Şöminede yanan kuru portakal ve elma kabuğu kokusu… Yer minderinde, elinde zarif bardaktaki şarabı yudumluyorsun. Rahatlatıcı tütsü kokusu, kocaman camların ardında geceye serpiştirilmiş yıldızlar ve dolunayın ışığında salınan, yaprak hışırtılarını içeri sunan salkım söğütler…

En başta her şey muhteşem gözükürken, zamanla içinde bir huzursuzluk baş gösterip dudaklarını kemirmeye başlamana sebep oluyor. Yapayalnız olduğunu hissediveriyorsun yorgunca, girişimde bulunduğun birkaç çabayı da sonlandırarak. İnsanların farkındasın da onlar senin farkında değil. Yani henüz. Yan köşede oturan, iri badem gözlü, güleç yüzlü kızın fark edildiği kadar değil en azından. Ya da, yaptığı hiç de komik olmayan şakalarla tüm ilgiyi üzerine çeken; rahatça sırtını, gözlüklü, kıvırcık uzun saçlı, geniş omuzlu erkeğe dayamış olan patlak gözlü hayli yaş almış adam kadar…

Bir sen misin kuzum ilgiden mahrum bırakılan? Lafa girmeye çalışıyorsun kimse dikkate almıyor, espri yapayım diyorsun insanlar garip garip sana anlık bir bakış atıyor; saniyelik ama saatlermiş gibi uzun gelen huzursuz bir sessizlik içinde, sanki donuveriyorlar. Yanındakine tüm kibarlığınla kendi önündeki bademleri ikram edip, her dediğine ağzını aça aça gülerek yakınlaşmaya çalışıyorsun. Yok nafile… AAAAA bu ne yaaa!

Sesini duyan yok, sanki ufalmış da altındaki kırmızı kilim üzerinde küçük mavi nokta deseni oluvermişsin. Ama yok, yok, o bile değilsin. Daha biraz önce ismini bir türlü aklında tutamadığın, alengirli ve havalı bir adı olan elinde purosu, uzak ve dalgın bakışları, hafif bir tebessümü ve sanki her an dudaklarından şiir dökülecek gibi anlamlı bakışlı kır saçlı, uzun boylu ince yapılı adam; kilim üzerinde bir deseni gösterip bunun ne kadar çok emekle ve ne bileyim kaç ilmikle ve alnından süzülen terleri tülbendiyle silen yaşlı kadınların göz nuru ile yapıldığını anlatırken herkes dikkat kesilmemiş miydi? Ağızları yarı aralık, bakışları hayranlıkla onu dinlemiyorlar mıydı? Küçük mavi noktayı nasıl da önemsiyorlardı!

Yani bir sen miydin ilgiye, sevgiye, onaya layık olmayan canım!

Varlığı yokluğu fark edilmeyen olmak nasıl bir his? Dinlenmemek, önemsenmemek, ilgilenilmemek, yok sayılmak… İncitici… Ama en başta ifade ettiğin gibi senin farkında değiller, henüz… Kuzu kuzu oturup iyice içe çekilip, büzüşüp, eriyip, yıldız deseni içinde kaybolup giderken hele hiç… İncitici… Evet, incitici bir his, yok sayılmak, başkasını incitmeyi isteyecek kadar incitici bir his. ‘Yeter artık be!’ ruh halinde ortalığı karıştırıcı, kavga çıkarıcı. Hatta yanındakinin saçını başını yoldurucu, kabalaşıp, tersleşip, hırçınlaşıp, saldırganlaşıp, fark edilmemektense işte böyle fark ettirici.

O sıcacık evden, yara bere içinde uğurlanabilirsin. Ve şimdi yaralısın, reddedildin. Ama bakışları üzerine çekebildin; tamam biraz kızgınlardı, olsun. Yaşasın fark edildin, önemsendin, böyle de olsa insanlarla iletişim kurdun. Kapıdan biraz buruk, biraz sızılı, biraz da alevi hemen sönüp seni ıssız, soğuk ve yalnızlığının daha da arttığı kocaman karanlığa salıverecek zafer gülümsemesi ile ayrılıyorsun.

Bedenimiz de, ilgimizi çekemezse türlü yollara başvuran ve belki kapı önünde kendini yara bere içinde bulan biri gibi.

Bedenimiz de canlı değil mi? Bedenimiz de tepki vermiyor mu? Bedenimiz iç dünyamızın en somut ifadesi değil mi?
Bedenimiz nefesimizle can bulup duygularımızı ifade etmek için salınmıyor mu? Bedenimiz ilgiyi, sevgiyi, kulak verilmeyi istemiyor mu?

Bedenimiz bizimle iletişim kurmak için çeşitli yollar deniyor, tıpkı şömine önündeki o kişi gibi. Arkadaş olmak, kendini ifade etmek, ilişki kurmak, değer verilmek, önemsenmek, fark edilmek, kabul edilmek, sevilmek… EVEEET! Sevilmek, sevildiğini hissetmek istiyor.

Gün boyunca ne kadar farkındasın elinin, parmaklarının, avuç içinin; ya kollarının, omuzlarının, bacaklarının, ayaklarının, omurganın, göbeğinin, kalbinin ve nefesinin ritminin…

Farkında mısın kendinin, sen fark edilen misin, değer verilen misin?
Sen kendini fark edip fark ettiğine değer veriyor musun?
Sen kendinle samimi ilişki kuruyor musun? Senin sana vermediğini kim sana verir ki?

