicdanını rahatlatıyor adeta: ‘Anne babalar çocuklarını neden yakından takip etmiyorlar ki. Öyleyse vurun abalıya.’

Evet, eroin bağımlılarının çoğu sorunlu ailelerden geliyor ama hangi aile sorunlu değil ki. Cosby Ailesi sadece TV dizilerinde var.

Ayrıca çocuklarına mükemmel bir ebeveyn olması beklenen anne babaların kendileri de sorunlu ailelerde yetişmediler mi? İnsan sevgiyi ancak kendi deneyimlediği kadar verebilir. Bilmediği bir şeyi vermesi mümkün mü? Sistemin bağımlılar ordusu yetiştirdiği gerçeğiyle yüzleşmek kimsenin işine gelmiyor. Çünkü Yeni Dünya Düzeni denilen sistem ancak bağımlı (köle) insanlarla yürüyebiliyor.

Bu konuda söylenecek çok şey var. Biz önce, bir annenin söylediklerine kulak verelim:

“Oğlunuzu her gün, kan damlaları her tarafa yayılmış olan banyoda, kolunda şırınga, yere yığılmış halde görüp de hiçbir şey yapamamanın acizliğini anlayabilir misiniz? Bu hastalık perişanlık, hiçbir şey yapamıyorsunuz. Doktorlar da bir şey yapamıyor. Göğsümde kocaman bir kazık var sanki. Oğlum eroin parası bulmak için beni dövdü. Evde satılabilecek her şeyi çaldı ve sattı. Her şeyi kırdı geçirdi. Ve bu çocuk ODTÜ’ye çok yüksek bir puanla girmişti. Kocam alkolik bir işadamıydı. Onun ölümünden sonra üç çocuğumla tek başıma baş etmek zorunda kaldım. Biri alkolik diğeri eroinman olan iki oğlum ve sekskolik bir kızım var. Bu hayata dayanamadığım için iki kez intihara teşebbüs ettim. Ben de geçirdiğim depresyon yüzünden hap bağımlısı oldum. Oğlum artık eroini bıraktı. Ama hayatımız pamuk ipliğine bağlı gidiyoruz. Her sabah uyanınca acaba bugün başlayacak mı, dışarıdan nasıl gelecek korkusuyla yaşıyordum.”

Bir başka anne de şöyle diyor:

“Kızımı eroinden kurtarana kadar öldüm öldüm dirildim. İki üniversite bitirmiş, Amerika’da öğrenim görmüş kızımı yerlerde kıvranırken görmek ‘Tanrım, beni kurtar’ diye yakarışını işitmek nedir bilir misiniz? Çocuklarımızın hasta olduğunu kabul etmeliyiz. Eroin aldığı dönemlerde asi ve acımasızdı. Bakışları çok değişti. Sabahları uyanınca içi parçalanırcasına öğürüyordu. Bir deri bir kemik kalmıştı. Her zaman suçlayacak birini buluyordu. Yerlerde kıvranırken, ‘Etlerimi toplayın, yapıştırın’ diye ağlıyor, tir tir titriyordu. Çok şükür bıraktı. Ama içimde hâlâ bir mangal ateş oturuyor. Daha önce de çok kez bırakmıştı. Ama her seferinde aşırı alkole, esrara, haplara ve yemeğe saldırmıştı. Şimdi ‘doğal maddem’ dediği eroine yeniden dönmemek için bırakın içki içmeyi, kola bile içmiyor. Bu konuda kendini çok iyi eğitti. Kolanın da içinde kokain ailesinden bir madde var. Herhangi uyuşturucu ya da uyarıcı bir maddeyi (bilerek ya da bilmeyerek) almak, bağımlıyı ne olduğunu bile anlamadan doğal maddesine döndürebilir. Kızımda esas değişimi yaratan etken ise Adsız Narkotikler oldu. Ailelerin bağımlı çocuklarına sevgi ve şefkat göstermesi lazım. İtip kakmasınlar. Onlar zaten kendilerini dışlanmış hissediyorlar, bir de anne baba dışlamasın. Kızıma bir kez olsun defol git demedim. Ölüm hariç her şeyin bir çaresi vardır. Bazen hâlâ beni kırıyor. Ama anne olarak duymazdan geliyorum. O da hatasını biliyor ve gelip beden özür diliyor.”

Siz ya da çocuğunuz uyuşturucu kurbanıysanız, hastanede ya da kendi kendinize atlattığınız devreden sonra Adsız Narkotikler’e gidin; katkısı büyük. Eğer herhangi bir madde bağımlısı yakınıysanız, Adsız Narkotikler’in bir kolu olan “Nar Anon”a katılın.

