Yıl 2007 Haziran. 4 yıllık bir arkadaşlığımız vardı. Ani bir kararla hadi evlenelim dedik ve düğün tarihi olarak ta 3 Eylül’ü belirledik. Çünkü ben illa yaz düğünü istiyordum. Açık havada olmalıydı tüm seremoni. 3 Eylül de Ramazan ayından önceki tek müsait tarihti. Bütün hazırlıkların tamamlanması için sadece iki ay vardı. Gelinlik seçimi, düğünümüzün olacağı yerle ilgili her türlü organizasyon, yaşayacağımız evle ilgili düzenlemeler…

Düğün kararı verdiğimiz hafta çalıştığım iş yerindeki bölgem de değişmişti. Artık Anadolu yakasından değil Avrupa yakasından sorumlu olacaktım. Hem birlikte çalıştığım ekip yeniydi hem de sorumlu olduğum bölge. Bir taraftan yeni atandığım bölgeye alışmaya çalışıyor diğer taraftan düğün hazırlıklarıyla ilgileniyordum. Dekorasyondaki tüm ince ayrıntılar önemliydi, hatta çalacak müziklere kadar her şeyle tek tek ilgileniyordum. Saniyelerin önemi vardı hayatımda ve her şey MÜKEMMEL olmalıydı; aksini kaldıramazdım.

Düğüne 2 hafta kalmıştı. Her şey istediğim gibi gidiyordu. Son gelinlik provasına gittim, gelinliğimi giyindim, aynanın karşısına geçtim ve gülümsedim. Aman Allahım, o da ne? Göz çevremde kırışıklıklar vardı. O zaman kadar hiç beni rahatsız etmemişti o kırışıklıklar oysaki. Birden moralim bozuldu. Hemen bu kırışıklıklara çözüm bulmalıyım diye geçirdim içimden. Düğün resimleri çok kötü çıkabilirdi yoksa. Aklıma gelen ve bildiğim tek şey botokstu.

İnternetten bu işi yapacak iyi bir doktor araştırdım. Randevu aldım ve bir gün iş çıkışı botoks için doktora gittim. Doktor güya bu işte çok tecrübeliydi, okuduğum bütün yorumlar bu yöndeydi. Biraz göz çevrene, biraz alına, biraz dudak kenarına, biraz elmacık kemiklerinin civarına diyerek onlarca kez iğneyi yüzüme batırıp çıkardı. Ne olup bittiğini anlayamamıştım bile.

İlk iki gün bir değişiklik yoktu, sonraki her gün garip bir ifade almaya başlamıştı yüzüm. Annem ne oldu suratına dedi birkaç kez ama ben yok bir şey diyerek geçiştirdim. Her geçen gün daha da kötüye gidiyordu yüzümdeki ifade. İfade denirse tabi!

Düğün için son bir haftaydı ve ben buzdolabı gibi bir suratla ortalarda dolaşıyordum. Böyle bir işe kalkıştığımı sadece eşime söylemiştim. Tabi ki iş çığırından çıkınca mecburen kız kardeşime de anlatmıştım. Her ikisine de kimseye söylemeyin bu rezilliği diye tembihlemiştim. Dilemediler ayrı mevzuJ

Şok içindeydim, her şey mükemmel olsun diye haftalarca nefes almadan koşturmuş ve mutlu son için kendimi hazırlamıştım. Ama sonuçta asıl güzel olması gereken ben hilkat garibesi denecek kadar kötü bir suratla ortalarda dolaşıyordum. Yüzümde hiç mimik yoktu. Soranlara dişimde problem oldu ve doktor bir ilaç verdi, o da alerji yaptı diyordum.

Hemen bu işe çözüm bulacak doktor araştırmaya başladım ama aldığım tek cevap bunu çözecek ilacın Türkiye’de bulunmadığı getirmek istersem de 2 hafta beklemem gerektiğiydi. Düğüne 3 gün kalmıştı ve beklemem mümkün değildi.

Düğün günü her şey çok güzeldi; olabilecek her şey mükemmeldi. Ben hariç! Düğün resimleri çekilirken fotoğrafçı gülümseyin Selda Hanım diyordu, gülümsüyordum ama oynamıyordu ki yüz kaslarım -maalesef evimin hiçbir duvarında asılı düğün resmim yok, çünkü hiç biri ben değilim. Donmuş mimiklerden gülemeyen bir ifade düşünün karşınızda. Hatta herkes acaba Selda eşiyle kavga etti de surat mı asıyor diye bile düşünmüş düğün esnasında. En komiği de ortada asık surat ifadesiyle çılgınca eğlenen bir gelin vardı gecenin geri kalanında… Kimsenin anlam veremediği bir süreç tabi ki…

Donuk suratla yaşama süreci aylarca devam etti. O zamanlarda hiç kimseye söyleyemiyordum utancımdan. İş yerindeki herkes de “Selda’ya ne oldu? Hep suratı asık, hiç gülmüyor” diyordu. Bu durum iş hayatımdaki birçok şey için de olumsuzluk oluşturdu sonrasında.

