Hiç birisinin elleri, gözleri, teni oldun mu?
O kadar giydin mi hiç birisini üstüne? Ve o sırada vücudunda dolaşan hormon kokteylini ayırt ettin mi?
Peki, kendini onun gözleriyle izlediğini fark ettin mi hiç? Ve sonra farkında olmadan tüm duygularından haberi olması gerektiğini varsayıp kızdın mı ona?
Kendinden bu kadar kopup nerelere gittin?
Nereye gidersen git vardığın her noktada kanına karışan kokteyli sen ellerinle hazırladın. Belki sadece “Sen tam da buradasın” diyen bir dokunuşa ihtiyaç duydun. Her şeyin tam da olduğun yerde olduğunu algılamayacak kadar çok görülmedin hayatta belki. Parçalandığını sandın oysa sen zaten bütünün birden fazla parçasıydın. Sadece ben buradayım diye var gücüyle atan kalbinin olduğu bedenini, içinde sınırladığın kimliklerinle birlikte dışladın. Başka bedenlerle bütünleştin, kendi ellerini, gözlerini, tenini aradın. Böylece sevdiğini sandığın herkese onlarda aradığın kendinle ihanet ettin. Sen kendini bulup anlamadan, sevip sarmalamadan kimi gerçekten görüp sevebilirdin?
Kötü biri olduğun için değildi hiçbiri. Aksine gerçekten sevememenin yükü ağırdır. O boşluğu doldurmak için tatmin olamayan bir sevilme ihtiyacı içine girer, kendimize dünyayı dolaylı yoldan dar ederiz. Kendi değerinin farkında olup, sevme inisiyatifini alamamanın esareti zordur. Birine kızıyorsan, hatta öfkeliysen kendini korumak için onu sevmemen gerektiğini düşünmek, bunu kendine yakıştıramamak sığmadığın bir kıyafeti giymeye çalışmak kadar nafiledir. Yalandır. Oysa kendini severken nasıl davranabileceğin zorlayıcı duygularından bağımsızdır. İçinde kendine şefkatle yaklaşmak vardır. Bağımlılık olmadığı için adalet vardır.
Kendini özlediğinin farkında mısın? Önce kendinle kavuşman gerektiğinin? Bir başkasında bulacağın aşkın, kendi varlığına duyamadığın aşk yüzünden geçici olduğunun farkında mısın?
O zaman hadi… Kokteyllerimizi içelim.
Ben önce duygularının hepsini kabul et derim. İyi ve kötü diye ayırma, faydalı ve faydasız diye de. Aksi takdirde kendini de aynı sıfatlarla etiketlersin. Kabul cesaret ister ve cesaret verir, seni olanı keşfetmeye ve bilinçli değişime açık tutar. Önce o kapıyı aç. Duygularını kabul etme özgürlüğünü kazan. Duygudan kaçarken ya da onunla savaşırken nasıl gerçekten özgürüm dersin? Duyguyu bastırmak da değil bahsettiğim. Zorlayıcı duygunun içinde sevgiye sığınarak kabulle durabilmek ve böylece sana gerçekten olanı ve kendini gözlemleyebilmek. İşte o zaman anlamı keşfetmek ve büyütmek.
Hayat, istemesen de duygu yoluyla anlamı bulmaya zorlayacak.
Yol kabul ve anlamdan geçiyor.
Farkında olsan da olmasan da bir planın var. Sorumluluğunu al ve direksiyona geç.
Şükret ve şefkat kemerini tak.
Kalbini kedere değil, sevgiye teslim et.
Her şey hazır.
Sevgiye emanet ol…
Elvan Erkal