Gün boyunca ne kadar bedeninin ihtiyaçlarına cevap veriyorsun?
Açılma ihtiyacı, esneme, gevşeme ihtiyacı. Güçlenme, hareket etme, sessizlikte boşluğun ortasında seninle baş başa oturup kalıverme ihtiyacı. Konuşmaksızın, yorumlamalardan, çözümlemelerden, analizlerden özgür, sadece an içinde, nefesin üflediği canla, senle iç içe oturma ihtiyacı.

Hani dostla oturursun ya bazen bilmem kaç zaman ayrılık ertesi. Özlem sarar havayı. Gözlerden sevgi, kavuşma akar diğerine. Eller birleşir ya ve hiç kelimelere gerek kalmadan hisler bir bedenden diğerine ulaşır ya…

Bedeninle tanışık mısın?

Dostlarına, saygı duyduğun eğitmenlerine, sevgililerine gösterdiğin ilgiyi özeni bedenine, kendine gösteriyor musun? Zaman ayırıyor musun mesela?

Cevap EVET değilse kendine ne yaptığını fark et.

Bedenini dinle. Zaman ayır. Onu hissetmek, fark etmek için alan aç kendine.

İlişkinin derinleşmesi; samimiyete, açıklığa, tanışmaya, ilgilenmeye, duymaya, görmeye yani fark etmeye, fark ettiğini yargısızca kabul etmeye bağlıdır. Bedeninle ilişkin de onunla içten-dürüst ilişki kurmanla güçlenir. Onunla geçen zamanın kalitesi arttıkça bedeninle-kendinle olan iletişiminin kalitesi de artar. Kendinle olan iletişimin saflaştıkça-derinleştikçe-samimileştikçe hayatla ve diğer canlılarla olan iletişimin de renklenir, şenlenir, canlanır, saflaşıp sevgiyle dolar.

Yoga ilişki kurmak üzerinedir.

Yoga; bedenimle dost olmaya doğru ferah, sade, samimi, güvenli bir alan açtı bana. Bu alanı siz de kendinize açarak bedeninizi fark etmeyi, beden ve nefes aracılığıyla kendinize bir kez daha MERHABA demeyi ister misiniz?

Hadi gelin kendi dostlarımızı-bedenlerimizi aynı sessizlikte, kocaman verimli topraklarda buluşturup anın tadına varalım. Tanışalım yeniden ve yeniden, bizde ve bizden olanla.

Sizinle Kuraldışı’nda yogayı tecrübe etmek bana ayrı bir haz veriyor. Ve hep beraber daha da çoğalarak yeni derslerde de buluşmayı çok arzularım ve bundan onur duyarım.

Sevgilerimle
Namaste

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/fark-et/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/fark-et/" data-text="Fark Et!" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/fark-et/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p>Temel ve orta seviye yoga hocalık eğitimini Cihangir Yoga’da  tamamladı.<a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/bade2.jpg"><img fetchpriority="high" decoding="async" class="alignright size-medium wp-image-3444" title="bade2" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/bade2-236x300.jpg" alt="" width="236" height="300" /></a><br /> Öğrencilerinden öğrenmeye ve içsel araştırmalarıyla eğitimine devam ediyor.</p> <p>Hissetmek, doğasını fark etmek, kabul etmek ve özgürce ifade edebilmek onun uygulaması. Nefes farkındalığı, meditasyon ve his araştırması derslerinin özü. Katılımcıların, güçlendiği, esnediği, köklendiği, yumuşadığı serilerden oluşuyor dersleri. Öğrencilerin, asanalara (yoga pozlarına) hem güvenli hem sınırlarını araştırarak girmelerine, kendilerine en uygun hal içinde kalmalarına ve çıkmalarına destek olurken kendilerine samimice yaklaşmalarına aracı oluyor.</p> <p>Godfrey Devereux, Svagito Liebermeister, Wayne Liquorman, Erich Schiffmann gibi isimler hem yoga anlayışını hem hayat anlayışını etkiledi, genişletti.</p> <p>Yazıyor, yazmaktan besleniyor. Yazmak onun için hem bir süreç hem sonuç. Çokça aslında kendine yazıyor. Kendine yazdıklarından, etrafına veriyor.</p> <p>Hayat onun için; araştırmak, keşfetmek, içinde olanı vermek, vermekten öğrenmek, sevmek.</p> <p>Diyor ki:</p> <p>Kuraldışı’nda katıldığım Yaşam Okulu eğitimleri hayatımı derinden etkiledi. Merdivenlerinde oturup kaldığım ve bir türlü gidemediğim o günden sonra hayatım; her an değişen, dönüşen, gelişen, kendimi arayışımla zenginleşen canlı bir organizmaya evrildi. Potansiyellerim bir bir ortaya çıkmaya başladı. Yaşamım yepyeni bir boyut kazandı.</p> <p>Bundan sonra ne olacağı meçhul. Yol nereye gider, beni nereye götürür bilinmez. Ve her şeyiyle yeniyi, geleni, olanı hevesle kucaklamayı deniyorum, mümkün olabildiğince, elimden geldiğince. Yaşamın ve kendi doğamın her haline EVET’i araştırıyorum.</p> <p>İçimdeki öz sizin içinizdeki özü selamlıyor.</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This