Nar Anon, bağımlının aile, akraba ve yakınlarını bilinçlendirmeye yönelik bir girişim. Tüm dünyada hizmet veriyor. İnkârın ecele faydası yok. Eğer kendiniz bağımlıysanız Adsız Narkotikler’in toplantılarına katılın! İster eroin, ister esrar, ister kokain, hap ya da başka bir maddenin bağımlısı olun. Doğal maddeniz ne olursa olsun Adsız Narkotikler’den yararlanacağınızı bilin.

Herhangi bir uyuşturucu maddeye ister merak, ister eğlence arayışı, isterseniz sorunlarınız nedeniyle başlamış olun. Hâlâ kullanıyorsanız Adsız Narkotikler’e bir uğrayın.

Eroin bağımlısının sonu ya cezaevinde ya hastanede ya da mezarda biter. Bu yüzden Adsız Narkotikler, hastanelere de, cezaevlerine de ulaşmak istiyor. Mezarlıklar Adsız Narkotikler’in ilgi alanına girmiyor!

Anne babalar! Kimsesiz sokak çocuklarının uyuşturucu kullananlar arasında yalnızca binde beşlik bir oranı oluşturduğunu biliyor musunuz? Geri kalanı ise sizin çocuklarınız.

Satanlar suçlu! Kullananlar suçlu! Ya biz? Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mı?

Nil Gün

Not: Bu kitap Radikal Gazetesi’nde 1997 yılında dizi olarak yayınlanmıştır.  Karmaşık Tiyatro tarafından oyuna dönüştürülerek “Çalıntı Düşler” ismi ile Türkiye’nin değişik illerinde sahneye konmuştur.

 

 

 

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/eroin-5-bolum-olumle-dans-etmek/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/eroin-5-bolum-olumle-dans-etmek/" data-text="&#8221;Eroin&#8221; 5. Bölüm Ölümle Dans Etmek" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/eroin-5-bolum-olumle-dans-etmek/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><img decoding="async" class="alignleft wp-image-3760 size-thumbnail" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2018/02/JW0rM3p-150x150.jpeg" alt="" width="150" height="150" />1952 yılında doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda okudu.<br /> 1972 yılında gittiği Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde on dört yıl sürekli, on iki yıl da aralıklarla yaşadı. Kaliforniya’da alternatif sağlık, alternatif eğitim, insan potansiyeli ve hümanistik psikoloji alanlarında eğitim gördü.<br /> Zihin Bilimi, Hipnoterapi, Reiki, Rebirthing, NLP ve kinesiyoloji eğitimleri aldı. California Jaycee’s organizasyonunda uzun yıllar bireysel gelişim alanında hizmet verdi. Sorunlu çocukların gittiği okullarda gönüllü çalıştı.<br /> International Council for Self-Esteem Türkiye temsilcisidir.<br /> Türkiye’de ilk kez 1993 yılında hipnoterapi yöntemiyle ağrısız ve ilaçsız, suda doğum yaptırdı.<br /> Basın dünyasında birçok dergide ve Güneş gazetesinde araştırmacı gazeteci ve köşe yazarı olarak çalıştı. Dört yıl Bilar ve Bilsak’ta haftalık konferanslar verdi. Değişik radyolarda (Enerji FM, Show Radyo, Best FM ve Radyo TRT1) Kuraldışı ve Ötesi adlı psikoloji ve bireysel gelişim eksenli programlar hazırlayıp sundu. TGRT’de hafta içi her gün, Nil Gün ile Yeni Bir Gün adıyla bir sohbet programı yaptı. Radikal gazetesinde psikoloji ağırlıklı dizi yazıları yayımlandı.<br /> Cine-5 kanalında Çekim Yasası programını hazırlayıp sundu. (2007)<br /> Amerika’da 1981, Türkiye’de 1989 yılından beri, bireysel ve kurumsal workshop çalışmaları yapıyor.<br /> Bireysel gelişim kavramının Türkiye’ye girmesinde ve birçok yayınevine yaptığı danışmanlıkla bu alandaki yayınların tanınmasında öncü oldu. Ayrıca uzun yıllardır ideali olan, okullara Özsaygı (Self-Esteem) derslerinin girmesi için ilk adımı attı ve özel bir okulda Özsaygı dersleri vermeye başladı.<br /> Çok sayıda kitabı, çevirisi; hipnomeditasyon, zihin programlaması, motivasyon ve çocuk eğitimi CD’si vardır. Ayrıca Bütünsel Kinesiyoloji alanında yaptığı çalışmaları içeren, Bedenin Bilgeliği adında kapsamlı bir DVD çıkarttı.<br /> Öncelikli hedefi, Bütünsel Kinesiyoloji (PiKi) eğitmenleri ve danışmanlar yetiştirerek eğitim, sağlık ve iş hayatı alanlarında topluma yararlı olmaktır.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This