Arabamın arkasına yapıştırdığım mavi çıkartmada şu yazıyor: “Tanrı tüm dünyayı kutsar, istisnası yoktur.”

Bu ifadenin sık sık beni zorladığını itiraf etmeliyim, özellikle de istisnalarla karşılaştığımda. Eskiden bu istisnaların uzun bir listesini tutardım. Sonra liste sadece tek bir kişiye indi. O kişiye olan kızgınlığımdan bir türlü kurtulamadım.

Sevdiğiniz kişileri inciten birindense sizi inciten birini affetmek daha kolaydır. Kızınızı terk eden babayı nasıl affedebilirsiniz? Hayatından çıkan, onu görmeyi bırakan? Her doğum gününde ve yılbaşında onu yüz üstü bırakan? Hiçbir zaman tutmadığı sözler veren?

Kızımız doğduktan yıllar sonra ona telafi şansı tanıdım. Üniversitedeyken birkaç ay flört etmiştik ve sonra ondan ayrılmıştım. Aylar sonra, hamile olduğumu öğrendim. Ona bebekten bahsettiğimde, bana evlenmeyi önerdi. Sorun bu değildi ki, bana anlamsız geldi. Eğer flört etmek istemiyorsak kesinlikle evlenmemeliydik de.

Kızım beş yaşına geldiğinde babasıyla ilgili sorular sormaya başladı. Hiç tanışmamışlardı. Onu kızımın hayatından çıkarmanın benim verebileceğim bir karar olmadığını zor da olsa kabul ettim. Haftalar süren dualar ve uzmanlarla yapılan görüşmelerden sonra, onu aradım ve kızımın hayatına davet ettim. Onu hayatımızdan dışladığım için özür diledim ve eğer kızının hayatında olmak istiyorsa bu kararı kendisinin almasının doğru olduğunu söyledim. Kendi tarafımdaki kalıntıları temizlemem gerekiyordu, temizledim.

Bu sırada o hayatına devam etmiş ve evlenmişti. Çocuk sahibi olmak da istemişlerdi ancak karısı doğum yapamıyordu. Karısına hiçbir zaman bir kızı olduğunu söylememişti. Gabrielle’le tanışmadan önce onu uyardım: “Eğer kızına kapıyı açarsan, o kapıyı sonuna kadar açman gerekir. Onunla tanışıp sonra da ortadan kaybolamazsın. Bu bir merak değil, verilecek bir taahhüttür. O yüzden bunu karınla konuş ve üzerinde düşün. Vereceğin kararın ikiniz için de doğru olduğundan emin ol.”

Gabrielle’le tanıştığında ona âşık oldu. Onu her ay görmeye başladı, sonra da hafta sonları alır oldu. Kendisi ve karısı ona prenses gibi davrandılar, hatta evlerinde bir yatak odası bile hazırladılar. Birkaç yıl kızımın hayatındaydı ama sonra adım adım uzaklaştı. Kızım babasında kaldığı hafta sonlarının ardından eve döndüğünde artık şikâyet eder olmuştu. Babası tüm hafta sonu komşulara ya da kilisedeki insanlara yardım ediyor ve ona vakit ayırmıyordu. Sonra iki kız çocuğu evlatlık edindiler. Zaman ilerledikçe ziyaretler, aramalar ve mektuplar kesildi. Bir genç kız olarak, kızım birkaç kere babasının karşısına çıkma cesaretini gösterdi. Onu aradı, ağladı. O da onun hayatında olacağına söz verdi ama o sözü hiç tutmadı.

Kızımı sürekli olarak incittiği için ona çok öfkeliydim. İki satır yazmak ya da aramak ne kadar zor olabilirdi ki? Babasının yokluğu için kendisini suçlamasından hep korktum. Yanlışın babasında değil kendisinde olduğunu düşünmesinden.

Gabrielle üniversiteye başladı, âşık oldu ve nişanlandı. Çocuğun on parmağında on marifet vardı. Avlanmayı, balık tutmayı ve bir şeyleri tamir etmeyi seven bir mühendisti. Evlilik tarihi kararlaştırdılar. Her şeyin bitmesine sekiz ay kala Gabrielle düğünü ertelemek istedi. Üniversiteden yeni mezun olmuştu ve hiç kendi başına yaşamamıştı. Büyümek ve kendini tanımak için zamana ihtiyacı vardı. İçinde bir yerlerde birbirlerine uygun olmadıklarını biliyordu ama bunu dile getiremiyordu.

Bir gece ipler tümden koptu. Düğünü erteleyelim dediğinde çocuk ona ültimatom verdi: ya şimdi ya da asla. Ya evlilik planlarına devam ederlerdi ya da ayrılırlardı. Çok fazla gözyaşı ve kalp acısının ardından kızım nişan yüzüğünü çocuğa geri verdi. Çocuk gitti ve kızım bir daha onu hiç görmedi.

Bu kızımın o güne kadar verdiği en zor karardı. Çok uzun süre yaralı ve kırılgan hissetti kendini. Sonra bir hafta sonu affetme konulu bir spiritüel eğitime katıldı. Değişmiş olarak geri döndü. Eğitim onu özgürleştirmişti.

