Senin bedenin, senin kararın. Ne istiyorsan onu yaparsın yahu.
Öyle midir?
Senin ölümün sadece sana mı aittir?
Değil işte…
O bedende, o ruhta benim de bir hakkım var. Sevgilinin, annenin, babanın, dostunun, çocuğunun çok hakkı var.
Ağlaya ağlaya mezarındaki çiçekleri sulayacak herkesin sendeki hakkını kökünden kopartıp öylece gidince sözsüz bırakacaksın geride kalanları. Seninle ilgili hayallerine, planlarına, söylenmemiş sözlerine haksızlık etmiş olacaksın.
Ölmek kolay zannediyorsun ya, değil.
Senin ölümün, kazan, hastalığın durgun bir göle atılan taş gibi dalga dalga yayılacak. Tanıyanlar senin için acı çekecek, onları sevenler onlar acı çektiği için acı çekecek. Bir bomba gibi düşeceksin gündeme.
Ruhunu taşımakla görevlendirilmiş o zavallı bedeninin de daha çok işi var. Birisi onu yıkayacak gusülhanenin soğuk taşlarında. Seni seven biri de o bedeni, gözleri yaş içinde, oraya taşıyacak.
Üstelik gözün açık gideceksin. Bir daha ayakkabılarını eline alıp deniz kıyısında yürüyemeyeceksin, yurtdışında planladığın geziyi yapıp oradan bir magnet getiremeyeceksin, kızını şöyle bir omzuna alıp kıkırdatamayacaksın.
Bazı anları geriye almak isteyeceksin. Sevgilinin doktora gitmen için ısrar ettiği an. Ya bir şey çıkarsa korkusuyla reddetmiştin hani. O bir şey, bilsen de bilmesen de sinsi bir düşman gibi yemeye devam etti seni. O kemeri takmaya üşendiğin ana geri döneceksin. Hayalinde binlerce kez, tekrar tekrar o kemeri takacaksın. Yüz binlerce defa gaza değil frene basacaksın.
Ama fark etmeyecek.
Sen gene kırık dökük, geri dönülemez hasta veya ölü olmaya devam edeceksin.
Bizler de seni çok özleyeceğiz. Sen her güldüğünde dünya daha güzel bir yer oluyordu çünkü.
Sen her arıza çıkarttığında, her yalan söylediğinde biz bir ders daha alıyorduk bu hayattan.
Hiçbir şey yapmasan hiçbir şeyinle çok güzelsin.
Çok değersiz hissediyorsun ya kendini bazen, önemsiz. Söyle bana var mı senin gibi saçları, gülüşü, öncelikleri, hataları, doğruları olan? Var mı senin gibi?
Sen gidince çok gözyaşı dökeceğiz. Sanıyorsun ki izin hemen silinecek. Sanıyorsun ki acın hemen dinecek ve biz hayatımıza devam edeceğiz. Öyle değil işte.
İyi beslenmeliyiz, spor yapmalıyız abicim artık, diye arkadaşlarınla söyleşip kafa sallıyorsun ya. Biliyorsun doğruyu. Ama yapmıyorsun işte.
Trafik kazalarını duyuyorsun, genç yaşta kalp krizi geçirenleri duyuyorsun. Duyuyorsun. Ama dinlemiyorsun. Kendine yakıştıramıyorsun ya ölümü, sen öldükten sonra da biz sana yakıştıramayacağız. “Daha çok gençti be” diyeceğiz. “Yaşayacak çok şeyi vardı daha”
İyi davran senin ruhunu taşımakla yükümlü o zavallı bedene. Ruhunu taşıyabilecek tek araç o. Biz senin ruhunu gözlerinden görüyoruz, düşüncelerini dudaklarından duyuyoruz, sevgini ellerinle hissediyoruz.
Seni seviyoruz. Sen kendin için ne düşünürsen düşün, sen bize lazımsın. Sen de kendini bizim sevdiğimiz kadar sev, yarısı kadar sev, yetecek.
Az uyuyorsun, kötü besleniyorsun, olmayacak şeyleri kendine dert ediyorsun.
Uyu işte güzel güzel, zaman kaybı falan değil.
Ama artık öldüysen de, rahat uyu kardeşim.