İşin özü… Hayatımda almam gereken en önemli derslerden birini almış oldum. Kendimle barışık olmamamın ve kendimi olduğum gibi sevmememin cezasını çok ağır bir şekilde ödedim. Hani derler ya Allah’ın sopası yok ki… Aslında var, var ama farklı şekilde işliyor. Dersini alana tabi!

<div class="social4i" style="height:82px;"> <div class="social4in" style="height:82px;float: left;"> <div class="socialicons s4twitter" style="float:left;margin-right: 10px;padding-bottom:7px"><a href="https://twitter.com/share" data-url="https://dergi.kuraldisi.com/gercek-bir-botoks-hikayesi/" data-counturl="https://dergi.kuraldisi.com/gercek-bir-botoks-hikayesi/" data-text="Gerçek Bir Botoks Hikâyesi" class="twitter-share-button" data-count="vertical" data-via=""></a></div> <div class="socialicons s4fblike" style="float:left;margin-right: 10px;"> <div class="fb-like" data-href="https://dergi.kuraldisi.com/gercek-bir-botoks-hikayesi/" data-send="true" data-layout="box_count" data-width="55" data-height="62" data-show-faces="false"></div> </div> </div> <div style="clear:both"></div> </div> <p><a href="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/SELDA-RESİM.jpg"><img fetchpriority="high" decoding="async" class="alignright size-medium wp-image-5817" title="SELDA RESİM" src="https://dergi.kuraldisi.com/wp-content/uploads/sites/4/2016/05/SELDA-RESİM-295x300.jpg" alt="" width="295" height="300" /></a>Türkiye’nin ilk ve tek sertifikalı <strong><em>The Journey/Bilinçaltına Yolculuk</em></strong> uzmani olan Selda Soytürk Akyılmaz, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ni bitirdi. Mezuniyetinden sonra &#8220;Bu diploma bana yetmez&#8221; diyerek beş yıl sürecek ABD macerasına gözü kapalı atladı. Daha gittiği ilk yılın, ilk yılbaşı gecesinde geçirdiği büyük trafik kazası onu 3 ay boyunca yatağa 6 ay boyunca da koltuk değneklerine mahkûm etti. Doktorların &#8220;Büyük olasılıkla ölür, ölmezse de sakat kalır&#8221; sözlerine aldırmadı ve bütün acılarına meydan okuyarak idealleri uğruna geldiği bu ülkeden oldukça sağlıklı bir şekilde ve Nichols College’dan aldigi MBA diplomasıyla geri döndü.</p> <p>Farklı sektörlerde olmak üzere 15 yıl boyunca profesyonel iş hayatında yöneticilik yaptı. Son çalıştığı organizasyonda şirketin yurt dışı operasyonundan sorumluydu. Aşırı seyahatler ve stresli iş hayatı ona  &#8220;dışarıda yaşanması gereken harika bir hayat olduğunu&#8221; neredeyse unutturmak üzereydi ki radikal bir kararla istifasini verdi.</p> <p>Güzel rastlantılarla başladığı kişisel gelişim yolculuğunda önce Nefes Koçu oldu. Ardından Reiki ve Norbekov seminerlerine katıldı. Bir arkadaşının tavsiye ettiği <strong><em>Yolculuk (The Journey) </em></strong>adlı kitabı okumasıyla hayat onu bambaşka bir yola yönlendirdi. 1,5 yıl boyunca merkezi İngiltere’de bulunan ve bir <strong><em>bilinçaltı temizleme sistemi olan The Journey’nin </em></strong>eğitimlerini aldı ve çok büyük bir heyecanla girdiği bu süreçte Türkiye’nin ilk <strong><em>The Journey Uzmanı</em></strong> olmaya hak kazandı.</p> <p>Hayatı dolu dolu yaşayan Selda her türlü aktiviteyi (rafting, ata binmek, buz pateni yapmak, paraşütle atlamak, dalış, trekking, kayak sporları&#8230;) sonuna kadar denemekten büyük zevk alıyor. Ayrıca şu ana kadar gezdiği 40’a yakın ülke dolayısıyla arkadaşlari arasında &#8220;Bayan Evliya Çelebi&#8221; olarak anılıyor.</p> <div> <p><strong><em>&#8220;Hayat zaten kısa, daha da kısaltmaya gerek yok&#8221;</em></strong> sloganıyla herkesi hem ruhen hem de bedenen sağlıklı yaşamaya teşfik eden Selda  ‘beyin gücünün neleri halledebileceği’ konusunda yaşayan bir örnek.</p> <p><a href="https://www.seldasoyturk.com/">www.seldasoyturk.com</a> <a href="mailto:soyturkselda@gmail.com">soyturkselda@gmail.com</a></p> </div> <p>&nbsp;</p> <span class="et_social_bottom_trigger"></span>
Share This