Çok sık şu sloganı duyarız: “Affet ve unut.” Çoğu insan ikincisini yapamıyor ve belki de kendilerini koruyabilmek için zaten yapmamaları gerekiyor. Ama unutmak yerine hikâyeyi yeniden yazsak nasıl olur? Bu kızımın eğitimde öğrendiği bir şeydi. Sizi kurban ve başkasını da kötü adam yapan klasik masalı anlatmak yerine metni yeniden yazabilirsiniz. Acınızı haklı çıkarmak ve savunmak yerine onu tekrar geri dönmemek üzere yaşayın ve bitsin.

Çok sık incinmişliğimizin hikâyesini anlatır dururuz. Kurban rolünü oynadığımızda, haklı olduğumuzda ya da başka biri bize yanlış yaptığında başkalarının ilgisini ve sempatisini çekeriz. Bizi acının içinde sıkıştırıp bırakan ucuz çözümler ararız. Eğer birinin bizim hikâyemizde kötü adam olması için çabalıyorsak kurban olmayı seviyoruz demektir. Hikâyedeki bu iki karakterden de özgürleşmeyi seçebiliriz.

Kızım, içinde sürekli onu inciten hikâyeyi tekrarlayıp duruyordu: Babası onu defalarca terk etmişti. Kızım da çok iyi biri olan nişanlısını incitip, terk etmişti. Duruma başka bir açıdan baksa neler değişirdi?

Kendine yeni bir hikâye anlatmaya başladı: Babası yapabileceğinin en iyisini yapmıştı. Herhangi bir nedenle elinden daha fazlası gelmiyordu. Daha fazla verme becerisine sahip değildi. Bunun kızımla hiçbir ilgisi yoktu. Bunu artık kişisel olarak algılayamazdı. Babasının kim olduğunu değiştiremezdi. Belki babasının kendisi bile.

Ne kızım ne de nişanlısına kurban rolünü biçmek gerekiyor. Aslında onlarınki birbirini seven, kalplerini birbirine açan ve sonra birbirlerini özgür bırakan iki insanın hikâyesi. Zaman içinde kızımın nişanlısı evlendi. Kızım da James’le tanıştı. James, sırf kızım için değil, hepimiz için inanılmaz bir hediye.

Yeni hikâye kızımı şikâyetten affetmeye, affedişten özgürlüğe taşıdı. Affetmek, geçmişin daha iyi olması ümidinden vazgeçmektir. İlk başta bu fikir sarsıcı gelebilir. Ama geçmişin istediğiniz gibi olmasından vazgeçtiğiniz anda bugününüzü değiştirmeye başlayabilir ve daha iyi bir gelecek yaratabilirsiniz.

Ben denedim. Benim hikâyemde Gabrielle her zaman bir kurbandı. Ve ben de. Ben beş parasız, sürekli sıkıntıda, bekâr bir anneydim. Babası her ikimizi de terk eden kötü adamdı. Gabrielle’in düğününden birkaç hafta önce babasının düğüne gelmeyeceğinden üzülür mü diye endişeleniyordum. Ancak bilinçli olarak farklı düşünmeye ve hikâyeyi farklı yazmaya karar verdim. Hikâyeyi bu kez birinin yokluğu üzerine değil, birinin varlığı üzerine yazacaktım.

Çatı katında duran kutuların hepsini alt üst ettim ve üniversite günlerinden kalan babasıyla beraber çekilmiş tüm fotoğraflarımızı bulup çıkardım. Küçük bir albüm aldım ve babasıyla ilgili tüm anılarımla beraber oturup fotoğraflarla doldurmaya başladım. Her sayfasına bir fotoğraf koyup, babasının iyi bir özelliğini yazdım.

Sonra babasının yerini almak üzere hayatına giren tüm erkeklerin bir albümünü yaptım. Onlar, boşlukları kapatmak için oradalardı. Benim babam, beş erkek kardeşim, arkadaşlarım… Ona bisiklete binmeyi, beysbol sopasıyla nasıl vurulacağını, topun nasıl atılacağını öğreten tüm erkeklerin… Albümün kapağına, onun nüfus cüzdanı bilgilerini yazdım. Doğduğundan bu yana, BABA kısmı boş duruyordu. Ben o nüfus cüzdanına aslında başından beri doğru olan hikâyeyi yeniden yazdım. Baba kısmındaki o boşluğun hayatında bir baba olmadığı için değil, aslında birden çok babası olduğu ve isimlerini o küçücük boşluğa sığdıramadığımız için boş kaldığını yazdım.

Bazıları affetmenin bir süreç olduğunu söyler. Bu doğrudur ama affetmek bir kararla başlar. Hikâyenizi değiştirmeye karar verdiğiniz anda mutlu sona ulaşırsınız.

Kızım, düğününde o koridorda yürürken, büyürken yanında ona yardım eden, boşlukları dolduran tüm o vekil babalar onu sevgiyle çevrelediler.

Ve biyolojik babası? En iyi haliyle zaten oradaydı, kızımın kalbinde.

Share This